• İzEdebiyat > Deneme > Sevgi ve Aşk |
1541
|
|
|
|
Aşk; gidiş yollarını bilmektir sevgili... Gideceğini bile bile sevmektir!
|
|
1542
|
|
|
|
" Dokuz aylık acının, son doğum sancılarıydı yüzümde gizlediğim. Kangren olmuş yanlızlığın, son satırlarıydı alnıma çizdiğim. Artık toprak olmuştur sevdan. Bir sayfa değildi üzerine kapanan; v efasız sevdanın ölüm fermanıydı tozlu raflara kalkan.." |
|
1543
|
|
|
|
Gecelerimin karanlığı gecelerin maviliğini hep düşlere saklıyor..
Mermere sıkışmış bir meleğim. Özgürlüğüme kavuşabilmem için daha çok oyulmam gerekiyor..
|
|
1544
|
|
|
|
Piminin çekilmesini bekleyen bir bombayım. Senin narin ellerine yakışmam. Sen git çiçek topla. Ben senin coğrafyanda bir gül bile olamam. O ellerin bana yakışmaz. Sen git yiğidim diyenlerle el ele tutuş. Ben yiğidim diyenlerin tespihi bile olamam. Sen git onların ellerine tut. Çünkü ben el değmemiş dağ çiçekleri kadar gururluyum. Birinin eline düşsem bomba gibi patlarım. Sen git günlük kahramanların eline tutuşturulan ödül ol. Onlar yanında masal kahramanı gibi dolaşsın. Benim gerçeklerim seni paramparça eder. Senin ellerin eldiven içine saklanır, benim parmaklarım hep kapı aralarına sıkışır. |
|
1545
|
|
|
|
nereye kadar bu sevdan... |
|
1546
|
|
|
|
ey sevgili senin eteğinin küçük bir parçasını parisin tüm giyim mağazalarına değişmem. eyfel kulesi, nasıl parisin göbeğine vurulmuş bir şaheser ise, izin ver ey sevgili göbeğinin tam ortasından seni öpüşüm de aşkımızın şaheseri olsun. ey sevgili çin işkencelerin geçerken bile seni unutamamaktayım. bütün çin ayaklar altına alsa bile beni, belki senin ayaklarına rastlayıp öperim diye ölmem. mısır çarşılarında baharat kokularının yoğunluğu bile bana seni unutturamaz. ey sevgili anla artık seni sevmek bir piramitin zirvesinden gün batımını seyretmektir. |
|
1547
|
|
|
|
Sensizlik, damarlarımda gezinen sinsi bir yılanın zehri gibi. O zehir ki! Her bir damlası yakar kavurur içimi , al canımı al dedikçe yerden yere savurur beni... |
|
1548
|
|
|
|
Karanlıktı ,
ben sana göz kırpan yıldızlara meydan okumuştum .. |
|
1549
|
|
|
|
elveda deme zamanı gelip de diyemeyen herkes için yazdım.. |
|
1550
|
|
1551
|
|
|
|
Gömülü kaldı aşk ateşi, Hades’e yakın bir yerlerde. Ne Hades’i boylayabildi, ne gün yüzüne çıkabildi. Kimsesiz, yapa yalnız , ancak acıların en derininde, umutsuzlukların en kuytusunda kapkaranlık kaldı o Ateş, söndü o Ateş… Tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar, satirler, sirenler, Pan’ın flütü… Ormanların perileri Musalar, Nympha'lar, Dionysos…Elbette ölümlüler… Tümü, aşkı aradı döne dolana yeryüzünde. Ekho, kara sevdaya düşüp öldü, ona yüz vermeyen Narkissos yüzünden, tüm kemikleri darmadağın dolup kayalara yapıştı, eko oldu, kayalardan çağırdı aşkı. |
|
1552
|
|
|
|
aşkın unutulmazı büyük acı |
|
1553
|
|
|
|
köşeye sıkıştı ve cenin şeklini aldı bedenim... kımıldayacak halim yok. bir şizofreniyi oynuyorum nicedir!yollara çıkacak takat kalmadı güçsüz bedenimde. yolsuzum, yolluksuzum ve gittiğinden beri bende yokum...
|
|
1554
|
|
|
|
Kulağının dibinde çalan bir kemandım da beni işitmedin. Eğer boynunu bana doğru eğmiş olsaydın, sana hüzzam şarkılar eşliğinde seni seviyorum diyecektim. O kadar dik başlıydın ki, ellerinde keman oldum da, başını bana doğru yaslamadın. |
|
1555
|
|
|
|
Güneşin doğumunda yoktun. Yağmurlar ılgıt ılgıt yağarken sokaklara, parmaklarım ıslanırken sen yoktun ellerimde. Şiirlerimin duygusu sendin; fakat ezberimde yoktun. Acıların vardı, mutluluğun yoktu. Mum ışığı, şarap, masa örtüsünün dantelleri vardı. Sarhoşluğumda sen yoktun. Nemdin duvarlarımda, yıkıntılarımda ise yoktun. Gümüş tepsilerde, altın varaklarda senin güzelliği vardı; fakat muhabbetin yoktu. Aşkın bir bıçak keskinliğinde yanımdayken, damarlarımda sen yoktun. Ruhum gibi beni terk ettin ey sevgili. |
|
1556
|
|
|
|
İçimde bir bahar ötesi hüzün
Mecnun’a Leyla’dan haber mi bilmem
Hangi gurbet sende bu hangi yüzün?
Meryemce düşlerin hazan mı bilmem
|
|
1557
|
|
|
|
Belediyenin koymuş olduğu bankta boğazın muhteşem seyrine dalmıştı.Karşıda pırıl pırıl parlayan ‘‘Dur Yolcu’ şiiri boğazdan gelip geçen bütün insanları selamlaya dursun,Kilitbahr Kalesinin boğaza nazlı bir ceylan gibi bakışı sarhoş olan denizin aşkını ispatlamak için gözyaşlarını kıyıya vurmasına neden oluyordu.Herkesin uykuda olduğu bir saatte deniz ona unutamayacağı bir resital sunuyordu ayın şevkli ışıklarıyla.Ne aşklar yaşanmıştı bu topraklarda ,akan sular kim bilir ne kadar tanıklık etmiştir aşklara diye düşündü.Şimdi tek başına doğanın ona sunduğu bu resitalinde tıpkı aşık olduğu kız gibi yalancı olduğunu biliyordu.Sanki doğayla kız anlaşma yapmışlardı gizli kalması kaydıyla kendi aralarında.Onu kandırmak için yapılan bu gizli kalmış antlaşma deşifre olmuştu.Her şey apaçık ortaya çıkmıştı .Hiçbir şeye inanası gelmiyordu ne kitaplarda yazılan o masum aşklara ,ne şiirlerde yazılan o büyülü aşklara artık.
Ruhun aynası değil miydi gözler?Kelimelerin dile getiremediğini ya da yetersiz kaldığı yerde hani doğruyu söyleyeceklerdi?Ne çok bakmıştı sevgisinin gözlerine,ne iltifatlar yağdırmıştı ,onların bir bakışına ne anlamlar yüklemişti üstelik.Beyninde aşk,sevgi üzerine inşa ettiği bütün sütunlar bir bir yıkılıyordu altlarında ise çaresiz kalmış duyguları can çekişiyordu.Daha düne kadar ne duygular besliyordu aşk adına oysa.Şimdi ise koca bir hiçliği yaşıyordu duyguları.Terkedilmişlik bile olsa bunun adı onu düşünmeye devam ediyordu. Cebinden çıkarttığı kağıdın üzerine sevgilisine duygularını yazmaya başladı.
|
|
1558
|
|
|
|
yanlız rıhtım yanlız ben yanlız deniz yanlız vapur ve bir serçe |
|
1559
|
|
|
|
GEÇENLERDE BİR GÜN GEÇMİŞTE KALDIYSA EĞER |
|
1560
|
|
|
|
“İçimdeki bütün sevgileri sana duymaya geç kalmak, benim tarifimdi..” |
|