• İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm |
221
|
|
|
|
-Böyle şeyi ilk kez yaşıyorum. Çok arkadaşım oldu, konuştum, görüştüm, beni sevdiğini söyleyenler de oldu. Ama hiç kimseye karşı bu kadar yoğun duygu seli hissetmedim. Sabaha kadar seni düşündüm. Sabah seni görebilmek için cama çıktım, görünce çok sevindi |
|
222
|
|
|
|
Yazan benim.
Yazdıran yaratıcı.
Yazan kalemim.
Cemre yok…Emre yok…Onlara iftira atanlar yok…Bunları izleyen O hala var.Hala şahit…Onların hikayesini yazmama şahit. Emre…
Yüreğimin gurbeti.
Emre…
Harama bulaşmış sevdam.
Emre…
Koyu… Kapkaranlık… Zifiri karanlık... Gece Emre…
|
|
223
|
|
|
|
Hadi hiç vakit geçirmeyin. Söyleyin sevdiğinizi. Zamanın aranıza neleri ve kimleri sokacağını asla bilemezsiniz. Bir başkasının masasında bir kadeh şarap içmekten daha kolay olacaktır böylesi. |
|
224
|
|
|
|
Yusuf ki, bakıpta görmediğimiz... Yusuf ki; görüpte, kendi ar gömleğimizi iç fistan diye giydiğimiz için, gözümüzü sızıyla yumduğumuz... Yusuf ki, kuyularda kalabilen, Yusuf ki, kuyuların öz çocuğu... Yusuf ki, kuyulardan çıkmanın yegane vesilesine meftun... Yusuf ki, münacat eden sabr-ı cemil ile... Yusuf ki, su ile yaren... Suya hasret kalmışlara rehber...
Yusuf kuyularında Yusuf olunurken, Yusuf'u kuyudan kim çıkarır?
|
|
225
|
|
|
|
Londra’daki Royal Art Museum’un en geniş dört galerisi 1998 yılının Temmuz ayı boyunca “Let me tell you love” adlı karma resim sergisi için ziyarete açılmıştı. Serginin en ilgi gören çalışması, seri halindeki beş adet kadın portresi idi... |
|
226
|
|
|
|
Aşk işte akıl ve mantıkta oturmuyor ve
kiracı da olmuyordu.Kalpte anca devre mülk satın
alabiliyoırdu. |
|
227
|
|
|
|
Aradan bir saat geçmişti... Mutfak boştu artık. Masadaysa üzerinde bir şeyler yazan bir mutfak listesi ve karşılıklı duran iki boş çay fincanı vardı... |
|
228
|
|
|
|
Bir kavak yelleri eser başından çeker gidersin.. |
|
229
|
|
|
|
“Birdenbire bastırırsa yokluğum, karanlık gibi,
tipi gibi, sis gibi. Korkma devrilmekten kaldırabilirim seni.”(*)
|
|
230
|
|
|
|
sevgilinin de ismin halleri gibi halleri vardır, tanımlayabilene ama... |
|
231
|
|
|
|
Rakı şişesinde, bir Balık |
|
232
|
|
|
|
Beklentiler sadece zaman içerisinde çürümüş muhabbetlerde kalıyor. Çıtımı bile çıkarmıyorum. Sen, şaşkın gözlerle bana bakıyorsun. Aslında sen de ne yapacağını bilemiyorsun. Belki sen de bir aşk yaşıyorsun şu anda.
|
|
233
|
|
|
|
-Sultan oturmuş genç kızın yanı başına. Okumaya çalışmış onu uykusunda. Aşk gibi, hicran gibi bir şeymiş. Eksikmiş, eksik olduğu kadar da fazla. Bir rüya tadında da tammış aslında. - |
|
234
|
|
|
|
Yazamıyordum. Onlarca kitaba imza atmış, son yirmi yıldır hayatının bir gününü bile yazmadan geçirmemiş olan ben yazamıyordum... |
|
235
|
|
|
|
Aşk, âşıkları hatırlatır, dile düşmüş âşıkları, masallara konu olmuş âşıkları. Aşk mecnunu hatırlatır. Aşkından “şaşkın” halde gezen Mecnunu…
Sevgi, sevgiliyi hatırlatır. Sevdalıyı, sevmesini bilen sevdalıları. Sevgi, Leyla’yı hatırlatır. Sevmesini bilen, ama hep sessiz kalan Leyla’yı…
|
|
236
|
|
|
|
Kar yağar da küçük torun durur muydu? Elini yüzünü bile doğru dürüst yıkamadan, elinde bir ekmek somunu, tiril tiril giysilerle dışarı çıkmaya hazırlanıyordu. Annesinin sevimli öfkesiyle üzerine kalın bir kazak giydi. Daha iyi kaysın diye lastik ayakkabılarını ayaklarına geçirdi. Beline kadar yağan kara aldırmadan bata çıka, konak bahçesinin bir köşesindeki eski arılığa kadar yürüdü. Babasının yıllar önce kendisi için yaptığı iki kulplu kızağı, sakladığı yerden çıkararak konağın merdivenlerine kadar taşıdı. Onun için kar büyük düş, kızağı da bu düşün efendisiydi. Konağın önündeki bir ucu çıkmaz sokak olan dik yokuştan kaymaya başladığında; hayallerinin kanatsız güvercini oluyordu. |
|
237
|
|
|
|
Gün Dağı’ndan gelen nehir aşkın nehri, Doğanur nehrin ışığı oldu. O nehirden su içenler bir daha asla sahte aşkın susuzluğuna kanmadılar.
|
|
238
|
|
|
|
Artık susma vaktidir.Bir ömrü bir hasretin prangasında eskitme bir sandukaya kaldırma.Bana neden deme.Gül buğularına sevdalardan örülü tezhipler bırakıyorum.Sevdanın yamaçlarına pembe güller .
|
|
239
|
|
|
|
Duygularımızı örmüş veya dokumuş olduğumuz kilim ve halılara, çoraplara işlerdik. Çorap motifleri yaşadığımız hayatların dili idi. Çeşme ve su kenarlarında konuşma fırsatımız olmadığından giydiğimiz çoraplar yaşamımızı ele verirdi. |
|
240
|
|
|
|
Bir kavak yelleri eser başından çeker gidersin.. |
|