İçine koyabileceğin bir karanlığın olmadan, bir ışığın olamaz. -Arlo Guthrie |
|
||||||||||
|
Ah Leylim… Ah benim kelamım, hitabım, canım, cananım, çiçeğim, kehribar gözlüm… Kendimi su bardağının içine istemeden düşmüş, çıkmak için can havliyle çırpınan bir sineğe benzettim uyanınca… Uyanınca, koltukta saç telini aradım. Dokunduğun, kokunun sindiği yerleri taradım… Deli oldum. Bilirsin, bir delide mantık olmaz, can korkusu olmaz. Hele hele hırs hiç olmaz. Seve seve, billahi döne döne razıydım senden… Ah bestem, güzelsin, özelsin, gizemlisin, gizemden doğan özlemimsin, sanki… Şimdi Cemal Süreya’nın dediği: “Birbirimize birkaç adım mesafelerdeyiz aslında ama aramızda kilometrelerce gurur var.” dediği yerdeyiz maalesef… Oysa ben, senden başka hiçbir şeyi düşünemiyorum. Senden başka bir güzelliği göremiyorum. Ucundan tuttuğum işleri bile bitiremiyorum. Yapıyorum sanıyorum ama yapamıyorum. Nereden mi biliyorum, ortaya bir şey çıkmıyor da ondan biliyorum… Bugün de evde değilim. Küçükçekmece’de sahildeyim. Rüzgârlı bir hava var burada. Birbirinin sırtına çıkıp sahili döven dalgaları dinliyorum. Sen olmayınca dinlemek ve dinletmek de yeni uzmanlık alanım oldu… Dinlerken seni, annem aradı. Oysa daha bayramda görüşmüştük görüntülü. Yine “Gel” dedi! “Adana’ya gel!”. Ama gidemem ki. Bırakamam seni… Ya aniden ararsan?, Bir “merhaba” yazarsan? Bir hafta sonu “gel, konuşalım” dersen… Oysa anneme geleceğimi söylemiştim geçen bayramda. Sırf senle yeniden konuşabilmek için önceden olur dediğimiz bir emaneti teslim etmeyi tercih etmiştim kendimce. O da aptalcaydı. Çok aptalca. Bir mülteci yalnızlığında kendi köşesinde kalmayı hak eden bir hareket tarzı işte. Her ne ise, anneme ayıp oldu, biliyorum. Hem bu ilk yanlışım değil ki sonuncusu da olmayacak bu gidişle… Tolstoy hazretleri, “Kibir ve inat, bir kişinin kendisini önce mükemmel görmesini sağlar, sonra da sonunu getirir.” demiş. Ben seni böyle hiç görmedim. Öyle bir görüntü vermiş olsan da! Acaba sen de böyle mi düşünüyorsun hakkımda? Yani inat birimiyim sence? Oysa öyle biri olmadığımı adın gibi biliyorsun değil mi? Ben senin sertliğin yüzünden susuyorum ama anlatamıyorum… Sana karşı bir bebek vücudu gibi esneğim her zaman… Hiçbir zaman ceset gibi katı ve duygusuz olamadım. Hem hangi sert iklimde bir tohum çiçeğe durabilmiş? Bu vesileyle yıllardır gözden kaçırdığın bir gerçeği de söylemek istiyorum. Belki inanmayacaksın ama ben özellikle senin karşında susmaktan, konuşmaya geçmek isteyen, ayakları havada, sırtı yerde bir böcek gibi debeleniyorum her tartışmada… Evet, hani sırtüstü düştüğüm yeri azıcık tanısam, bilsem, ne yapacağımı, nereye yöneleceğimi de bilirdim belki. Sen, keskin bir sirke! Başta kendi küpüne zarar veren… Çizgilerin, sınırların çok belirgin ve öylesine keskin ki… İnandığın herhangi bir noktadan tüm gücünle kazmak istiyorsun… Nasıl söylenir bilemiyorum ama yer katı işte! Katı! Kazamazsın ama can havliyle kazıyorsun… Böyle yaptığında ne ben sana yardım edebiliyorum, ne de sen bana… Hem bana ayırdığın çok fazla bir vaktin de yok. O halde biz ne yapıyoruz? Bir başkasının gövdesinde, bir başkasının olaylar köpüğünde buluşuyoruz. İşin ilginç tarafı belki de buluştuğumuzu sanıyoruz. Küslükten hoşlandığımızı belki de bu durum net bir şekilde gösteriyordur herhalde. Elbette bu da insani bir tepki. Ama bana göre değil! Sevmiyorum, yakıştıramıyorum, bağdaştıramıyorum… Ne yapabiliriz ki başka? Olması gerekenin olmadığı garip bir zaman diliminden geçip gidiyoruz sanki yavaşça. Geçmek mi dedim!? Hayır! Aslında resmen kayıyoruz! “Niye ilgilenmiyorsun, sevmiyorsun, konuşmuyorsun, buz gibi davranıyorsun, istediğin zaman konuşuyorsun istemediğin zaman susuyorsun” diyorsun ya! Konuşamıyorum ki sertlikten.. Bir insan konuşamayınca herhalde kayar gider… Ben de kayıyorum, susuyorum yani. Çünkü kaymasam, sözlerim de kayboluyor benimle birlikte. Bir söz, bir yazı, kim bilir belki insanlığımız da kayıyordur kim bilir… Hani ilk açıldığım zamanlar olsa, beni tanımadığın o zamanlar ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın ben yine bir bahar dalı gibi güler yine iletişim kurardım senle. Şimdi? Beni çok iyi tanıyorsun. Görüyorsun uzağıma düşüyor her şey, çok uzağıma… Aslında mutluyum ben. Bu mutluluk Allah’tan da gelebilir şeytandan da. Mutluyum, çünkü seni anlıyorum… Sen anlamadığımı düşünsen de anlıyorum… Görüyorum ki bizi asıl besleyen, kendimize getiren sustuğumuz, konuşmadığımız bu garip zamanlar… Ama bütün olayların suçlusu kendimi görüyorum ben. Her durumda yaşanan olumsuzlukların tek suçlusu benim! Yaşadığımız çağın suçlusu da benim. Aslında kim daha iyi anlıyorsa gerçek suçlu o! Bana göre, sen değilsin. Ben her halinle anlıyorum seni; bir adamın avlusunda istemediğin halde geçirdiğin zamanı, alışveriş yaptığın market çalışanlarını, ekmek aldığın fırıncıyı, dinlediğin müziği, bir harf öğrettiğin talebeleri bile anlayan suçluyum… Bu yüzden mutluyum işte. Sırf bu yüzden! Ama daha da mutlu olmaya ant içtim. Hatta öyle mutlu olacağım ki ölümümü bile kendi ellerimle hazırlayacağım. Tabutumu da kimseye taşıtmayacağım… Az geldi seni sevmek… Senin de yâr canın benim gar sancımın orta yerinde kalmış… Bunca zamandır sana “merhaba” diyemediysem affet… Zira varlığımla sana çok çektirdiğimi düşünüyorum artık… Gönlümde hep senli geçiriyorum vakitlerimi. Senin gönlünü, kelamını, yüzünü, beyaz ellerini özlüyorum. Beklentim başka olsa da aşkla dolmuş gönlünü, çok sevdiğim gülümsemeni özlüyorum… Devirler, mekanlar değişse, saçlarım yapraklarla birlikte savrulsa, beklediğim ve intizar ettiğim o günlerde bile senin yâr-cân gönlünü özlemeye devam edeceğim… Hakka emanet olasın…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |