|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm |
301
|
|
302
|
|
|
|
Gerçekleri görmek istiyorsan eğer, önce rüya görmekten vazgeç... |
|
303
|
|
|
|
Siz hiç çaresiz kaldınız da olmayacak birşeye sarıldını mı, işte öyle bir öykü. |
|
304
|
|
|
|
Onu ilk kez arkadaşının nişan töreninde görmüştü. Oldukça güzel bir kızdı. Yeşil gözleri, olabildiğince düzgün vücudu ve bembeyaz teniyle onu, onca kız arasında fark etmemek olası mıydı |
|
305
|
|
|
|
Elmalı; kırk beş kilometre… Çok uzun ve yorucu geliyor şimdi, bu yol. Yabancı ve meraklı bir konuk gibi burnunu sağa sola sokarak tırmanan minibüs ürkek ürkek hırıldıyor. Ya da ben, üzerime geçirdiğim ruh elbisemi, ona da örtüyorum. Ortak bir yanımız olmalı; yoksa taşıyamayız birbirimizi |
|
306
|
|
|
|
Bir babayiğit ki, ama ne babayiğit: Bir sekseni geçen boyu, oldukça kaslı vücudu, güçlü kolları, anadan sürmeli gözleri.. tam bir Anadolu delikanlısı.
Köylü çocuğuydu ama kendi köyünde pek eğlenmez, gezerdi. Bazen yürüyerek giderdi, bazen atla giderdi. Başka köylere giderdi, kasabalara giderdi, şehirlere giderdi. Gittiği yerlerde, yolun orta yerinden, sol eli cebinde, biçimlice yürürdü: Başı dik, alnı açık, göğüs ilerde. |
|
307
|
|
308
|
|
|
|
Yüksel Caddesi,bu gece de her zamanki gibi…
Bugün de tanıdık misafirlerinden başka kimseler yok etrafta:Okulun bahçe duvarını kendilerine mesken tutmuş birkaç okul kıyafetli kalabalık,gitardan çıkan melodilere eşlik etmekte…Bayındır Sokak’ın köşesindeki bankı içki masasına çevirmiş ,önlerine doğradıkları birkaç meyveyle üçüncü sınıf şaraplarını yudumlayan ayyaşlar ve onlara eşlik eden kızlı erkekli üniversite öğrencileri. Geceyle birlikte biten şaraplarını yenilemek için kaldırımdan gelip geçenden para isteyen kızlar..
|
|
309
|
|
|
|
Ne zaman canı sıkkın olsa rıhtımdaki koca çınarın altına giderdi. Sonbahar gelmişti. Dalgın dalgın otururken, esen rüzgârla savrulan bir yaprak ayağının dibine düştü. Sararmıştı. Hiçbir varlık, zamana karşı koyamıyordu. Aşklar bile… |
|
310
|
|
|
|
Sonrası yok.Sen bekle.Ama burda bekleme bu sahne kapandı.Çık dışarı.Hayatını yaşa.Gelince okursun ilan ilan mesajlarda |
|
311
|
|
|
|
"Seni seviyorum." dedi sultan.
"Ben seni öyle çok seviyorum ki.." dedi fakir genç.
"Biliyorum." dedi sultan. "Zaten bunca zaman bilmek için, senin beni gerçekten sevip sevmediğini bilmek için bekledim, öyle zordu ki seni beklemek, ama senin beni sevdiğinden emin olmalıydım."
|
|
312
|
|
|
|
Kam'ın Yaşamı İle İçiçe Geçmiş Bir Sevda Öyküsü |
|
313
|
|
|
|
Hasretinle, yandı tükendi gönlüm. Bir gün geleceksin umuduyla geçti her günüm. |
|
314
|
|
|
|
Tanrıların en sevdiği kul yoktur; bütün kullarını eşit severler. Kulların şapşallığıdır; en sevilen olduklarına inanmak isterler...
|
|
315
|
|
|
|
Hani bazen anlatırdınya içinden geçen duyguların sen anlatmaya başladığında nasıl arka kapıdan çıkıp, kaçıp, kaybolup gittiklerini. Arkalarında ne bir iz nede bir işaret bırakmadan yok olduklarını |
|
316
|
|
|
|
Pişmansın, beni kabullenemeyişin başka bir izahı yok. Seviyordum, yaptığım en iyi şeyde buydu sanırım. Oysa sen sevilmekten dahi korup, sana karşı beslediğim duyguları piç gibi ortada bırakıp ilk fırsatta kaçmayı yeğledin |
|
317
|
|
|
|
Bazen diyorum ki;bir gün çıkıp gelsen bütün gemilerinle kuşatsan denizlerimi,işgal etsen her yanımı,savunmaya geçmeden sallasam beyaz bayrağı,görsen nasıl esir düştüğümü gözlerine,bir daha bakmasan yüzüme öylece sussan.Bense kimseye hissettirmeden verdiğin nefesi çeksem ciğerlerime.Beynimin en ücra köşelerindeki şarteller atsa kararsa gözlerim ve çıkıp gelsem kapına |
|
318
|
|
|
|
Karar verirken ne kadar özgürüz? Ya sonrası? Peki ya sonrasının sonrası? Kaçmak, yakalanmak, kargaşa... Ah Üstad! Her şey unutuldu, oralarla bağım bir sen kaldın. Yanında olmak orada senle beraber ağaca durmak isterdim köküm sen olan meyvelerimse ben. Yani bir yanım hep sen... |
|
319
|
|
|
|
Uzat dudaklarını dedi gökyüzünü
Uzat ki sana sivastan öpücükler gelsin
Damla damla |
|
320
|
|
|
|
Ali içerideki kanepeye uzanmıştı... Kalbinde değişik bir sızı vardı. İçin için yanıyordu. Kim bilir, Elif şimdi nasıldır ve ne yapıyordur? Tam o sırada kapı yavaşça açıldı. İçeriye usulca birisi girdi. Bu Elif’ten başkası değildi… Ali'nin kalbi hızla çarpmaya başladı. “Nasıl oldu da geldin Elif?” diyecek oldu, soramadı. Kelimeler boğazına düğümleniyor, konuşmak istiyor ama konuşamıyordu.
Elif ile gönülden gönle akarcasına konuşmaya başladılar.
—Elif sen... Buradasın, gelmişsin...
— Geldim evet.
— Aslında biliyordum geleceğini. İçime doğmuş gibiydi...
— Sen çağırmadın mı beni?
— Evet, gelmeni çok istedim.
Bu sırada Ali uzandığı yerden doğrulmuştu... Genç kıza doğru adım atmak istiyor ama bir türlü ayakları olduğu yerden kımıldamıyordu. Elif bir iki adım yaklaştı ve Ali’nin gözlerinin içine bakarak, kalpten kalbe akan kelimelerle dudakları kıpırtısız vaziyette,
— Geldim işte, buradayım… Yanındayım, dedi.
O sırada genç kız, elini Ali'nin kalbinin üzerine koydu. Ali bir an, sinesinden hızlı bir tren geçtiğini hissetti. Tüm ılıklığıyla Elif'in eli tam kalbinin üzerindeydi. Elif, "Biliyor musun insanın yaratılış sebebi aşk olmalı" dedi ve gülümsedi. Ali kalbine söz geçiremiyordu. "Elif..." diyebildi sadece. Ne bir adım ileri, ne de geri atabiliyordu adımlarını. Kalbinde gezinen duygu şerbeti öyle bir aromaya dönüşmüştü ki, sanki tek bir kelime bu büyülü atmosferi bozacak gibi hissediyordu. Sustu Ali... Elif ile kalpten kalbe konuşmaya devam edeceği sırada bir sesle irkildi. |
|
|
|