Zaman Sen Yalansın
(seyfullah ÇALIŞKAN) 7 Ekim 2003 |
Düşler |
| |
Sen her zaman haklıydın. İnce eleyip sık dokumadan, her cümleyi sözcük sözcük eşelemeden anlaşabilirdik. Zamanı geldiğinde susabilseydim, kendime “idare et işte ne çıkar” diyebilseydim |
|
Geceye Küsemem
(seyfullah ÇALIŞKAN) 9 Ekim 2003 |
Yüzleşme |
| |
Balıkçı kahvelerinin, sahil lokantalarının ışıkları denizde renkli çizgiler gibi uzuyordu. Limanda kendimle konuşurken, ay deniz karanlığından sırmalarla süslü elbisesini çıkarıyordu. Bir aya baktım, bir denize, bir geceye... Deniz, gece, ay ko |
|
Geceye Düştüm
(seyfullah ÇALIŞKAN) 9 Ekim 2003 |
Anılar |
| |
Baban kahveden dönerken bize leblebi alırdı. Her akşam korku dolu masallar, her akşam korkudan fal taşı gibi açılmış gözler, her akşam leblebi, kuru üzüm ve badem. Boş kozalaklar yanardı teneke sobada. Her akşam kötü kalpli cadı öldüğünde gece biterdi |
|
Akşamlar Çoçukları Büyütür
(seyfullah ÇALIŞKAN) 12 Ekim 2003 |
Unutulamayan Dönemler |
| |
Elimde değildi büyüdüm. Zengin olamadım, büyük adam olamadım. Bütün düşlerimi attım. Yerine seni koydum. Soma Treni yolcularını döküyordu istasyona. Makasçı Niyazi Son düdüğünü çaldı. Sen gittin. Çocukluğum bakakaldı ardından ağlayarak...
|
|
Aşkı Anlatmak Haksızlıktır
(seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Ekim 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
"Bana sevdanı anlat, aşkını anlat" demek haksızlıktır. Öksüz çocuklara annesini sormak kadar acımasızca... Zemherinin en acımasız ayazına uyandırmaktır sabahı. Kuşları dallara bağlamak, saatleri baharlara kurmak... Israr etmeyin, anlatamam...
|
|
Kardan Konserve Olmaz
(seyfullah ÇALIŞKAN) 14 Ekim 2003 |
Yaşam |
| |
“Beni de bir yazında anlatsana. Sendeki kendimi çok merak ediyorum. Beni nasıl anlatırsın? Düşün bakalım biraz, sen mutlaka yazacak bir şeyler bulursun.” |
|
Falım Sallandı
(seyfullah ÇALIŞKAN) 17 Ekim 2003 |
Günlük Olaylar |
| |
Adağını kes, fakir fukaraya dağıt. Onların yüzü suyu hürmetine, hayır duasına sevdiğine kavuşursun belki. Koy paranı cebine. Senden para almayacağım. Esnemekten öldürdün be kızım beni. Çok nazar var sende. Çok...
|
|
Bana Karpuz Kesme
(seyfullah ÇALIŞKAN) 2 Kasım 2003 |
İlişkiler |
| |
Eski sevgilin dönecek. Biraz sabırlı ol. Sen öyle kolay bırakılır biri değilsin. Özürün, yalvarmanın bini bir para göreceksin. Ayaklarına kapanacak. Filmlerden alınmış, duymak için can attığın binlerce cümleyle af dileyecek. Her gelişinde, demet demet çi |
|
Kardan Beyaz Kömürden Kara
(seyfullah ÇALIŞKAN) 12 Kasım 2003 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Sen geldiğinde takvimler cemreleri yeni geçmişti. Çiğdemler karlı tepelerin alacasında yeni yeni sararmaya başlamıştı. Kış bitsin artık, pılını, pırtısını toplayım gitsin istiyordum. Çok yalnızdım, çok yorgun ve hatta umutsuzdum. Dallar göversin, ateş |
|
Yaz Bitti
(seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Kasım 2003 |
Anılar |
| |
Korkuyordum. O’nu kaybetmekten, işin sonunun nereye varacağının bilinmemesinden korkuyordum. Bizimkiler de duyarsa iyi olmazdı. Zaten öğrenciliğim ağır bir yüktü. Arkadaşlarımın hepsi evin geçimini çoktan sırtlamışlardı. Ben öğrenci olmanın tadını |
|
Suyun Tenindeki Kelimeleri Okşamak
(seyfullah ÇALIŞKAN) 1 Kasım 2004 |
Yüzleşme |
| |
“Hani, kitap işi ne oldu? Senin kitap daha çıkmıyor mu? Çıkınca bana da bir tane imzalayacaksın. Tamam mı?”diyerek benimle kafa bulmaya bayılıyorlar. |
|
Gece Delileri Tanır
(seyfullah ÇALIŞKAN) 4 Ocak 2004 |
Yaşam |
| |
Sabah güneşli ve sıcak bir güne usulca kayarken, gece ve halüsinasyonların kanlı elleri silinip gitmişti. Durgun suda peş peşe birkaç balık sıçradı. Gözlerim söğütlerin ırmakta salınan gölgelerine takıldığında uyku bedenimi yavaş yavaş ele geçiriyordu. S |
|
Bahara Ayıp, Nisana Yazık
(seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Nisan 2004 |
Yaşam |
| |
Çok sevimsiz bile olsa, onlarca kez yenilmek, sıkıntılara katlanmak, acılarımız azalsın diye zamanın belleğimizdeki anıları soldurmasını beklemek gerçeğin kendisidir. Ben, çok sevdiği annesini, babasını, kardeşini, eşini, arkadaşını, sevgilisini, işini ve |
|
Sokaklarda Yağmur Var
(seyfullah ÇALIŞKAN) 26 Nisan 2004 |
Yaşam |
| |
Sokakta hala yağmur yağıyordu. Ilık bir Nisan gecesi, kuşlar saçak altlarında uyurken gökyüzü sokaklara çok güzel bir şarkıyı fısıldıyordu.
|
|
Ben de Yazar Olmak İstiyorum
(seyfullah ÇALIŞKAN) 21 Mayıs 2004 |
Yazarlar ve Şairler |
| |
Yazılarımı kocaman kocaman harflerle dergilerde, kitaplarda yayınlayın. Başlığın üzerine de yakışıklı bir fotoğrafımı koyun. Görenler hayran kalsın. Kıskananlar çatlasın…
|
|
Öylesine Bir Akşam İşte
(seyfullah ÇALIŞKAN) 5 Haziran 2004 |
Düşler |
| |
Benim için artık geç oldu. Birazdan odama çekilip belki kitap okurum. Hadi sen de git artık. Çok geç olmadan, sokaklar iyice tenhalaşmadan, sokaklar ite ,uğursuza kalmadan evine git. Biliyorsun seni hiç görmedim. Hatta hiç karşılaşmadık. |
|
Geceler Halden Anlamaz
(seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Temmuz 2004 |
Yaşam |
| |
Ben güneşin altında yaşananların çiğ gerçekliğini karanlığın illüzyonlarına tercih ederim. Gece günah tadında, şehvet kıvamında bir şeydir. Karanlık saatler hırsızlara arkadaşlık eder. Katilleri ve fahişeleri, ihaneti ve cinneti gizler. Gece hain bir pusu |
|
Dudaklarının Kırmızısını Gelincikler Kıskansın
(seyfullah ÇALIŞKAN) 16 Ekim 2004 |
Düşler |
| |
Gelincikler varsın kıskansın dudaklarının kırmızısını. Rüzgarlar saçlarında rüyaya dalsın. Varsın ay geceye yaslanıp, altından elleriyle denizleri okşasın. İlk defa bütün kitaplar yalan, rüyalar gerçek olsun. |
|
Dandik Yazı
(seyfullah ÇALIŞKAN) 21 Ocak 2005 |
Yaşam |
| |
Hay daktilomun tuşlarına eşek arısı soksaydı da yazmaz olsaydım. Şaryosu raydan çıkıp Pamukova treni gibi devrilseydi de yazacaklarım yarım kalsaydı. |
|
Zamanım Olunca Seni Sevebilirim
(seyfullah ÇALIŞKAN) 5 Şubat 2005 |
İlişkiler |
| |
Örneğin işten sonra sevebilirim seni. Yağmurdan sonra, yada yorgun bir günün sonunda. Üç günde bir telefon etsem yeter. Bir yılda üç gün sevebilirim seni. Kibrit kutusu, oyuncak bebek, pul yada telefon kartı koleksiyonu yapar gibi. |
|
Islak Yazı
(seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Ağustos 2005 |
Doğa ve Dünya |
| |
Bu kentte sokaklar, yağmurun geceye söylediği şarkıları dinleyerek uyurlar. Yağmur sabahın perdesini araladığında motor sesleri Varilci Sokağında yankılanır. Tersanede palamut, kıraça ve çinakop kasaları yaldızlanır. Sinsi bir ahmak ıslatan saçlarımızdan |
|
Kandırıkçı Bahar
(seyfullah ÇALIŞKAN) 22 Mayıs 2005 |
Yaşam |
| |
Bahar herkes gibi benim de aklımı çeler. Okulu kırmak gibi, her şeyi yüz üstü bırakıp kaçmak gibi derin bir istek duyarım. Çiçek açmış ağaçlar, ılık yağmurlar, evden, işten ve bu kentten kaçma isteğimi tetikler. Oysa ne beni kucaklayacak başka bir kent ne |
|
Tıriskadan Nağmeler
(seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Temmuz 2006 |
İlişkiler |
| |
Sigarayı bıraktığın için biraz sinirlisin. Anlıyorum. Ama bu seferde iyice sakız tiryakisi olup çıktın. Ne o öyle. Kutular dolusu sakız almışsın. Banyoda, aynanın önünde bile açılmamış sakız paketleri duruyor. Sence de biraz abartmadın mı? |
|
Yalnızlığa Övgü
(seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Temmuz 2006 |
Yaşam |
| |
Tavşan moku gibi yaşıyorsun sen kardeşim. Ne kokuyor, nede bulaşıyorsun. Kendini cam bir fanusa kapatmışsın. Sonra temiz hava gelmiyor diye şikâyet ediyorsun. Yalnızlık bu kadar kara, kirli ve çirkin bir şey değildir. |
|
Dalganın Ucunda Yuvarlanmak
(seyfullah ÇALIŞKAN) 17 Temmuz 2006 |
Yüzleşme |
| |
Hiç beklemediğim anda diğerlerinden daha sert, daha köpüklü bir dalga küçük çam dalını kumsalın su izlerinin ötesine yuvarladı. Onlarca dalga bıkmadan, usanmadan gelip onu yeniden yakalayıp suya geri götürmek için kumların üzerinde çırpındı. Hiç biri ona ulaşamadı. |
|
Geçmiş Zaman Fıstıkları
(seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Temmuz 2006 |
İlişkiler |
| |
Dedesinin neresi ulemaydı ayol bunun? Üç kadın akşama kadar yemek pişirirdi doğru ama bu değirmenin suyu nerden geliyor herkes biliyor. Adam tahsildardı. Vergi toplamaya çıktığında fakir fukaranın kapısında bağlı eşeğini, ahırdaki ineğini, sırtından ceketini bile alırdı. Yok, şöyle rüya görmüş, yok böle hayır sahibiymiş. Sen bu masalları git de başkalarına anlat. |
|
Bi Çimdik Aşk Koy Bakışlarına
(seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 |
Yaşam |
| |
Sen minnacık bir şeydin. Küçücük çıtı pıtı… Konuşmaya başladığımızda boyundan büyük laflar kuşanmış olurdun. Ama çok sevimliydin. Bende bir civcivi okşamaya duyulan o içsel tepkiyi tetikleyen bir yanın vardı. |
|
Yavan Muhabbetler 1
(seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 |
Yaşam |
| |
Hacı Ragıp’ın bahçe duvarından kocaman ağacın dallarının yarısı sokağa sarkardı. O her zaman evin alt katındaki küçücük odada yaşar, pencerenin demir parmaklığı arasından sürekli sokağı gözetlerdi. Dünya ile fazla derdi yoktu. Ama çocuklar eriğin dallarına uzanmayacaktı. Onun tabiriyle “ sokağın piçleri.” Hiç rahat durmazlar dı ki… |
|
Yavan Muhabbetler 2
(seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 |
Yaşam |
| |
Seninle ne zamandır görüşemedik. Ay, yüzünü gören cennetlik ayol. Sıcak sohbetlerini özledim vallahi. Kütüphane bahçesine gelsene akşamları, laflarız işte ne güzel…” |
|
Yavan Muhabbetler 3
(seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 |
Yaşam |
| |
Otobüs garajlarında vedalaşmalar, tekrar tekrar sarılmalar, hareket eden arabanın arkasından el sallayarak koşturmaları hiçbir zaman sevmedim. Bu tür davranışları her zaman birini uğurlamaktan çok, duygusallığı eylemlerle abartılmış eziyetler seremonisi olarak algılamışımdır. Otobüs terminalleri ve tren istasyonlarını bu yüzden hiç sevmemişimdir |
|
Yazmanın Kurak Mevsimi
(seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 |
Yaşam |
| |
Haklısınız, durumum biraz depresyon kokuyor gibi algılanmaya çok uygun. Yakından tanıyanlar bilirler. Bir elim yağda öteki baldadır. Derin sosyal ve politik sorunlar içinde duvardan duvara savrulmak gibi sıkıntılar yaşamam. Terazim genelde küçük ağırlıkları tartmaya uygundur. Bu yüzden beklide yıllardır kadın ve erkek ilişkilerini yazarım. Herkesin iyice orada burada okumaktan, dinlemekten gına geldiği, ilginçliğini yitirmiş olaylar, tartışmalar, gel-gitler anlatırım. |
|
Poyraz,yağmur ve Sonbahar
(seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 |
Yaşam |
| |
Bu havada şemsiyesiz mi çıktın?
- Şemsiyesiz çıkmadım, şemsiyeyi kaldırıp attım.
- Niye attın, aklını mı kaçırdın?
- Rüzgâr aldı şemsiyeyi ters çevirdi. Bütün tellerini kırdı. Baktım düzelecek gibi değil.
Kızdım, kaldırıp attım işte.
- Öyleyse iyi etmişsin. Özür dilerim. Havanın değişeceğini tahmin edemedim? İstemeden seni bu havada yürütmüş oldum. |
|
Sakız Sardunya"ma
(seyfullah ÇALIŞKAN) 17 Ekim 2007 |
Günlük Olaylar |
| |
Sabah kalkıyodum. Elimi yüzümü yıkayıp yemamı yiyodum. Sıra oluyoduk. Koşuyoduk, yürüyoduk, yemaa geliyoduk. Öğlen yemamı yiyodum. Sonra yine sıra oluyoduk. Yürüyoduk yürüyoduk geliyoduk. Akşam yemamı yiyip yatıyodum.”demiş. “E başka, başka bir şey olmadı mı?” demişler. “Yok, hepsi böyleydi.” demiş. |
|
Sabaha Methiye
(seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Ağustos 2010 |
Yaşam |
| |
Güneş kırmızı havlusunda kurulana kurulana, santim santim çıktı denizin koyu maviliğinden. Can evini bırakıp yükselmeye başladı. Gökyüzünü grisini kırmızıdan sonra sarıya boyadı. Yıldızları kucakladı, toplayıp bohçasına attı. Sonra maviler saçtı bir de beyaz bulutlar sabahın üstüne. Bir ben gördüm, bir deniz feneri, bir de Gazi Kayası açıklarından geçen Rus bir gemici. Yarım saat içinde on binlerce sihir geçip gitti. Belleğimde binlerce resim, içimde çocuksu bir heyecan kaldı geriye. Bunu en kısa zamanda yeniden yapmalıyım dedim. En kısa zamanda, hatta yarın sabah yine bu saatlerde burada olmalıyım. |
|
Taze Fasulye ve Referandum
(seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Ağustos 2010 |
Toplum |
| |
Taze fasulye ayıklarken ellerimin otomatiğe bağlandığının farkına bile varmadan aklım uçup uzaklara gitmiş. Dağları aşmış, yolları tüketmiş, zamanın çok ötesinde bir yere ulaşmış. Ama suç benim değil ki. Kaç defa söyledim, bu işleri bana yaptırmayın diye. Dinleyen kim. Akşam olunca sen de bizimle yemek yemiyor musun? Öyleyse sende işlerin bir ucundan tutacaksın. İyi ama ben de pazara gittim. Burada genelde erkekler değil bu işi kadınlar yapar. Bir daha dünyaya gelirsem Amazonlardan evlenmeyeceğim. Hepsi de kılçıklı işte. Bi çuval para verdik üstelik. Taneleri de kapkara, zenci gibi… |
|
Öfkeliyim, Ayarsızım
(seyfullah ÇALIŞKAN) 27 Ağustos 2010 |
Yaşam |
| |
Artık karar verdim. Mütevazı olmak erdem değil bir hastalıktır. Kendimi bir değer olarak sunmayı, ben de herkes kadar özel biriyim demeyi bir türlü beceremedim. Özgüvenim eksik belki de, hatta aşağılık kompleksinden ölüp geberiyor da olabilirim. Koca bir ömrü tüketip bitirdim ama ben de rüzgâra karşı kırk metre işeyebiliyorum demeyi başaramadım. Gerçi nasıl diyeyim böyle bir marifetim mi var? Kime yaklaşsam, kimle tanışsam mübarek Hint Kumaşı… Yirmi beşlik simit gibi kasım kasım kasılmaktan dünyayı göremiyor. Bir ben mi tenekeyim tanrım? Bir ben mi bakırım altın pazarında. |
|
Kara Yazı
(seyfullah ÇALIŞKAN) 5 Mart 2011 |
Günlük Olaylar |
| |
öyledim arkadaşlara ama dinletemedim. “Laf atıp kudurmayın şu deliyi,” dedim. Dinleyen kim? Ölünün arkasından kötü konuşulmaz. En fazla bir helâlık ister sizden. Atlas kumaş, gümüş çanak, kuşsütü değil. Çok serveti varsa ne olacak? Kefenin cebi yok ya. Fesat bu Taksici Süleyman… Hem de kıskanç. Adamcağız çalışmış kazanmış. Dünya kırk kulplu bir kazan. Sen de tut bir kulpundan, sen de kazan… |
|
Bahar, Badem, Çocuk
(seyfullah ÇALIŞKAN) 3 Nisan 2011 |
Doğa ve Dünya |
| |
Bahar deli bir şarkı söyler Nasina’da. Mercan rengi yapraklarla, badem pembesi çiçeklerle… Arılar, böcekler, kuşlar ve kurbağalar binbir renkli bir senfoniye düşerler. Ve ben her Nisan başında sağanakların peşinden koşarım. Traktör izlerinin derinleştirdiği çukurlarda biriken sulara girerim. Çizmelerimin rengi sarı, çizmelerim kocaman, çizmelerim fokur fokur. Annem kızmasın diye çoraplarımın suyunu sıkarım. Gizlice, köşe başında... Ve ben her nisan yeniden yaramaz bir çocuk olurum.
Seyfullah |
|
Kel Başa Arap Saçı
(seyfullah ÇALIŞKAN) 14 Nisan 2011 |
Yaşam |
| |
Bu gün havada bir acayiplik var. Üreğil Köyü İznik gölüne bakıyor. Sazlar zeytinlerin kadar uzun, kıpırtısız. Ne bir kuş, ne bir dalga… Gölün kıyısı var ötesi yok. Geniş sular sisler içinde kaybolmuş. Günün hangi saatindeyim, bilmiyorum. Yağmur gelse ansızın acaba yıkanır mı gökyüzü? Güneşi özledim ben |
|
Bir Fırtına Tuttu Bizi
(seyfullah ÇALIŞKAN) 11 Mayıs 2011 |
Toplum |
| |
Ceplerim erik dolu. Pantolonumun dizi yırtık... Akşama eve gidince kesin dayak var. Cebimden çıkardığım eriğin sapını koparıp ağzıma atıyorum. Aceleyle yolduğum için erik ve yaprak birbirine karışmış. Cam gibi yeşil, cam gibi kaygan erik dişlerimin arasında parçalanıyor. Ekşi suyu dilime dokunuyor. Elimde olmadan yüzüm ekşiyor. Eriği ağzından çıkarıp, içindeki beyaz çekirdeği çıkarıyorum. Sonra geri kalanı keyifle çiğniyorum. Nasılsa dayak garanti, hiç olmazsa şu eriklerin tadını çıkarayım. |
|
Aklım Depremde Kaldı
(seyfullah ÇALIŞKAN) 31 Ekim 2011 |
Türkiye |
| |
Deprem haberini duyar duymaz televizyonlara koşuyorum. İlk haberlerde Van'da çok az sayıda bina hasar gördü, henüz can kaybı haberi gelmedi deniyor. Bu kadar şiddetli bir depremde hiç kimsenin zarar görmemesine çocuklar gibi seviniyorum. Ertesi gün bütün haberler değişiyor. Erciş'in yarısı haritadan silindi, köyler yerle bir oldu diyorlar. Başka türlü olmasının mümkün olmadığını bilmeme rağmen İnanmak istemiyorum. |
|
Sivrisinek Konçertosu
(seyfullah ÇALIŞKAN) 4 Kasım 2011 |
Toplum |
| |
akın zamanda yaşadıklarım beynimin bardağını taşıran son damlanın da düşmesine neden oldu. Çivim çıktı, ayarım bozuldu. Bir kendime baktım, bir aynaya… Bir gariplik var bende. Beklenmedik olaylar karşısında ŞAŞKINA DÖNME tepkimi yitirmişim. Karşılaştığım, gördüğüm baktığım hiçbir olay beni hayretler içinde bırakmıyor artık. |
|
Sivri Sinek Konçertosu 2
(seyfullah ÇALIŞKAN) 11 Kasım 2011 |
Toplum |
| |
Cennetten kaçmak ister mi insan? Cennet yurdum, yedi iklimim, dört kıtam üzerinde biz biraz çıkıntı mıyız? Biz depremlerde, çürük binaların altında karıncalar gibi ölürüz. Sel olur bizim sokaklarımız göl olur. Askere gidip biz ölürüz. Kar bizim çatılarımıza yağar, öfkeli rüzgârlar bizim çatılarımızı söküp atar. Biz ölürken birileri zengin olur. Neden böyle oluyor diye soramayız. Biz hep yayayız, hep aylık faturaları ödemenin derdinde. Hep işsiziz, hep yoksul, hep hastane koridorlarında kuru kalabalık… Biz hep kuyruklarıyız. Hep otobüslerde ya da yağmurdan korunaksız durakların önünde… Hep bekliyoruz. Biz bu cennette karıncalar kadar çok ama hep kuru kalabalığız. |
|
Ayrılık Gecelerin Şarkısıdır
(seyfullah ÇALIŞKAN) 18 Kasım 2011 |
İlişkiler |
| |
Son aylarda bize bir haller oldu. Çekmeyenlerin nazarı mı değdi? Tü tü tü... Elem tere fiş, kem gözlere şiş. Gidip nefesi kuvvetli birine mi okutsak? Türbelere horozlar mı adasak. En iyisi lokma döktürmek... Bir de üstüne Çerkez Ayşe'ye kurşun döktürdük mü tamam. Muska falan yaptırmış olmasalar bari. Sen divanların altını, kıyıyı köşeyi ara. Ben de bizim evi iyice bir gözden geçireyim. Bulamazsak Çolak Hoca'ya gideriz. O yazılmış bütün mustakaları bozar.
|
|
Grip, Televizyon ve Terlik
(seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Kasım 2011 |
Yaşam |
| |
elevizyon grip olan bir hastayı karabasanlardan bile daha çok bunaltıyor. Rengini çoktan unutmuş eşofmanlarım içinde uzanıp Bu Gün Ne Giysem programını izliyorum. Eğer eşim ve çocuklarım kıllık yapmazsa evlilik programlarına bir gün mutlaka gideceğim. Benim de kriterlerim, negatif hatta pozitif elektriğim var, ben de insanım. Bu ülkede benden başka otuz yıldır aynı kadınla evli kaç erkek kaldı. Hakikatten biz kaç kişiyiz yahu? |
|
Sigara İçen Öldü de - 1
(seyfullah ÇALIŞKAN) 4 Aralık 2011 |
Toplum |
| |
igaraya ilk olarak nerede ve ne zaman başladığımı anımsamıyorum. Büyük bir ihtimalle yaşıtlarımın çoğu gibi yazlık sinemanın zemininden izmarit toplayarak başlamışımdır. O yıllardaki yaygınlığıyla verem ihtimalini düşünecek olursanız bu resmen intihar gibi bir şey sayılabilir. Yine o yıllarda paket almak diye bir deyim vardı. İlk olarak sigarayı paketle aldığımda ortaokul öğrencisiydim. Arkadaşlarla harçlıklarımızı bir araya getirip genelde Birinci sigarası alırdık. |
|
Sigara İçen Öldü De... 2
(seyfullah ÇALIŞKAN) 9 Aralık 2011 |
Toplum |
| |
Köylü çocukları sigara bulamadıkları için ağaç yosunu, mısır püskülü ve kuru yaprakları gazete kağıdına sarıp sigara gibi içtiklerini anlatırlar. Büyüdüğüm kasabanın yarısından fazlası tütüncülükle geçindiği için bizler tütün sıkıntısı çekmezdik. Sigara kâğıdı bulmak zordu. Paketle satılan sigaralar bulamadığımız zaman gazete kâğıdına sarılmış tütün içerdik. Tütün sarmak için gazete kâğıdı kullanmışsanız bilirsiniz. Tütün sarmak için hiç uygun değildir. İğrençtir ve tütün değil kâğıdın kendisi genzinizi yakar. Gözlerinizden sicim gibi yaş getirir. |
|
Mevsim Türlüsü
(seyfullah ÇALIŞKAN) 23 Aralık 2011 |
Yaşam |
| |
Sen bu ıssız ve kocaman bozkırları bilmezsin. Ay düşen anızların soğuğunu, söğütlerin hüzünlü bakışlarını görmemişsindir. Gece upuzundur buralarda. Kerpiç damlar üstüne çullanır garibanın. Yalnızlık iliğine işler gecenin.” |
|
Mevsim Türlüsü 2
(seyfullah ÇALIŞKAN) 31 Aralık 2011 |
Yaşam |
| |
Sümüğü buz tutmuş bir çocuk kapımızı çaldı. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Neredeyse yirmi gündür elektrikler kesikti. Kar hatları koparmış diyorlardı. Yemeği yedikten sonra yatağıma girip uzanmıştım. En son radyoda haberlerin başladığını anımsıyorum. İşte tam orada kopup gitmişim. Radyoda haberler başlamıştı Alışkanlık işte önce pencereye koştum. Dışarısı sadece sisli ve cılız bir aydınlıktan ibaretti. |
|
Ne Güzel Hiç Bir Şeyimiz Yoktu
(seyfullah ÇALIŞKAN) 2 Şubat 2012 |
Yaşam |
| |
Öylesine büyük bir yokluk içindeydik ki; derdimiz, tasamız ve geleceğe ilişkin kaygılarımız bile yoktu. Deli gibi istiyorduk ama henüz sevgilimiz bile yoktu. Güneş az önce uçsuz bucaksız ovanın üzerinden geçip bodur meşeleri şimdi kara lekeler gibi görünen tepelerin arkasına inmeye başlamıştı. Üstümüzdeki fıstık çamları akşamın kokusuna reçine ferahlığı katıyordu. |
|
Keşkelerimin Listesini Yapsam 2
(seyfullah ÇALIŞKAN) 27 Şubat 2012 |
İtiraflar |
| |
alışmak, üretmek ve kazanmak adına bize söylenenlerin yalan olduğunu biliyorum. Sabahın köründen akşamın karanlığına kadar ağır işlerde çalışan insanların her fırsatta yorgun bedenlerini biraz olsun dinlendirebilmek için uyumaktan başka çareleri mi var? |
|
Keşkelerimin Listesini Yapsam 1
(seyfullah ÇALIŞKAN) 27 Şubat 2012 |
İtiraflar |
| |
Keşke bir sabah uyanır uyanmaz bütün alışkanlıklarımı, tekdüzeliği ve sorumluluklarımı geride bırakıp uzaklara gidebilecek cesareti kendimde bulabilseydim. Neresi olduğu hiç önemli değil. Gücümün yettiği kadarına, bilet param beni ne kadar uzağa götürebilirse oraya gidebilseydim. İçimde hep gitmediğim ve hiç bilmediğim uzak insanları tanıma özlemim kalacak. Ve yeniden başlayabilmenin gizemli çekiciliği… |
|
Ataevler Pazarı
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Nisan 2017 |
Yerler |
| |
Ve sen dişlerimin arasındaki badem çağlasıydın. Biraz eşki, biraz nisan, biraz yeşil ve uykusundan yeni uyanmış bir yaşam kadar taze. Azıcık avucumda kalsan zedelenecek kadar narindin |
|
Karmakarışık
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Nisan 2017 |
Yaşam |
| |
Taş mı yumuşaktı pamuk mu sert? Domates mi mor, patlıcan mı kırmızı? Et mi kediyi yer, kedi mi eti? İçim dışım çalkantılı bir tekne, dalgaların ucunda. Yıldız kalaşlarına dönüp kusasım var. |
|
Yağmur
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Nisan 2017 |
Yaşam |
| |
Yağmurluğun kapüşonunda ince bir tıpırtı… Çok güzel ama acayip keyifli… Sokağın kenarından caddeye doğru çatılardan inen, yollarda biriken sular ince bir dere olmuş akıyor. Tertemiz, berrak.. Her taraf ıslak çimen kokuyor, ağaç kabuğu gibi başka bir şey daha… |
|
Başka Türlü Bir Şey
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 14 Nisan 2017 |
Sevgi ve Aşk |
| |
İlk defa her şey başka türlü olsun istiyorum. İlk kez bencilliğimiz, aç gözlülüğümüz, kıskançlıklarımız, hırslarımız yani insan zayıflığımız yolumuzu kesmesin istiyorum. “Hiçbir aşk sonsuza kadar sürmez. Her yeni gün sona giden yolu kısaltan yeni bir adımdır. Zaten aşk diye bir şey yoktur. “diyen herkes yanılsın.
|
|
Canan
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 15 Nisan 2017 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Sonra ansızın bütün saatlerin zembereği boşandı. Akşam freni boşalmış eski bir kamyon gibi çıkıp geldi. Evden beklerler, geç kalmayayım, dedi. Onu durağa götürdüm. Otobüsü hiç gelmesin diye dua ediyordum. Aksine çabucak geldi. İyi akşamlar, yarın görüşürüz, diyebildim. Kalabalık otobüsün içinde bir ara yağmurluğunu görür gibi oldum. Sonra uzak bir karartı olup gözlerimden yitiverdi. |
|
Nisan"ın Şuçu
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 15 Nisan 2017 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Bu gün ben okuldan kaçtım. Çok önemli başka nedenlerim vardı. Şimdi burada söylemesem... Olmaz mı diyorsunuz? Şiir yazmam lazımdı. Sizlerde genç oldunuz. Fazla kurcalamayın işte. Baharlı, böcekli, tomurcuklu çiçekli, bulutlu bir şeyler. Sınıfta bir türlü aklımı toparlayamıyorum. Çünkü o var…
|
|
Ben Daha Çok Napolyon'um
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 2 Mayıs 2017 |
Yaşam |
| |
Önce profesörün özel muayenesine giderim. Daha sonra da psikiyatri servisine... Deli olmak için röntgen çekilir mi? Acaba tahlil yapılıyor mu? Yoksa sadece sorular sorup görüşme mi yapıyorlar? Filmlerdeki gibi mürekkep lekesi testlerini mi gösteriyorlar acaba. Sorulara uygun cevaplar vermek için önceden çalışılmak gerekir mi? Keşke çıkmış soruları bulabilsem de azıcık bakabilsem. Bu işler çok aceleye gelemez. Üstesinden gelmek için çalışacağım. Ne demişler ama... Azimle işeyen mermeri delermiş. Başarılı olursam İşte o zaman delidir, ne yapsa yeridir mertebesine yükselirim.
|
|
Delikanlıyı Bozan Yazılar
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 11 Haziran 2017 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Çocuktum, annem beni deli gibi severdi. Rüzgârdan saçımın dağılmasına, dudaklarımda yediklerimden izler kalmasına bile izin vermezdi. Hemen kucağına alıp siliverirdi. Babamın cüzdanı demet demek para doluydu. Ben istesem dünyadaki bütün balonları, bütün oyuncakları, bütün bisikletleri hatta koca köyü bile satın alabilirdi. Çocuktum, yağmur benim için yağar, çimenler benim için büyür, kırlangıçlar ve leylekler benim için her bahar buraya dönerdi. Eriklerin en kocamanı, şeftalilerin en sulusu, kavunun en tatlısı da benim içindi. Sabahları güneş ben uyanayım diye açardı. Ve Akşam en güzel rüyaları bana getirmek için çökerdi. |
|
Sonbaharı Hüznün Rekleri Boyar
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 21 Kasım 2017 |
İlişkiler |
| |
Artık zamanı gelmiştir. Bir mektup yazmalıyım sana. Ne zamandır aklımda. İlla hemen yazmalıyım çünkü ertelersem öylece kalır. Beyaz kâğıda, zarflı marflı. Yazıp telefonuna gönderdiğim cümleler eninde sonunda uçup gidiyorlar. Ya hafıza kartın kayboluyor veya telefonun bozulunca tamircide siliniyor. En iyisi gerçek bir mektup yazayım sana. Beyaz kâğıdın kenarına kedi merdiveni çizeyim. Üzerinde sarı yapraklar… Okla yaralanmış kalbim… Ve gagasında zarf taşıyan bir güvercin... İçinde karalanmış birkaç cümlem olsun. Sağ üst köşeye tarih atayım. Aynı okulda öğrendiğimiz gibi. Ortada sana hitaben iki kelime. “Sevgili … Sana daha önce hiç yazmadım. Bu mektubun ardından bir daha yazacak mıyım? Henüz bunu da bilmiyorum. Bir zarfı açıp içinden fatura veya banka dekontu çıkmaması seni şaşırtacaktır. Ne güzel.
|
|
Sen Yazma Osman
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 18 Nisan 2019 |
Yazarlar ve Şairler |
| |
Senin için siyasi şeyler de yazıyor da dediler. Yapma, etme gözünü seveyim. Ekmeğinden olursun. Eskiden böyle şeyler hoş görülüyordu. Ama artık devran değişti. Bir dilekçeyle kendini kapı önünde buluverirsin. İnsanlar öz be öz babasını şikâyet ediyor. Sana mı acıyacak. Geçenlerde kadının biri otuz yıllık kocasını şikâyet etmiş. Cumhurbaşkanımıza hakaret ediyor, demiş. Polis evini basıp almış karga tulumba karakola götürmüş. Senin ağzında dişin kalmamış, kulağın duymuyor, gözün görmüyormuş. Azıcık aklını başına devşir. Zararın neresinden dönsen kardır. |
|
Midyat
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 26 Nisan 2019 |
Yaşam |
| |
Sabaha karşı tel örgü boyundaydım. Otlar çoktan kurumuştu. Toprak yürüdükçe tozuyordu. Önce tan yeri alacalandı. Ve yıldızlar söndü. Gökyüzü önce griye döndü. Sonra sarardı, açıldı… İlk kuşlar göründü. İri kuşlar, kargalar, atmacalar, doğanlar… Tel örgünün ardındaki kasaba hala uyuyordu. Güneşin ilk ışıkları evlerin taraçalarına düştü. Kerevetler hareketlendi. Beyaz örtüler toplatıverdi. Ara sokaklardan birinde bir motor sesi duyuldu. Fırıncıdır bu, dedim. Kesin fırıncıdır. Kendimden emin halim hoşuma gitmedi. Ya sütçüyse… Kasabalarda ilk önce imamlar uyanır zaten. Sonra yaşlılar. |
|
Aç Tokun Halinden Anlamaz
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 26 Nisan 2019 |
Yaşam |
| |
Yazmayınca insan kilo alıyor belki. Üç aydır yazmadım. Tam üç kilo almışım. Beni kantara çıkaran aklıma turp sıkayım. Sanki yapılacak başka iş yokmuş gibi. Bir dalgınlığıma gelmiş olmalı. O kantarı göz önünden kaldırmalıydım. Kaldırıp yatağın altına falan saklamalıydım. Ortada durursa bunun böyle olacağı zaten belliydi. |
|
Yitirilmiş Akıl Hükümsüzdür
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 30 Nisan 2019 |
Yaşam |
| |
Bana acıyan gözlerle baktığını görür gibi oluyorum. Sakın ha, büyük bir yanılgı içindesiniz. Bir insanın aklını hem de ceza sorumluğu ile birlikte yitirmiş olması ne büyük özgürlüktür. Gidip banka soysam içeri bile atamazlar |
|
Ekmeği Kedere Banmak
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 6 Mayıs 2019 |
Post-Modernizm |
| |
İyice yaşlanmıştı artık. Üstelik kalbi de vardı.
- Rabbim bize de böyle ecel nasip etsin. Yataklara düşüp çekse daha mı iyiydi?
- O hastaneye gitmese iyiydi. Orada iyi bakmıyorlar hastalara.
- Kolesterolü çok yüksekti. Üstelik şekeri de bir türlü düşmedi. |
|
Organik Köy Kızı
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 10 Mayıs 2019 |
Toplum |
| |
nnem söylemedi ama bir klişe daha vardır. Köy kızları mahcup olduğu kadar masumdurlar. Utangaç oldukları kadar bakiredirler. Onlar gizli yerlerde açan nadide çiçekler gibidirler. Eşsiz ve el değmemiş, hiç koklanmamış. Bak neredeyse unutacaktım. Üstelik doğurgandırlar. Topaç gibi al yanaklı bebeleri olur. Ne kadar çok istersen… Dört, beş altı hatta… |
|
Romantizm Delikanlıyı Bozar
(Seyfullah ÇALIŞKAN) 8 Haziran 2019 |
Anılar |
| |
ysa önceleri her şey ne güzeldi. Sen gelip parmağını sırtıma dürtüyordun. Ben şakacıktan çok kızıyordum. Ve seni kovalamaya başlıyordum. Al sana baldan tatlı bir kovalamaca. Kaç kez boşta bulunup irkilmiştim. Kızmalar, gülmeler, her şey ama her şey oyun gibiydi. Aradan ne kadar zaman geçti? Saymadım ki. Kaç ay acaba, kaç yıl? Çok değildir, yemin ederim. |
|
|
Küçük bir çocukken babama yalvardım. "Ne olursun vilayet konağı önünde kaleminden kan damlayan, ipten adam alan cümleler yazan katiplere beni çırak ver." dedim. Ama beni dinlemedi. Önce bir katibin yanında işe başlayıp sonra bir yazarın yanında çırak olarak yetişebilseydim düşlerim gerçek olabilirdi. Babam beni dinlemek şöyle dursun inadına yapar gibi gitti beni terzinin yanına çırak verdi. İki hafta dükkana çay, gazoz taşıyıp kömürlü ütüyü tutuşturmak, her sabah dükkanı süpürmek zor geldiği için işten kaçtım. Terzi çırağından yazar olduğu nerde görülmüş. İki yıl yazlık sinemada makinist çıraklığı yapmamın bu günlere gelmemde çok faydası oldu. Bütün türk filmlerinin senaryolarını afişine bakıp çözer hale geldim. "Bunları yazmaya ne var, ben de yazarım deyip" o işide bıraktım.
Çünkü bir yazma meraklısının maceralara atılması, insan selinin içinde farklı yaşamlarla tanışması gerekli. Kararım yerinde olmasına rağmen kasabamız küçük bir yer olduğu için karıştığım insan seli hiç bir yere akmıyordu. Artezyen borusundan aşağı akan suyun girdabında akşama kadar dönüp duran saman çöpü olmaktan bir türlü kurtulamadım. Bu durgunluk sadece benim gelişmemi engelmedi. Kilometre kareye düşen vukuat sayısındaki azlıktan dolayı bütün kasabalılar can sıkıntısından patlardı. Hatta bir söylenceye göre bizim oraların adamının ömrünün bu kadar kısa oluşu can sıkıntısından kaynaklanıyormuş.
Mahallediki kadınlar bile dedikodu malzemesi bulmakta zorluk çekerlerdi. Hatta eski yıllara ait dedikoduları tekrar tekrar seslendirip " nerde o eski günler, bizim gençliğimizde bu kasabada üç günde bir kız kaçardı. Gaytan bıyıklı kocalar içip içip eve gelirler, üşenmeden gecenin köründe dır dır eden karılarını döverlerdi. Gecinin bir yarısı sokağa jandarmalar gelirdi, seyiri güzel olurdu. Bereketi kaçtı sokakların valla" derlerdi. Böyle sakin ve sesiz bir kasaba insan düş gücünü sürekli canlı tutamaz. Ne kadar hevesli olursan ol can sıkıntısının elinde mutlaka miskinleşip körelirsin. Güzel cümleler yazmak için, sürükleyici olaylar anlatmak için yanlış topraklarda büyüyüp çorak kaldım. Neden bu kadar sıkıcı olduğumu, kötü yazdığımı umarım anlarsınız.
|
|