Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham |
|
||||||||||
|
Ne olur beni kendi aptal gündemine ekleme. Çok şirin falan değilsin. Müdür bile sana torpil geçiyormuş. Hiçbir şeyine karışmıyormuş. Hatta kimseye izin vermezken odasından internete bağlanmana bile ses çıkarmıyormuş. Bunun neresi iyi canım. Adam sana resmen asılıyor işte. Aklı sıra güzellik yapıp seni tavlayacak. Lamı cimi yok, bu işler böyledir. O adam kimseye hayır olsun diye güzellik yapmaz. Bence sen işi mahsus anlamazdan geliyorsun. Adamın sana kesik olması belki de senin de hoşuna gidiyor. Sen istediğin kadar kasıl. Yaşın otuzu çoktan geçti. İltifat edenler çok diye kendini hala çekici sanıyorsun. Ama kazın ayağı başka. Zaten ufacık tefecik bir şeysin. Kalça göğüs fukarası olduğunu kendin de her aynaya baktığında görüyorsun. Bodur tavuk her zaman piliçmiş. Tencereye koy da kaynat bakalım. Üç günde zor pişer. Bunların hepsi martaval, hepsi dalga dümen… Sana olan ilgimi yanlış anlıyorsun. Onca senenin hatırı olmasa umurumda bile olmazsın. Ama ben müdürün değilim. Acaba elime düşer de razı edip yatağa atabilir miyim planları yapmıyorum. İyisin, hoşsun tamam da bulunmaz Hint Kumaşı da değilsin. Sıcaklığını, seninle sohbet etmeyi, arkadaşlığını, dürüstlüğünü, içtenliğini seviyorum. Ama hepsi bu… Öteki taraklarda bezim yok inan. Sen beni tanıdığın diğer erkeklerle karıştırıyorsun, Tamam, sonuçta bende erkeğim. Bu her gördüğüm kadının üzerine atlayacağım anlamını mı geliyor? Sen nasıl istersen öyle değerlendir. Bundan başka ne diyebilirim ki? İstersen beni günah keçisi yapmadan önce kendini değerlendir. Senin ilişkilerin saçma sapan. Alper’i iki yıl önce Didim’e sen çağırmadın mı? Peki, gelseydi ne olacaktı? Bana sakın söğüt gölgesinde laflayacaktık, birlikte dondurma yiyecektik deme. Buna kargalar bile güler. Bir kadın bir erkeği yüzlerce kilometre uzaktaki bir kasabaya çekirdek çitlemeye çağırmaz. Çağırsa bile, bu amaçla hiçbir erkek yollara düşüp bu çağrıya kulak vermez. Sende bilirsin ki erkekler her zaman akıllarında daha fazlasını biriktirirler. Bazı konularda duyarlılıklarını takdir ediyorum. İnsanların bazı konularda kendine özgü duyarlıklarının ve yaşamında bazı önceliklerinin olması çok hoşuma gider. Ama sen beni sık sık hayal kırıklığına uğratıyorsun. Hatta şaşırtıyorsun. İçkiliyken artan duyarlılığın ertesi gün kamyoncu muhabbetine dönüşüyor. Ben yaptığım hatalardan dolayı hiçbir zaman pişman olmadım ve pişmanlık duymadım. Laf ola beri gele. İçeriğinde boş, gereksiz, sığ ve kibir dolu anlamsız bir cümle. Her şeyden önce insan olmanın doğasına aykırı… Pişmanlıklarımız olmadan, hayıflanmadan, acı çekmeden nasıl yetişkin olunabilir ki? Sonuçta hepimiz hatalar yaptık. Hatalarımızın çoğunu zaman içinde görme fırsatımız oldu. Keşke böyle yapmasaydım, orada olmasaydım, acele edip yetişebilseydim, o lafı orada söylemeseydim dediğimiz onlarca durumla karşı karşıya kaldık. Arkamızı dönüp gitmek mümkün olsaydı belki giderdik. Ama gidemedik ve hatalarımız hep bizimle birlikte geldiler. Hadi buyur buradan yak. Ben hiç pişman olmadım demek bu kadar kolay mı sanki? Son günlerde artık seni görmezden geliyorum. Durup dinlemekten kaçıyorum. Kendini dirhem satan, lütuf gibi sunan davranışlarına katlanamıyorum. Ateş olsan cürümün kadar yer yakarsın. Bu bulunmaz Hint Kumaşı hallerinden vaz geçmezsen hep böyle davranacağım. Senden uzak durmayı sürdüreceğim. Biliyorsun, uzak olmak herkesi azaltır. Zamanla sende bende azalacaksın. Kaybolup başka insanlara, başka yaşamlara gideceğiz. İnsanlarla ilgili olarak basit psikolojik tahliller yapmayı sevmediğimi bilirsin. Ama konu sen olduğunda kendimi tutamıyorum. Köyde yetişip, sonradan biraz mürekkep yalayarak sınıf atlayan insanlarda bence önemli kişilik çatışmaları oluyor. Hırsları köylü kalıyor. Bütün yaşamlarını sanki küçük bir çevrede, sürekli komşu ailelerle rekabet ediyor gibi yaşıyorlar. Bu rekabetin düzeyi ise içinde hep biraz çekememezlik ve hep rezil bir haset duygusu barındırıyor. Yaşamlarını hep bir başkasıyla kıyaslayıp mutlu veya mutsuz oluyorlar. Ulaştıkları yere ait olma hissini sindirerek tadını çıkaramıyorlar. Bütün ömürlerini başkasının eşlerini, aile yaşamlarını, mobilyalarını, giysilerini takip ederek yaşıyorlar. Elde ettiklerine sevinemiyor, kendi kozalarını örmekten yoksun kelebek misali hep açıkta, hep ayazda yaşıyorlar. Davranışlarında bu tanımlara dokunan, örtüşen yerler var. Bazen dünyanın tepesinde oturur gibi davranıyorsun. Bazen de belirgin bir aşağılık duygusu içinde kıvranıyorsun. Sürekli başkalarına göre bir yer, bir konum bulma çabası içinde gereksiz yere çırpınıyorsun. Bırak bunları, dalgana bak… En sonunda gülmenin, konuşmanın, dertleşmenin, suyunu çıkardık. Gözümüz aydın olsun. Ortada sözü edilecek hüzünlü bir ayrılık falan yok. Öfke, kin, nefret veya yarım kalmış öykülerin buruk tadı da… Bir sigara içimi kadar yakındık senle, bin arşın kadar uzak. Sessiz, sedasız ortadan kaybolmak yerine sana kendi penceremden gördüklerimi anlatmak istedim. Şairin değdi gibi özetlemek gerekirse. Sen benim hiçbir şeyimsin… Hepsi bu…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |