..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşam ciddi, sanat neşelidir. -Schiller
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > İsa Kantarcı




5 Şubat 2024
Teneke Surat  
İsa Kantarcı
Bizi bizden başka kimse sevmez Mehtap. Bunu böyle bil bence. Yoksa çok üzerler seni. Onları sevdiğim diye çok pişman olursun.” “Ama haklısın. Bizi bizden başka kimse sevmez. Beni en çok seven tek insansın tek, canım gardaşım!” Birbirlerine sarıldılar. “Kardeşim piçin teki olacak gibi. İyi bir şey bulursa al abla bir parça da sen ye diye asla uzatmaz. Et bulunca diğer kediler eti ele geçirmesin diye pençe atan hırlayan kediler gibi aynı. Geçende bana bir mandalina bile vermedi namussuz! Elinde altı tane vardı.”


:GBC:
TENEKE SURAT



Nezaket evin hanımıyla konuştuktan sonra masadan sandalye çekip oturdu ve mutfak penceresinden bahçeye, ağaçları seyre koyuldu, bir elini çenesine dayadı, gençlik yıllarını düşünüyordu, yıllar öncesinde kalan genç kıza bakıyordu aslında. Tarlalarda köle gibi çalışmıştı, soğan toplamak ne zor işti, domates toplamak, ya patates toplamak, mandalina ya da portakal toplamak…çapa yapmak, zararlı bitkileri yolup çıkarmak. Kazma sallamak güneş altında… kışın havuç toplamak ıslak tarlada…yeşil soğan toplamak… marul toplamak…turp işi…pırasa… hayatından bezdiği yıllar… ama pes etmeyi düşünmediği ilk gençlik zamanları…güçlü kuvvetliydi…sevgi ve aşkı yaşamak isterdi, “biri çıksa ve beni sevse, sevişsek ve benle evlenmek için can atsa” diye düşünürdü, “teneke surat” diye takıldığı bir kara kuru bir kız arkadaşı vardı, onu en çok seven oydu, o da hasta bir kızdı ve onu çalışmaya götürürdü, onun yerine iş de yapardı, o çirkin, yüzü iri kemikli sıska kızla çay içip onu neşelendirecek bir şeyler anlatırdı, “sana saç tokası alacağım, kırmızı sana çok yakışır.” Seyrek dişli kız gülümserdi, hayalet gibi bakardı, ona umut aşılamak isterdi, kız babasından sık sık dayak yerdi, tarlaya çalışmaya geldiğinde bir yerleri morarmış olurdu, üvey annesi onu hiç sevmezdi ve evden kaçıp gitmesi için her türlü sıkıntıyı çıkarırdı. Teneke surat hıçkırarak ağlardı, anlatırdı olup biteni. “O evden gitmem lazım, o evde kaldıkça bir bok olamam; ama kardeşimi çok seviyorum onu bırakamam. Nezaket de ona öyle şeyler anlatırdı ki, çok güzel olmasa bile karakteri, adamlığı çok güzel olan bir kocan olacak, hastalıkların yok olacak, o seni güzelce yedirip içirecek, böylece hastalıkları yeneceksin. Hayal edemediğin kadar güzel günler yaşayacaksın. Dört çocuğun olacak. Para sıkıntısı hiç çekmeyeceksin, tarlalarda asla çalışmayacaksın. Kendi evin olacak. Kocan aracıyla seni istediğin yere gezmeye getirecek. Restoranlarda patlayana kadar et yiyebileceksin, canın ne çektiyse. Şu an açlıktan nefesin kokuyor olabilir, yağlı iğrenç saçların. Ama kocan seni kuaföre götürecek canım ya! Saçlarında kepek kalamayacak, makyaj da yapabileceksin. İstediğini giyebileceksin. Mini etek bile.
“Kocam kıskanç olursa giydirmez.”
“Orası öyle. Paça, yahni, kebap yiyebileceksin düşünsene, kocacığım beni yemeğe götür dediğinde hiç arıza çıkarmamdan götürecek seni araca atlayıp gidebileceksiniz.”
Oysa Nezaket bu kızın en fazla üç beş sene yaşayacağını seziyordu.
Kansızlık var. Verem var. Şeker var. Tansiyon var. Eti buruşup yapışmış kemiklerine. Canı çekilmiş. Kararmış ve sararmış bir surat. Karaciğer kanseri olanların suratı gibi. Son devre karaciğer kanseri olmuş gibi bir surat bu.
“Ah be canım teneke surat. Sen merak etme yapacağım kendime bir baraka ufak bir yer alıp. Beraber sonsuza dek yaşarız. Can yoldaşı oluruz birbirimize.”
“Tamam; sen şu kocayı anlat hele.”
Nezaket güldü.
“Sana kırmızı güller alacak. Asla cimri olmayacak. Gül sever misin? Sorum saçma oldu, gülü kim sevmez ki.”
“Bir boka yaramaz ki gül. Çikolata alsın. Altın bilezik alsın. Para versin. Pırlanta alsın.”
“Seni açıkgözzz!”
“Gül ne ki kızım. Bana çalıştığı bütün parayı versin. Para bende dursun.”
“Neden?”
“Çürüdüm gittim tarlalarda çalışmaktan. Elim para görsün.”
“Ya düşünsene mehtabım, sabah kalkıyorsun, patlayana kadar köfte pişirip yiyebiliyorsun, ay az yiyeyim, yarına da kalsın, ya da önce kardeşim yesin diye düşüncen olmuyor hiç, kardeşin de hepsini yiyor sana kalmıyor, yutkunuyorsun ona bakarken kardeşim güçlü olur diye avutuyorsun nefsini. Köfte bitecek ve kıyma alamamak gibi dert yok. Hatta köfteyi havaya atıp ağzınla yakalayabilirsin köfteyi, cup dişlerin arasına, oradan mideye.”
Gülmeye başladı; köpek miyim; onu köpekler becerir.
“Tabi canımın içi aç köpeğin tekisin. “Senden iyi köpek mi olur?”
Gülüyorlar.
Paslı bir saç var üstlerinde, yanları çuvalla kapatmışlar. Yağmur başladı ve tarlada çalışmaya ara verdiler. Kış ayı, ayaz var, havuç topluyorlardı tarlada. Tenekede plastik, ayakkabı yanıyor.
Düşünsene, kardeşin yok, mızmız eden kardeşin yok; kocan var. O kardeş büyüyünce vurur senin götüne tekmeyi, büyüyüp evlenecek, sana kim bakar ölene dek. Kocan tabi ki. Hastalandığında başında bekler doktora götürür.”     
“Öyle deme o kardeşim.”
“Büyüyünce canavar olur o.”
“Bilmem.”
Bizi bizden başka kimse sevmez Mehtap. Bunu böyle bil bence. Yoksa çok üzerler seni. Onları sevdiğim diye çok pişman olursun.”
“Ama haklısın. Bizi bizden başka kimse sevmez. Beni en çok seven tek insansın tek, canım gardaşım!”
Birbirlerine sarıldılar.
“Kardeşim piçin teki olacak gibi. İyi bir şey bulursa al abla bir parça da sen ye diye asla uzatmaz. Et bulunca diğer kediler eti ele geçirmesin diye pençe atan hırlayan kediler gibi aynı. Geçende bana bir mandalina bile vermedi namussuz! Elinde altı tane vardı.”
O yedi yaşındayken ölen annesini sık sık anlatırdı, anıları anlatmayı severdi Mehtap, “o zamanlar çok mutluyduk” derdi. Anne yeşil gözlü, baba yeşil gözlü, ilk bebekleri olacak, ve çok güzel bir bebek olsun diye adını Mehtap koymuşlar. Ama bebek bir garipmiş, hasta olduğunu söylemiş doktor, sonra, “biz bu kadar güzeliz de bu ne, kime çekmiş bu?” diye şakayla dalga geçerlermiş onunla. “Biz seni cami avlusunda bulduk.”
Sonra bir akşam Mehtap bayıldı, son zamanlarında bu bayılmalar çoğalmıştı, epilepsi nöbeti geçirir gibiydi. Tarladan dönerken düştü bayıldı çamur içine yolda. Nezaket yardım istemek için yakındaki eve koştu, aracı görünce tanıdı, köye ara ara uğrayan genç veterinerin aracını, onunla birkaç kez muhabbet etmişti. Kapı zilini çalacağı sırada ahırdan gelen veterineri ve ev sahibi adamı fark edip koştu. Durumu bildirdi. Genç adam aracıyla mehtabı hastaneye götürdü.
İki hafta sonraydı.
Hüseyin Mehtabı evde bulamamış, üzgün biçimde oradan ayrılıyordu, yolda Nezaket’i görmüştü, genç adamın elinde kırmızı güller vardı, Mehtabı sordu, Nezaket, “uzun zamandır ben de onu göremiyordum” dedi. İki gün önce konuştuk, bana sana çok güzel şeyler anlatacağım. İnanamayacaksın!” demişti. Pazar günü buluşacağız.”



Genç adam kırmızı gülleri Nezaket’e uzattı, “senin olsun.” Nezaket gülleri aldı ve genç adam onu gideceği yere kadar bırakmayı önerdi. Araca bindiler.


Veterinerle arasında bir sıcaklık doğmuş, veteriner onunla arkadaşlığını ilerletmek istemişti, Mehtap, “gel beni al” dediğinde genç adam işi çıktığı için gelememişti o gün ve aramamıştı, unutmuştu iş yoğunluğu yüzünden, Mehtap ise, “sözünde durmadı!” diye çok kızmıştı, bu yüzden “evde yok” dedirtmişti üvey annesine.

Pazar günü o baraka gibi yere geldi Mehtap, tenekedeki duman caz yapıp duman yaymıştı, is içindeydi Nezaket, ıslaktı, yağmur yağmıştı, ıslanmıştı, üşüyordu, çamurluydu, üstü başı…
Mehtap geldi ve buz gibiydi, sigara paketini çıkardı, sigara yaktı.
“Sigaraya mı başladın?!
“Az içiyorum.”
“Kızım hastasın gebereceksin içme şu boku!
“Dert etme.”
“Hani güzel haberlerin vardı; anlatsana çok merak ediyorum!”
“Olcak, güzel şeyler olacak. Zamanı gelince.”
Nezaket, çok sordu durdu ama Mehtap bir şeyler anlatmadı, eskisi gibi candan değildi, bu kızda çok derin ve sarsıcı ve ezici bir gariplik vardı.
“Neyin var?”
“Bi şey yok.”
“Eskisi gibi değişin. Kardeşin ölmüş gibisin?”
“Bırak şu iti. Geçmişini siktiğim!”
Ona çay verdi,
“Gitmem lazım” dedi.
Çaya bayılırdı, içmeden asla edemezdi, “senin çayın için ölürüm” derdi.
“Tenekede patates haşladım; ye öyle git.”
“İşim var.”
“Ne işi amıma koyim anlat?!”
Demedi.
Eskiden derdi her boku püsürü.
Ayrıca patates yerdi, parmaklarını yerdi o sıra. “Senin gibi patates yapan yok aşkım!” derdi.

Sonra.
Veterinerle nişanlandı. Evlendi. Nezaket’i çağırmadı.
Mehtap onu birkaç kez görmüştü evlenip gitmeden. Mehtap sadece elini salladı. Hepsi bu.

Yılar sonra Nezaket veterinere ilçede rast geldi ve onunla bir çay ocağında sohbet etti, veteriner ısrar edince, sevinçle eski bir dostu görünce.

Eskilerden konuşuyorlardı, veteriner şöyle dedi; sana verdiğim kırmızı güller. Onu ona almıştım. Görmüş pencereden. Kıskançlık krizine girmiş. Çok kıskanç. Evi onun üstüne yaptım. Her şeyi. Ben bir zehir kızla evlenmişim, ne yapayım aşk işte.”

Nezaket, ağlayacak gibiydi. Veteriner gitti. O da yoluna. Yolda ağlayarak ilerlerken birileri, “ne oldu bacım, neyin var?” diye soruyordu, hıçkırarak ağlıyordu,
ekmeğimi patatesimi çayımı yağmuru isi tenekede yansıyan ısıyı paylaştım senle be teneke surat oldu mu şimdi…”

Şöyle demişti veteriner: “beni onun elinden çalacağını sanmış. Bu yüzden senle iletişimi kesmiş.”

Her şeyi oldu Mehtabın. Çocukları. Hastalıkları da yok olmuş. Gerçek gönül vereni bulunca… ki gönül aka da konar, karaya da…
Kibarcasını söyledim.
Yılar sonra Nezaket çarşıda Mehtap’la karşılaştığında… Mehtabın yanında boyunca üç güzel kızı ve bir oğlu vardı.
“Aaa Nezaket’ciğim sen ha?! Kavuşturana kurban olayım! Gel bir sohbet edelim şu restoranda? Yemek yiyecektik” dediğinde, Nezaket; “acelem var hayatım. Başka sefere” diye yalan atıp oradan uzaklaştı.

Yıllar ezip geçebilir çok şeyin üstünden ama Nezaket o zor zamanlardaki Mehtabı çok sevmişti, onu kardeşi, canını yarısı bilmişti inanmıştı, “sen bende o halinle kal, bu çirkin paçoz yapma bok saçlarınla değil hayatım” diye düşünmüştü. Çirkin ama saf bir güzeldin; ama şimdi en bok bir tarza bürünmüşsün. Bu halinle seninle konuşacak tek kelimem yok; olamaz da! Sen sana sarıldığım o yağmurlu günlerde saf halinle sonsuza dek hapsoldun kalbimde ruhumda. Umut verdim, iyi hissettim, mutlu oldum sana bakarken yağlı sıçan saçlarına. Soğansı kokuna, acılarınla.”

Bir sigara yaktı, içine çekti dumanı. Şükür yaratana dedi, “ben hiç değişmedim!”





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
Şeftali Bahçesinde
İyi Kızlar Severken
Yıl 3050 Türkiye
Yıldız Adam Hatırası
Zengin Kız ve Tesisatçı Çırağı
Demir Kafes Kızları
İlk Aşk
İki Yalnız
Aşk Uğruna

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dağ Köyünde Kız Kardeşler (Burma Kadayıf)
Genç Kızların İç Dünyası ve Dışardakiler
Atlar ve İnsanlar (Aşıklar İçin)
Dağıın Atmosferine Kapılan Kızlar
Dindar Kızın Kendini Arama Çabaları
Zor Durumlarda Karakterini Koru
Saplantılı Aşk ve Yapayalnız Günler
Bir Kızla Bir Erkeğin Dostluğu
İstanbul Sözleşmesi
Bazı Kızlar Çok Değerlidir

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Göğsümde Ateş Böceği Gibi Parlayacak [Şiir]
Şimdi Yak Bir Sigara [Şiir]
Bir Kadının Gelişim Süreci [Şiir]
Remzi [Şiir]
Rüya Tarlasında Bitmiş Bir Kız Gördüm [Şiir]
Sahil Olduklarını Hatırla [Şiir]
En Güçlü Yerin [Şiir]
Seni Mutlu Edeceğim [Şiir]
Birds And Girls [Şiir]
Kapı Açan, Cebrail [Şiir]


İsa Kantarcı kimdir?

yazar

Etkilendiği Yazarlar:
jack london


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © İsa Kantarcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.