• İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk |
1781
|
|
|
|
meğer ne kadar da küçükmüşüz o sonsuzlukta ne kadar da çaresizmişiz yaşamda bir ömür boyu sevgiye |
|
1782
|
|
|
|
bu kaçıncı dünyaya gelişim saymadım. ölümüm yine elinden olacak bir kadının. |
|
1783
|
|
|
|
Ey aşk, habersiz geldin madem, sessiz sedasız, parmak ucunda yürüyerek, neden gidişin bu kadar şiddetli bir kasırga, arkanda neden yığınla enkaz, yeni bir düzen yaratmanı kimse istemedi ki senden, ya da gelmen için hiç çaba da harcanmadı ki, neden ansızın sığındığın yüreğe, nankörce açtın savaşını, neden masumca kabul gördüğün, asiliğini sana verdiği huzurla ehlileştiren bu yüreğe bu kadar kolay zarar verdin, neden… |
|
1784
|
|
|
|
Mecali kalmadı kalemimin.Nasıl yazarım gidişini?
Puslu camlar gibi görüyor gözlerim.Hani nerelerdesin benim gökyüzüm???
Aşkın orta yerindeki "şın" düştü kaderime . Gafletler içerisindeyim.Muamma hallerimle masumiyetime gizlendim. Safiyetler içerisinde olan naif yüreğin geldi aklıma ...... |
|
1785
|
|
|
|
Sevgisizliğin kelimelere vurduğu satırlar... |
|
1786
|
|
|
|
Yüreğimden kumlar dökülür Leyla'nın yoluna. Leyla yine de anlamaz beni. Bir çöl sıcaklığı altında yaksın beni, tenim pul pul olsun ve aşkın rüzgarıyla savursun beni isterim. Oysa Leyla bensizdir de ayak tabanlarına batan bir taş kadar bile değilim onun yolunda. Ufak bir acı bile yaşatamam ona. Ne geldiğiyimdir ne gittiğiyimdir. Leylanın düşüncesinde yokum, yüreğinde ise hiç yokum. Onun varlığı şiire susamış bir şairin kalemi gibidir bana. Onun varlığı içimdeki boşluğa dolan serin sular gibidir. Ah Leyla senin için çöle düşmeye razıyım. |
|
1787
|
|
|
|
Tut kaldir ellerinle ellerimi topraktan
Her sonbaharda ayrılırmış ağaç yapraktan |
|
1788
|
|
|
|
Yeraltı suları gibi çıkmak istiyorum, duygu kapalılığından. Yüreğiminin çatlaklarından duygularımı fışkırtmak istiyorum. Ey sevgili bundan cesaret alıp yanımda çiçek olmaya kalkma. Seni sıcak sular gibi haşlarım. Eğer sevgime denk olmak istiyorsan bir dağ gibi çık karşıma. Aşkım diye bağırdığımda aynı tonda ve yakıcılıkta sesim yankılansın yanımda. |
|
1789
|
|
|
|
Aşk eskisi gibi karanlıkta kalacak.
Hiç istemesekte... |
|
1790
|
|
|
|
Rüzgar kaldırır “ben”lerimizi havalara omuzlarımıza yeniden takarız “büyük adam apoletini”. Yanıp söner vitrinde ışıklar maskeli baloda olduğumuzu bile bile hep beraber yürürüz. |
|
1791
|
|
|
|
Yeni atılan temelde örülen duvar düşün ve bu duvarın bir tuğlası eksik |
|
1792
|
|
|
|
Sevmek sana göre değilse çekil kenara yol ver sevenlere sevilenlere |
|
1793
|
|
|
|
Allah bizleri hayata hazırlaması için nasıl anneleri görevlendirdiyse, hayatımızın geri kalanını aynı güvende geçirmemiz içinde siz eşleri görevlendirmiştir...
|
|
1794
|
|
|
|
Kıvranırsın,yutkunursun da söyleyemezsin.
Yeltenirsin,cesaretini toplayıp söyleyecek olursun.
Yine söyleyemezsin
Dilinin ucunda iki sözcük vardır: |
|
1795
|
|
|
|
yipranisin, tukenisin adidir beklemek. bazen de inkar etmektir. umutlari bir tesbih tanesi gibi dagitmaktir zamana...
ve bir turlu bilemez bekleyen, nicin bekledigini. |
|
1796
|
|
|
|
Hep bitmemiş, bitirilememiş bir tablodur aşk. Bir köşesinde gözü tırmalayan bir boşluk vardır hep. Renksizdir ne kadar renk karıştırılmaya çalışılsa da içine. Boştur çünkü. Boş olacak, boş kalacaktır. Son Aşk’a ait olan yer işte tam burasıdır. Bir türlü içi doldurulamayan. Kıyısından köşesinden yaşanan yarım yamalak aşkların gölgesi düşse de üzerine; boş kalmaya mahkumdur tuvalin o köşesi kendi sessizliğinde. Sağında solunda hep yaşanmış ama asla eskimemiş aşkların solgun ama dingin çizgileri vardır. Eskimiş sansa da insan zaman zaman; o hissettirir varlığını anılarla güçlenip utanıp sıkılmadan.Tıpkı hiç umulmadık bir zamanda ortaya çıkan hayaletler gibi gelir yerleşir tablonun en boş yerine derin bir iç çekişle.
|
|
1797
|
|
|
|
ben sana bakıyorum sense duvara.. |
|
1798
|
|
|
|
sıradışıyım, sen olmasanda ben sıradışıyım... |
|
1799
|
|
|
|
Deli esen rüzgara inat başını eğmeyen gözlerine baka baka seni sevdiğimi haykırıyrum. Seni çekiyorum içime kulağımda yankılanan cennet şarkılarıyla yeniden huzuru doldururken yüreğime. Deniz kokan türkülerin söylendiği yüreğine akıyorum toprak kokan benliğimle. |
|
1800
|
|
|
|
Anlamakta zorlandigimiz öyle cok sey oluyordu ki cevremizde. biz ikimiz sevgiliden ziyade birbirlerini simartmayi seven, birbirlerini oksamayi seven, birbirlerini sevmeyi seven insanlardik. |
|