Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez. -Joe Louis |
|
||||||||||
|
Yazdıklarım, yazmak için seçtiğim konular hakkında sürekli eleştiriliyorum. Fazla yapış yapış, salya sümük yazıyormuşum. Aşk iyi hoşmuş ama, baklava-börek, bal-kaymak olsa bile her gün her gün çekilmezmiş. “Senin gibi delikanlı adama hiç yakışmıyor. Bu ülkede açlık, yoksulluk, konut sorunu, trafik, çevre ve alt yapı sorunları var. Sen diline bir ayrılık bir sevda dolamış yazıp duruyorsun. Başka şeyler anlat kardeşim. Çiçek, böcek, yağmur, sokak anlatılarından sana daha gına gelmedi mi? Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar okuduk.. Bu kadarı bize yeter. El insaf be kardeşim.”diyorlar. Elleştirenlerin hepsinin ağzına, diline sağlık. Neresinden baksam yerden göğe kadar haklılar. Benim gerçekten tutar yerim yok. Cennet vatanımızın sorunlarına benim kadar duyarsız birini bulmak neredeyse imkansızdır. Bir ara bu yoğun eleştiri rüzgarına kapılıp işimle ilgili makaleler yazmaya başladım. Benim de memleketime faydam dokunsun, bir hizmetim olsun istedim. Çevresinden sorumlu bütün insanlar gibi bazı konuları ele alıp işleyerek toplumsal duyarlıkları cilalamayı amaçladım. İnsanlara, siz çok haklısınız demekle yetinmeyip eyleme geçtim. Bilirsiniz, her şehirde, her ilçede Halk Eğitim Merkezleri vardır. Bu kurumlar yaşa başa bakmadan bulundukları çevrede yaygın eğitim hizmetleri verirler. Bulundukları mahalde komşu esnaf ve o sokaklarda onlara komşu olarak oturanlar bu merkezlere biçki-dikiş binası derler. O zamanlar daha bilgisayarım olmadığı için oturup daktilomun başına Allah ne verdiyse yazdım. “Halkın yaygın eğitim ihtiyacını genç kızların ceyiz sandıklarını doldurmak sanan bu kurumlar ülkemizin sosyal dinamiklerinden habersiz derin bir kış uykusuna yatmışlardır. Biz dantel ve nakış bilmediğimiz için değil kalifiye eleman bakımından yetersiz durumda olduğumuz için gelişmiş Avrupa’nın peşinden koşmaktayız. Yaygın eğitim hizmeti vermek istiyorsanız halkın içine karışınız. Önce toplumun ihtiyaçlarını belirleyiniz. Sonra da kapılarınızı Mevlana’nın yüreği kadar geniş açarak halka hizmet ediniz. Yapınız, gidiniz, atınız, tutunuz....” Hay daktilomun tuşlarına eşek arısı soksaydı da yazmaz olsaydım. Şaryosu raydan çıkıp Pamukova treni gibi devrilseydi de yazacaklarım yarım kalsaydı. Bizim yazı daha bültende bile çıkmadan “Müdür seni çağırıyor.” dediler. “Hayırdır. Niye çağırıyor. Siz neden çağırdığını bilirsiniz. Söyleyiverin yanına gitmeden” dedim. Kimse en ufak bir tiyo vermedi. “Vallahi biz de bilmiyoruz.” deyip beni müdürün yanına gönderdiler. Müdür, önce halimi hatırımı sordu. Arkasından “Buyurun , lütfen şöyle oturun.”dedikten sonra çay söyledi. - Hocam, yazdığınız makaleyi çok beğendim. Sizim gibi iyi gözlem yapabilen, sorunların çözümü için farklı bakış açıları yakalayabilen insanlara ihtiyacımız var. - Teveccühünüz efendim. Teşekkür ederim. Gak guk... Bu övgü cümleleri arkasından bir çapan oğlu çıkacak ama bakalım ne çıkacak diye beklemeye başladım. - İlimizde bulunan bütün Halk Eğitim Merkezleri hakkında sizden ayrıntılı bir incelme yapmanızı istiyorum. Hizmet üretmeyenleri ve halkın gereksinimlerine yanıt veremeyecek durumda olanların kapanmasını teklif edin. - Sayın müdürüm, ben bu kurumların hizmet anlayışının halkın gereksinimlerine yönelik olarak yeniden yapılanması gerektiğini, yönetimin bakış açısının değişmesi gerektiğin anlattım. Kapatalım demedim. - Ne yazdığını gayet iyi anladım. On beş gün zamanınız var. En kısa zamanda görev yazınızı alıp işe başlayın. - Emredersiniz sayın müdürüm. İyi günler, iyi çalışmalar. deyip odasından çıktım. Sonradan öğrendiğime göre bu kurumlardan birinin müdürünün değişmesi isteniyormuş. Benim makale bu yönetici üzerinde baskı yaratmak için bir fırsat olarak düşünülmüş. İnceleme sonucunda o kurumun verimsiz olduğuna ve kapanmasına karar verirsem bu yönetici ile bir pazarlık şansı yaratmakta araç olacakmışım. Hay, sosyal duyarlılığımın ebesini... On beş gün gece gündüz çalıştım. Kurumların yıllık giderlerinden, personel yapılandırılmasına ve hatta tek bir kursuyerin devlete maliyetini bile hesaplayıp rapor haline getirdim. Verimlilik hakkında da sayfalar dolusu kocaman bir rapor sundum. Rapor bir türlü inceleme kurulundan ve müdürün onayından geçemiyordu. Geri alıp yeniden yazıyorum, ama fayda etmiyordu. Papazı bulmak denilen şey bu olsa gerek. Aylar sonra çektiğim bin bir sıkıntının ardından rapor nihayet kabul edildi. Yazılanlara yada tavsiyelere ilişkin hiçbir şey yapılmadı. Her şey unutuldu gitti. Ben çektiğim sıkıntı ve eşekliğimle baş başa kaldım. Bu olaydan sonra içinde sosyal veya sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik, siyasal, vatan, millet, Sakarya kelimeleri geçen tek bir yazı bile yazmamaya karar verdim. Toplumsal duyarlılıklardan ağzı yanan aşkı üfleyerek içermiş. Artık iyice anladım. İhtimal ki şimdi de kolay pes etmekle, kolaycılığa teslim olmakla eleştirileceğim. Hakkınız var. Çünkü eleştirmen her zaman haklıdır. Ve yazma hevesi bulunan biz zavallı faniler her zaman onların dümen suyundan gitmeliyiz. Üvendireyi elinizden atıp bizi dürtmekten vaz geçerseniz biz zaten yoldan çıkarız. Seyfullah ÇALIŞKAN Ocak 2005
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |