Çocukların eğitimi, zaman kazanmak için nasıl zaman yitireceğimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau |
|
||||||||||
|
ve buruk bir ifadenin açık arttırımı sergileniyordu.Onun yüzüne bakanlar bu ifadenin alıcıları olduğuna ve ne kadar çabuk bu ifadeyi alıp gittiklerine inanamıyorlardı.Yaşadığı şehirde günler ilerledikçe;Onu daha çok düşünüyor ve Onun eksikliğini daha fazla hissetmeye başlıyordu.Bu düşünme ve özleme oranı gün be gün artıyordu.Bununla paralel ikilemi de düşünme oranı yükseliyordu.’Keşke İstanbul’da doğsaydı,keşke İstanbul’da yaşasaydı...’ Bu şehir ona çok ıssız görünüyordu.Gecenin orta yerinde bir başınaydı.Bu şehrin ve zamanın şarkısı dilindeydi.Şarkının vokali ekolu,solosunun akustiği bozuk ve tınılarında ne baritonluk ne de tizlik vardı.Tıpkı bir kapı gıcırtısının en yüksek oktavdan en düşük perdeye düşmesi gibi şarkı havayı tırmalıyordu.Orhan yine aynı yalnızlık yolunda yürüyordu.Havada hiç bir narinlik ya da kırılganlık gezinmiyordu.Gözlerine hafiften alacakaranlık tünemişti.Bakışlarını uzatmış donuk şehri seyrediyordu.Bu şehirde günler onun için tatsız tuzsuz geçiyordu.Bu yüzden içindeki sevinç hep sıska kalıyor ama karamsarlığı şişmanlıyordu.Onun için sadece şehir değil her hangi bir şey Ezgi’nin yokluğunda bir anlam ifade etmiyordu.Her zamanki gibi soğuk,şehri asmış ve ayazı da tekmeyi vuruyordu.İkilem,duygularının dilinden dökülmesine müsaade etmiyordu.Bu ikilem;’dostluk-aşktı.Dostluğu seçerse yavaş yavaş kendine eziyet edecek,şayet aşkı seçerse Ezgisi’ni kaybetme korkusuyla yüzyüze gelebilecekti.Bu aşka gömüldükçe ikilemi arttı ama seçim yapamadı.Onun yokluğunda hüzünlendi,üzüldü durdu.Bu arada girmesi gereken çok önemli bir sınavı vardı.Hayat ona şöyle diyordu;yüzünü gören cennetlik.O sınav hayatının bir diğer önemli hayalinin yolunu açacaktı ancak Orhan ne o yolu görebiliyor ne de o yola girebiliyordu.O yolu düşünemiyordu ki aşk garibi.Varsa yoksa kalp yolu.Aşk işte akıl ve mantıkta oturmuyor ve kiracı da olmuyordu.Kalpte anca devre mülk satın alabiliyoırdu.Orhan’ın kalbi avaz avaz bağırıyordu ama dili buna karşın suskundu.Bir türlü aşkını kelimelere dökemiyor,o kelimelerin yanına bile yaklaşamiyordu.Bir çok defa aşkını ona ifade etme yolu ararken kendi içinde bir sürü çıkmaz sokağa girmişti. O senenin yazında bir kez daha imkanlar el verdi de tekrar İstanbul’a gitme fırsatı elde etti.Büyük bir heyecanla telefona sarıldı;geleceğini Ezgisi’ne haber verecekti.Hem bu gidişinde İstanbul’da yazı görecek hem de o şehrin onun için anlamını.Orhan,Ezgi’yi aradı ve O, telefonu açınca narin sesi ruhuna süzüldü.Orhan’ın dilinde heyecan katsayısı oldukça yüksekti zaten bu yükseklik konuşmasına yansımıştı ki çok fazla hatta kalamadı. Bu konuşmadan sonra Onunla bir daha konuşması nasip olmadı.Bir sorun çıktı ve Orhan o yaz İstanbul’a gidemedi.O yaz gidebilseydi,onu görebilseydi belki de o zaman ikileminin sonucunu alacaktı.Söylemeyi düşünmeyi içinden geçiriyordu.Çünkü Ezgi’nin sesini duyunca heyecan katsayısı o kadar yükseliyordu ki bunun yansıması kalbinin trampet çalması oluyordu.Onu görünce ne yapardı bilmiyordu.’Keşke herşeye rağmen gidip görseydin’dedi içindeki ilk ses.Memnun olmayan ses;’O zaman şaşkın şaşkın bakardın’diye cevap verdi.İlham Perisi;’Gözyaşın aşkı kalbinden yüklenip-tıpkı bir akarsuyun alüvyonlarını taşıyıp ovaya bırakması gibi- yüzüne bırakırdı.Kapı gıcırtısı ise sataştı;’Ağlayacakmış;ne kadar dokunaklı.Ağlarsan tam bir ahmak olduğunu ona gösterirdin’ Aşk cesaret ister;öyle de o zaman Orhan,Ezgi’yi görünce hazine arayan bir define avcısı gibi cesareti arardı.Ezgi’de bunları Orhan’ın hareketlerine yansıttığına şahit olunca şaşırır ya da en kötüsü umarsamazdı.O yaz gidemediğini ona yazınca Ezgi de;’Nasip değilmiş,başka zaman gelirsin’ demişti.Orhan daha sonra Ezgi’ye o kadar telefon açtı ama O hiç açmadı.Orhan’ın açtığı telefonlara da cevap vermedi.Orhan açıkcası;Ezgi telefonu açmış olsa nasıl konuşacağını bilmiyordu.Telefonu eline almadan önce;eğer açarsa şunu diyeceğim,bunu diyeceğim... diye zırvalardı.Ama telefonla onu aramak hiç de kolay olmuyordu onun için.Orhan’ın telefonun tuşlarına basarken bile kalbinin atış hızı yükseliyordu.Bir de ilk aşkı telefonu açarsa... Yaz sonundan sonra Orhan Ezgi’yle ne konuşabildi ne de yazışabildi.O senenin aralık başı İstanbul’a tekrar gitti,yanında ikilemi de hazırda bulunuyordu... İkilemini giderme hususunda hiçbir şey yapamıyordu.İstanbul’a gitmesinin amacı güzel aşkını görmekti.Çünkü Yedi Tepeli Şehrin Onun için anlamı Ezgi’ydi.Onu şehirde kaldığı süre zarfında görme fırsatı olmadı.’Senin onu önemsediğin kadar O seni önememiyor’diye duruma açıklama getirmeye çalıştı içindeki kapı gıcırtısı ses.Orhan için İstanbul sene başında büyüleyiciydi ancak sene sonunda berbat ve anlamsızdı.İkinci gelişinde hiç vapura binmemişti çünkü Ezgi olmadan vapura binmek onun için hiçbir anlam ifade etmiyordu.Arkadaşıyla Taksim’de buluşacağı zaman Ümraniye’den otobüsle ya da minibüsle Kadıköy’e,Kadıköy’den otobüsle Taksim’e... Kadıköy İskelesi’nde megafondan çıkan ses aklındaydı;’Sayın yolcularımız Turyol iskelemizden...’ diye davam eden.İstanbul’da yürürken gözleri hep Onu aradı.Otobüste giderken gözleri daima camdan dışarda hep Onu bulmayı umdu.Otobüsün camından bakardı;belki o tarafa yolu düşer de görürüm diye.Kadıköy’de,Moda’da,İstiklal’de,Taksim’de,Beşiktaş’ta,T eşvik iye’de,Emiönün’de,Beyazıt’ta... Ve Harem’den kalkan minibüslerde... Gezdiği dolaştığı her yerde onu aradı ama göremedi. Kuşluk vakitlerinde Kadıköy İskelesi’nin oraya giderdi.İskelenin ordaki banklardan birine ya da kaldırım kenarına oturur,bir yandan denizi izler bir diğer yandan da iskeleye yanaşan ve iskeleden ayrılan vapurlara bakardı.Martıları izler ve onlara ekmek parçaları atardı.Vapurlara bakışları kaçak yolcu olarak binerdi;belki ayakta duran yeşil çantalı,kırmızı saçlı bir kız görürüm diye.Elinde sigara,karşısında deniz ve martılar... İlk gelişinde sigara içmiyordu,ikinci gelişinde sigara içer oldu.Aşk insana sigara da içirtiyordu.O olmayınca gördüklerinin bir anlamı yoktu.Hüzün yüzünde şenlik ateşini yakmış sigaranın saydam dumanında olanca hızıyla dans ediyordu.Akşam karanlığına kadar iskelenin orada dururdu;hem denize bakar,martıları izler,vapurları gözler,derin derin sigara içer hem de tümüyle ilk aşkını düşünürdü.Gözleri hep vapurdan inen ve binenlerdeydi.Hani derdi;’belki yolu Kadıköy’e düşer de şans eseri vapura biner ya da iner de onu görürüm’diye.Beklerdi beklerdi akşama kadar ve yüreği burkularak Ümraniye’nin yolunu tutardı. Zamanın şarkısı hüzünlüydü... Şans tatile çıkmış Ona ayıracak vakti yoktu.Kız Kulesi’ni daha yakından gördü ama Onun için hiçbir anlam ifade etmedi.Ne Sultanahmet,ne Topkapı,ne Dolmabahçe Sarayı,ne Taksim... ne de Beşiktaş Stadı.Ne deniz,ne martılar... Hiçbirinin anlamı yoktu. O, İstanbul’daydı,Orhan ise uzaklarda.Onu düşündüğünde hemen gözleri doluyordu.Biraz daha üstelerse gözlerinden yaşlar sızıyordu.Bazen yaşlarının gözlerinde dolmakla kalmasını ve çoğu zaman sızmasını engelleyemiyordu.Onu yaşadığı şehirde çok gördü.Bu;çölde görülen seraptan başka bir şey değildi.Ona dokunmaya kalkınca kayboluyordu.Orhan çoğu zaman dalıp dalıp gidiyor,öylece bir noktaya kitleniyordu.Kitlendiği yerde hep o bandanalı aşkı vardı.Gözlerinin kapısı açılınca dışarı hüzün kaçıyordu.Kırmızı saçlı bir kız görünce bir başka bakıyordu ama nafile... Gerçek çıplak bakınca gözleri acıtan güneş gibi vuruyordu.Belki de güneşe bakarken gözlük takmak yerine çıplak gözle bakması gerekiyordu.Şunu anlamalıydı ki O,bu şehre gelmezdi,bu şehirde olması imkansızdı.Kalbinde hep ona olan aşkı var olup duygularından inceden titreyerek sızıyordu.Gözlerine ulaşıp,gözlerindeki dar vadilerle birleşip akıp gidiyordu elindeki resimlere.Keşke resimler canlansaydı,keşke canlanıp ona gülümseseydi,gelip yanına otursaydı.Keşke... O akşamı,unutamıyordu... İstanbul’da bir sonbahar günü Onu görünce ’narin rüzgar’ını bulmuştu.Onu yakalamış ve kristal kutucuğuna koymuştu.İstanbul’dan ayrılırken kırılgan rüzgar kutucuktaydı.Ezgi’den uzaktayken rüzgar kristal kutucuğunda esti durdu.Yine bir sonbahar günü Orhan kutucuğunu açtı.Uzun zamandır özgür olmayı bekleyen rüzgar Ezgi’ye doğru uçtu.Ezgi, ’narin rüzgar’ın sadece kendisi için estiğine inanmıştı ama bu rüzgar Onun kalbinde eserse,kalbini ısıtmayacağını aksine üşüteceğini ifade etmişti.Kırık kanatlı rüzgar Orhan’ın kalbine geri dönmüştü. Orhan ilk kez aşık olmuştu.İlk kez aşık olduğu için nasıl davranılacağını ya da ne düşündüğünü nasıl ifade edeceğini bilmiyordu.Kesinlikle kendine güveni yoktu.Bununla paralel çok heyecanlı ve bir o kadar kırılgandı.İlk kez aşkı keşfetmiş ama aslında keşfedememişti.Aşkın dili farklıydı.Orhan o dili öğrenenemiş,çat pat bile konuşamamıştı.Cümleleri yanlış yorumlamış ve yanlış tercüme etmişti.Bunun getirisi olarak yanlış hayallere kapılmıştı.Açıkcası ahmaklıkta üstüne yoktu.O akşam Ezgi’ye aşkını ilan etmeyi becerebilmişti ancak Ezgi, Onun Ona aşık olduğuna inanmıştı ama Ona karşı o tür duygular beslemediğini ifade etmişti.İşte Orhan’ın korktuğu başına gelmişti. ... Orhan televizyonun önünde heyecanla bekliyordu.Annesine işaret etti,çabuk televizyonun önünden geç diye çünkü İstanbul’dan sokak röportajları başlayacaktı.Belki Ezgi röportaj yapılan yerden geçer de saniyeler bile olsa Onu görürdü.Hatta şans tatilden dönerde belki ilk aşkı röportaj yapardı.Ah nerede... Şans tatilden dönerken kaza yapıp ıssız bir adaya düşmüş kurtarılmayı bekliyordu,nerden Orhan’ı bulacaktı. Orhan’a sorsalar hayatta en çok istediğin nedir diye;’Kız Kulesi’nin karşısındaki bir bankta onunla yan yana oturup,kafamı narin omuzlarına emanet edip Kız Kulesi’ni izlemek isterdim’ derdi. Ezgi,Onu ne kadar sevmese de gerçek olan şuydu ki Orhan Onu çok seviyordu.Kendisini Ezgi olmadan solunum makinasına bağlanmış biri gibi hissediyordu. Orhan’ın kalbinin dili ’İstanbul Türkçesi’ydi;zarif ve narin.İlk ses;’İşte ölümsüz aşk,’ diye zırvalarken,İlham Perisi;’Ne kadar dokunaklı ve anlamlı,’ dedi.Son olarak kapı gıcırtısı ses;’Orhan biliyor musun,sen tam bir ahmaksın ve de ahmak olarak kalacaksın.’ dedi. 27 Temmuz-6 Ağustos 2008
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Osman Altınbaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |