Ey sevgili senin eteğinin küçük bir parçasını Paris'in tüm giyim mağazalarına değişmem. Eyfel Kulesi, nasıl Paris'in göbeğine vurulmuş bir şaheser ise, izin ver ey sevgili göbeğinin tam ortasından seni öpüşüm de aşkımızın şaheseri olsun. Ey sevgili Çin işkencelerinden geçerken bile seni unutamamaktayım. Bütün Çin ayaklar altına alsa bile beni, belki senin ayaklarına rastlayıp öperim diye ölmemekteyim. Mısır çarşılarında baharat kokularının yoğunluğu bile bana senin kokunu unutturamaz. Ey sevgili anla artık seni sevmek bir piramidin zirvesinden gün batımını seyretmektir. Ey sevgili seni sevmek bir şaheserin üzerinden bir başka şaheseri izlemektir. Ey sevgili aşk en büyük ilham kaynağıdır. Aşkın bana Nil nehrinin sularında salınan sandalları hatırlatır. Sandalların, suyu yararken gövdeleriyle ileriye doğru gitmeleri gibi sen de bana aşkın derin ve boğucu duygularını usulca yaşatıp ardından beni aşkın karşı kıyılarına götürensin hem de kızıldeniz'in yarılması gibi hayatımda bir mucizesin. Sen bende piyano tuşlarının her vuruşta çıkardığı hüzünlü sesler gibisin. Denizde boğulduğum anlarda çığlığımı sadece senin duymanı istediğimsin. Korkarken dolandığım yorganımın ayaklarımı açıkta bırakmayan ucusun. Rüyalardan gülerek uyandığım sabahımsın. Tüm gün ılık suda bekletilip gevşeyen çamaşırların akşamleyin iplere gerildikten sonra tüm sularını akıtması gibi sana kanamın son damlasına kadar aşığım. Ey sevgili anla artık beni aşkın sofrasında bir kaşığım. Artık uzat şu dudaklarını da seni aşka doyurayım. Yaşamak sadece uzağı görmek değildir. Bırak uzak iklimlerin çiçeklerini. Senin yanında tüm çiçeklerini açan bir bahçe gibiyim. Gel kokla tüm güllerimi, nergislerimi, sümbüllerimi. O da yetmezse, yaprak yaprak dökeyim yollarına çiçeklerimi. Yeter ki bir rüzgar gibi es topraklarımda. Oynasın yüreğimin çimenleri. Duygu atlarım yüreğimde koştursun. Yeter ki duygu atlarım seni damarımdan damarıma dörtnala taşısın.