Bir klasik herkesin okumuş olmayı istediği ancak kimsenin okumayı istemediği eserdir. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Oturduğu koltuktan doğruldu usulca. Terliklerini ayağına geçirdi. Evin içinde dolaşırken, hiç tanımadığı, daha önce hiç görmediği biriyle dev bir labirentin içinde gibiydi. Mutfağa yürüdü yorgun adımlarla... Demliği aldı , biraz su katıp ocağa koydu. Bazen kendi de şaşırıyordu içinde oldukları bu duruma... Ne büyük bir sevgiyle evlenmiş ve şu kapıdan içeri girmişlerdi oysa. İkisinin de gözleri ışıl ışıl olurdu birbirlerine bakarken. Akşama kadar görüşemedikleri zamanlar oluyordu bazen ve akşam olup karşılaştıklarında öyle bir sarılıyorlardı ki... Dakikalarca hiç konuşmadan öylece duruyorlardı. Şuan yaptıkları gibi saatlerce konuşup huzursuz değil, hiç konuşmadan bile gönüllerince mutlu oluyorlardı. Durdu bir an... Elindekilere baktı: iki çay fincanı... Biri tek şekerli, diğeri üç... Dalgınlıktan her zamanki gibi iki fincan hazırlamıştı yine. Yüzünde oluşan gülümsemede bile derin düşünceler gizliydi... Aldırmadı yalnızlığına ve ikisini de doldurdu fincanların. Masaya bıraktı. Birini önüne, diğerini de masanın karşı ucuna koydu... İlk buluştukları gün gelmişti aklına. Yine böyle bir masada karşılıklı oturmuşlar ve o yine tek şekerli istemişti çayını... Bir bilebilseydi şuan ne yapması, nasıl davranması gerektiğini...Aklına geldiğinde bile gözleri doluyordu ama ayrılmaları mıydı mantıklı olan acaba?... Ya da defalarca yaptıkları gibi tekrar mı gözden geçirmeliydiler ilişkilerini?... Nereye kadar sürecekti bu sessizlik? Öylesine karışıktı ki aklı, yüreği öylesine yorulmuştu ki... Düşüncelerini ve sessizliğini bozan kapının tıkırtısı oldu. İrkildi. Gözlerindeki durgunluk kaybolmuştu şimdi. Yerinden kalkmadı... - Uyumadın mı sen? - ... Onun da canı en az kendisi kadar sıkkındı, anlayabiliyordu bunu. Cevap vermedi. - Çay kimin? - Senin... dedi kısık bir sesle. Sandalyeyi çekip oturdu genç adam. Gözleri, önünde duran fincandaydı. Birbirlerinin yüzüne bakmaya cesaret edemiyorlardı sanki; iki suçlu gibi... Genç kadın devam etti: - N'olacak bu işin sonu Ali ! Bu kez de genç adam suskunluğu tercih ediyordu. O da bilmiyordu çünkü ne, nasıl olmalı... Nerede hata yapmışlardı da bu hale gelmişti evlilikleri... - Tartışmakla, kavga etmekle bir şey olmuyor... Gözleri yine dolmuştu genç kadının. Çünkü aklına gelen o uğursuz düşünce; hayallerini, umutlarını kırıp geçiriyordu. Söylemeyi düşündü bir an. 'Devam edebileceksek böyle, edelim; yoksa birbirimizi daha çok yormadan ayrılalım' demeyi düşündü içinde kasırgalar kopartarak... - Bilmiyorum Özlem. İnan hiçbir şey bilmiyorum artık... - Genç kadının yanakları ıslanmaya başlamıştı. Hâlâ devam ediyordu çünkü yüreğini yerinden söken o kasırga. Söylemeli miydi?... Konuşup bitirmeli miydiler?... Derinden gelen bir 'hayır' sesi duraksattı. Kafası allak bullak olmuş, göz yaşlarını silmeye çalışıyordu.Ne yapmalıydılar? Masanın kenarında duran mutfak listesi ilişti gözüne bir an. Defteri önüne çekti aniden. Aklına bir şey gelmişti... Evliliklerinin muhasabesini yapacaklardı. Gözyaşlarıyla ıslanmış parmaklarının arasına sıkıştırdı kalemi.. -Ali, gözlerimin içine bakar mısın? Genç adam şaşırmıştı bu hareket karşısında. Anlam veremedi. Başını kaldırdı hafiften... Gözleri aynı noktada buluşmuştu şimdi. Bir süre birbirlerinin gözlerinin içini, yani yüreklerini tarttılar.. Sonra genç kadın kağıdın ortasından bir çizgi çekti aşağıya kadar. Bir tarafına 'güzellikler' ; diğer tarafına da 'bozukluklar' yazdı ve en alt kısma da büyük harflerle 'SONUÇ' yazıp iki nokta üst üste koydu,genç adama uzattı. Adam hâlâ anlayamamıştı olup biteni: - Ne bu? Kadın derin bir nefes aldı: - Birlikte düşünelim. İlişkimizin artılarını ve eksilerini yazalım bu kağıda. Sonra da bakalım, düşünelim, ona göre bir karar alalım. Hadi yaz şimdi... Ne var bizim evliliğimizde iyi ve kötü olan sence... Önce adam yazdı üç beş satır, sonra kadın aldı kağıdı. Bir iki şey de o karaladı... ******************** Aradan bir saat geçmişti... Mutfak boştu artık. Masadaysa üzerinde bir şeyler yazan bir mutfak listesi ve karşılıklı duran iki boş çay fincanı vardı. Az önceki göz yaşları yerini sessizliğe bırakmıştı şimdi.. Kağıttakilerse okunmuyordu üzeri karalanmıştı. Son tarafında büyük harflerle 'SONUÇ' yazıyordu sadece ve yine büyük harflerle devam ediyordu: SENİ SEVİYORUM...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © yaşar çetinkaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |