• İzEdebiyat > Deneme > Yaşam |
1341
|
|
|
|
Huzur evi ziyaretlerimi aksatmaktan hiç haz etmezdim, bundan birkaç sene öncesine kadar.. “Yağmur, çamur” demeden giderdim yanlarına.. Bilirdim, görünce:
- “Geldi, hayırlı kızımız” diye, sevineceklerini.
- “Dün akşam, Hasan Amcan öldü” demişti.. Dalgın, ağlamaktan göz pınarları kızarmış gözlerle, ölümün her an peşinde olduğunu kabullenen yaşlı teyzelerden birisi…
Ne diyeceğimi bilemeden, kalakalmıştım ayakta öylece.. Böyle sözleri dinleyince… |
|
1342
|
|
|
|
Biliyor musun anne?
Sen dahil herkes beni güçlü sanıyor. Oysaki geceleri yorganımın altında dizlerimi göğsüme kadar çekerek, sessizce döktüğüm göz yaşlarımın seninleyken bile sensizlik için olduğunu kimse bilmiyor.
|
|
1343
|
|
|
|
"...herkes aslında bu kadar aynıyken ve herkes bu kadar yalnızken, onca yalnızlıktan nasıl böyle bir kalabalık oluştuğuna şaşıyordum bazen." |
|
1344
|
|
|
|
Baş olma sevdasının moral değerleri aşındırdığı günümüzde, her koşulda , hiçbir dünyevi çıkar uğruna eğilip bükülmeyen adsız kahramanların selamı da kelamı da baş üstüne diyerek “baş” ile ilgili dilimize yerleşmiş; sözcük, söz grubu ve deyimlerden müteşekkil bir sözcük geçidiyle baş başa bırakıyorum sizi.
|
|
1345
|
|
|
|
Film izliyoruz 3 yaşındaki çocukla, bana bu anılar eşlik ediyor...
Zaman ne çok geçmiş diye düşünüyorum ne çok yaşamışım, ne çok yaş almışım ve ne çabuk geçmiş ve ne büyük bir hızla..
|
|
1346
|
|
|
|
bir kaç gün önce aramızdan ayrılan sevgili arkadaşıma ithafen |
|
1347
|
|
|
|
Yılların izlerini taşıyan günlüğünün son noktası mıydı? |
|
1348
|
|
|
|
Hayat dediğin, bencil olduğunu fark etme erdemine ulaşmaktır. |
|
1349
|
|
|
|
"Her şeye rağmen" denir ya... İşte her şeye rağmen "hayat" devam ediyor; çünkü derin nefesler çekiyorum ciğerlerime, hayat kalitem düşüyor. |
|
1350
|
|
|
|
akıl ve zeka ile ilgili bir yazıdır. |
|
1351
|
|
|
|
Gölgelerimi gölgede bırak |
|
1352
|
|
|
|
Pek çok insanın, sadece cilalı kabuğunu gördüğü bir dünyanın çekirdeğinde yaşananların küçücük bir özeti bu yitiriş. Hani pek çok insanın çok özendiği sahte ışıltılı bir dünyanın gerçek yüzü bu işte. |
|
1353
|
|
|
|
Bazen en çok istenilenler, uzun süre gerçekleşmeyenler olur. Bir konu ne kadar çok zihni meşgul ediyor, davranışları yönlendiriyor, yaşamın akışında rol oynuyorsa o kadar gerginlik ve stres yaratabiliyor. Üzerinde fazla durmayıp sadece gerekenleri yapmak, uzun süreli beklentilerin olumlu sonuçlanmasını sağlayabiliyor.
|
|
1354
|
|
|
|
Çatık kaşlı kumbaracının başı boynundan çıkık, sarılmış rüzgarın ateşesindeki çıplaklığa, bağlamış gövdesindeki özgürlüklerin her birini bir bataklığa, hem de öyle bir bataklık ki, görene de görmeyene de halis bir muamma. |
|
1355
|
|
|
|
Bir dünya düşününki!yedi milyar insan,yedi milyar can,yedi milyar düşler,tutkular,özlemler,hasretler,ayrılıklar,nefretler,acılar,göyaşlarında akıp giden umutlar ve yaşayışlar. |
|
1356
|
|
|
|
neden sonsuz bir inatlaşma içindeyizdir ki yaşamla? oysa onca guzel şeyi bize hiç hesap sormadan veren kac sey vardır?! gozlerimizi kaldırmak vakti ayak izlerimizden... ve bakmak vakti ayak basabileceğimiz yıllanmış güneş yanığı yollara! |
|
1357
|
|
1358
|
|
|
|
Benden size bir dost tavsiyesi; bundan sonra yüzmeye kuyruktan başlayın. ‘Kuyruk’ deyip geçmeyin. Meğer kuyruk, postun en önemli kısmıymış. Kafa kesilmese de olur, yeter ki kuyruk kopsun.
|
|
1359
|
|
|
|
Sıcak bir çay alırım kendime bazen ve izlerim onu. İzlediğim çay değildir o an kesinlikle, sıcacık çayın buharında bambaşka şeyler görür ve hayaller kurarım. O ılıklığı içimde hissederim ben, aynı hissi başka nelerin verdiğini düşünürüm. Sonra niye bunları düşündüğümü düşünürüm... |
|
1360
|
|
|
|
Deniz ve insanın ilişkisinin destanı iki günce bırakır arkasında Willis. Sayısız şiir, denize dair. Belki de en önemlisi, kendi deyimiyle “insanoğlunun sınırlarını” keşfetmeye çıktığı yolculukta aynı Heyerdahl gibi sınırların olmadığını haykırır. Yeteri kadar istek ve inançla yapılmayacak şey yoktur.
Tautai O Le Vasa Laolao, El Viejo del Mar, The Thoreau of the Seas… Ona takılan isimlerden bir kaçı. Ve bir de mektup bıraktı ardında, 1965 yılında düşler limanı Callao’dan yola çıkmaya hazırlanan Carlos Caraveda Arca’ya, Salların altınçağında Pasifik’e açılan bir diğer gözüpek serüvenciye.
Diğer serüvencilerden iki önemli farkı vardı ilk bakışta; yaşlıydı ve tek başınaydı. Ama belki de en önemlisi hangi koşul altında olursa olsun denize ve kendine dair sarsılmayan inancı. |
|