• İzEdebiyat > Deneme > Yaşam |
1321
|
|
|
|
Benden size bir dost tavsiyesi; bundan sonra yüzmeye kuyruktan başlayın. ‘Kuyruk’ deyip geçmeyin. Meğer kuyruk, postun en önemli kısmıymış. Kafa kesilmese de olur, yeter ki kuyruk kopsun.
|
|
1322
|
|
|
|
Deniz ve insanın ilişkisinin destanı iki günce bırakır arkasında Willis. Sayısız şiir, denize dair. Belki de en önemlisi, kendi deyimiyle “insanoğlunun sınırlarını” keşfetmeye çıktığı yolculukta aynı Heyerdahl gibi sınırların olmadığını haykırır. Yeteri kadar istek ve inançla yapılmayacak şey yoktur.
Tautai O Le Vasa Laolao, El Viejo del Mar, The Thoreau of the Seas… Ona takılan isimlerden bir kaçı. Ve bir de mektup bıraktı ardında, 1965 yılında düşler limanı Callao’dan yola çıkmaya hazırlanan Carlos Caraveda Arca’ya, Salların altınçağında Pasifik’e açılan bir diğer gözüpek serüvenciye.
Diğer serüvencilerden iki önemli farkı vardı ilk bakışta; yaşlıydı ve tek başınaydı. Ama belki de en önemlisi hangi koşul altında olursa olsun denize ve kendine dair sarsılmayan inancı. |
|
1323
|
|
|
|
Sal artık neredeyse bir metre suya gömülmüştür. Kulübenin tavanında beş adam; de Bisschop ve dört yoldaşı sadece yıldızların aydınlattığı bir Pasifik gecesinde, açlıktan ölmek üzere, bilinmeze doğru sürüklenmektedirler. Birbirine kenetlenmiş bu beş adamın artık tek dileği içecek su ve yiyecek bir şeyler bulabilmektir. Tuamotu adaları, Starbuck ve Panrhyn uzaklarda kalmış; Tahiti Nui II pruvasını Rakahanga resifine çevirmiştir. Ve biraz ileride resifin keskin dişlerinden saçılan köpükler görünmektedir artık. |
|
1324
|
|
|
|
neden sonsuz bir inatlaşma içindeyizdir ki yaşamla? oysa onca guzel şeyi bize hiç hesap sormadan veren kac sey vardır?! gozlerimizi kaldırmak vakti ayak izlerimizden... ve bakmak vakti ayak basabileceğimiz yıllanmış güneş yanığı yollara! |
|
1325
|
|
|
|
Gölgelerimi gölgede bırak |
|
1326
|
|
|
|
Yılların izlerini taşıyan günlüğünün son noktası mıydı? |
|
1327
|
|
|
|
Hayat dediğin, bencil olduğunu fark etme erdemine ulaşmaktır. |
|
1328
|
|
|
|
Bir dünya düşününki!yedi milyar insan,yedi milyar can,yedi milyar düşler,tutkular,özlemler,hasretler,ayrılıklar,nefretler,acılar,göyaşlarında akıp giden umutlar ve yaşayışlar. |
|
1329
|
|
|
|
Baş olma sevdasının moral değerleri aşındırdığı günümüzde, her koşulda , hiçbir dünyevi çıkar uğruna eğilip bükülmeyen adsız kahramanların selamı da kelamı da baş üstüne diyerek “baş” ile ilgili dilimize yerleşmiş; sözcük, söz grubu ve deyimlerden müteşekkil bir sözcük geçidiyle baş başa bırakıyorum sizi.
|
|
1330
|
|
|
|
Kaç şişe şaraptan sonra akmayı bırakırsın damarlarımdan, bir günde tüketilmiş kaç paket sigara seni unutturacak dertler verir başıma, kaç yüzden sonra silinir yüzün aklımdan? |
|
1331
|
|
|
|
etrafımızda o kadar çok yıkılmış hayat görüyoruz ki, |
|
1332
|
|
|
|
Çocuklar, ah bu çocuklar! Hem yaramaz, hem akıllı, hem çok bilmiş, hem pek fazla bir şey bilmez, hem sevimli, hem bize dert ortağı zaman zaman. Siz sanki çocuk olmadınız mı, hep bu yaşlarda mıydınız? İçinizde sizi sürükleyen bir çocuk yok mu? Zaman zaman onlara özenmiyor musunuz? Aralarına bir girsem iki top tepsem ya da saklambaç oynasam onlarla demediniz mi hiç?
|
|
1333
|
|
|
|
Çatık kaşlı kumbaracının başı boynundan çıkık, sarılmış rüzgarın ateşesindeki çıplaklığa, bağlamış gövdesindeki özgürlüklerin her birini bir bataklığa, hem de öyle bir bataklık ki, görene de görmeyene de halis bir muamma. |
|
1334
|
|
|
|
Film izliyoruz 3 yaşındaki çocukla, bana bu anılar eşlik ediyor...
Zaman ne çok geçmiş diye düşünüyorum ne çok yaşamışım, ne çok yaş almışım ve ne çabuk geçmiş ve ne büyük bir hızla..
|
|
1335
|
|
|
|
Pek çok insanın, sadece cilalı kabuğunu gördüğü bir dünyanın çekirdeğinde yaşananların küçücük bir özeti bu yitiriş. Hani pek çok insanın çok özendiği sahte ışıltılı bir dünyanın gerçek yüzü bu işte. |
|
1336
|
|
|
|
Onu ilk gördüğümde ılık bir Mayıs sabahıydı. Gece yağmurun çiseleyerek ıslatmış olduğu sokaklar yavaş yavaş kurumaya yüz tutmuştu. |
|
1337
|
|
|
|
Babamı ilk kez, bana getirdiği haşlanmış tavuktan tanıdım. Fabrikada çalışırken, ona verilen öğle yemeklerini bir kenara koyar, akşam olunca bize getirirdi. O mert adamdı. Açlığa dayanırdı, yemediklerini biz yiyelim diye... Elinde yaz helvası, biraz haşlanmış tavuk ve bir kutu gazozla evden girdiğinde bayram sanır kollarına atılır, sonra da nasibimize mutlu iki çift gözle bakardık. Kaç defa topuz yapılmış havlu yedim bilmiyorum ama, en büyük rakibim ağabeyim di. İki yaş büyüktü ve müthiş güreşirdik onunla...
|
|
1338
|
|
|
|
Bana göre hayat galip geliyor her zaman... |
|
1339
|
|
|
|
Sokaklar ne zaman çiselediğini bilemediğim yağmurla ıslanmış durumda. Etrafta mis gibi toprak kokusu. Yürüdüğümüz yolun iki yanında sırasıyla ağaçlar var. Kimileri yapraklarını dökmüş, kimileri ise göz pınarlarımızda biriktirip de ne zaman nerde salıverec |
|
1340
|
|
|
|
Konusamadigim zamanlarda yaziyorum ben. Edebi bir kaygi tasiyor muyum? Edebiyattan anladigim kadar, belki! Ne kadar mi anliyorum? Bilemem ki. |
|