"İnsan - işte tüm sır burada. Bu sır üzerinde çalışıyorum, çünkü kendim de insan olmak istiyorum." -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
(Lütfen İçinize Çekmeden Okuyunuz ) Geçen hafta sigarayı bıraktım. Çok eski, çok hatırlı, çok tatlı, çok vefalı bir dosttan ayrılmış gibiyim. Televizyon tanıtım filmlerinden veya Dünya Sağlık Teşkilatı'nın politikalarından falan etkilenmedim. Dostluğumuz çok uzamıştı, yeter artık dedim. Bünyem de artık eskisi gibi çok dayanıklı değil. Uçan kuş bahane oluyor, esen yelden nem kapıyor hastalanıveriyorum. Uzun zamandır aklımın bir köşesindeydi su yüzüne çıkıverdi. Eskiden beri hep dikkatimi çekmiştir. Sigarayı bırakanlar birden gâvurdan dönme gibi davranmaya başlıyorlar. Tütün tüttürdükleri onca yılın hatırını bir kenara atıp sigara düşmanlığını inanılmaz bir boyuta taşıyıveriyorlar. İnsanların sigara ile ilişkisini öyle kolay bozuluverecek bir ahbaplık değildir. Neden olduğu ekonomik zararı anlatmakla, iğrenç kadavra resimleri göstermekle bu ahbaplık pat diye bozulmaz. Her gün yayımlanan trafik kazası haberlerinin ölümleri azalttığını kim söyleyebilir. Dünya Sağlık Teşkilatının sanki başka hiçbir dert yokmuş gibi sigara ile mücadeleyi ön planda çıkarmış olmasını, milyonlarca dolarlık bütçeleri bunun için harcamasını da doğru bulmuyorum. İlaç firmalarının uydurduğu kurmaca hastalıklar, yoksul insanların organlarını satmaları, yoksul ülkelerin insanlarının düşük bedelli ilaç kobayları olarak kullanılması gibi problemlerle ilgilense insanlığa daha çok hizmet etmiş olur. Ülkelerin birbiriyle yarışırcasına yasaklamaya yönelik tutumlarını da etkili bir mücadele şekli değildir. Yasak kitapların ne kadar çok okunduğunu, yasak filmlerin ne kadar çok izleyici topladığını herkes bilir. Yetişkin insana şunu yapma, bunu yapma nasihatleri vermek onun davranışları üzerinde istenilen etkiyi yapmaz. Farklı yöntemler ve çözümler üzerinde kafa yormak gerekir. Ve bu çözümler insanca bir sıcaklığa dokunmalıdır. Bizim kuşağımızın çocukları sigarayla bebeklik yaşlardan itibaren tanışırlardı. Hatta büyükler ellerindeki sigarayı yeni yürümeye başlamış erkek çocukların dudaklarına uzatır "içine çek bakalım," derlerdi. Küçük çocuğun ciğerlerinin nikotin yüklü bu dumanla ilk karşılaşması pek bir beter olurdu. Çocuk öksürüğe boğulur yüzü kızarırdı. Torunlarının sanki özel bir yeteneğini sergiler gibi dedeler topluca bulunulan ortamlarda çocuklara sigara içtirirlerdi. "Burnundan bile çıkartıyor deyus," deyip övünürlerdi. Aynı çocuk on üç on dört yaşlarına geldiğinde bu sefer de gizli gizli sigara içiyor diye dövülürdü. Bütün erkek çocuklar büyümek için sigaraya özenirlerdi. Kızların sigaraya ilgi duymaları büyük bir günahtı. Sigara içen kadın veya kız ahlaki bakımdan hafif biriymiş gibi algılanırdı. Erkek çocuklara kıyasla daha ağır cezalara çarptırılırlardı. Sigaraya ilk olarak nerede ve ne zaman başladığımı anımsamıyorum. Büyük bir ihtimalle yaşıtlarımın çoğu gibi yazlık sinemanın zemininden izmarit toplayarak başlamışımdır. O yıllardaki yaygınlığıyla verem ihtimalini düşünecek olursanız bu resmen intihar gibi bir şey sayılabilir. Yine o yıllarda paket almak diye bir deyim vardı. İlk olarak sigarayı paketle aldığımda ortaokul öğrencisiydim. Arkadaşlarla harçlıklarımızı bir araya getirip genelde Birinci sigarası alırdık. Sigaranın en ucuzu ve en kolay satın alınanı Üçüncü sigarasıydı. Bir paketinde yirmi yuvarlak sigara vardı ve elli kuruştu. Ondan daha kalitesiz olanı ise parayla satılmayan Asker sigarasıydı. Beyefendiler ve hallice beyler genelde Kulüp ve Harman sigarası içerlerdi. Yenice ve Gelincik üstten açılan karton kutularda ama yassı sigaralardı. Bir de dışı kahve rengi ve tatlı Yaka sigarası öyleydi. Bayanlar genelde Gelincik veya mentollü olan Çamlıca sigarası içerlerdi. Bafra sert bir sigaraydı ve Birinci ile birlikte orta halli insanlara hitap ediyordu. Ayrıca Sipahi, Samsun ve Maltepe ucu pamuklu adıyla tanınıyordu. Almancılar hep ucu pamuklu cıgaralar getirirlerdi. Ama özellikle Malbora paketini masaya atmak Almancı'nın hasına yakışan bir racon olarak kabul görürdü. Gavur cıgaraları çok güzeldi ama çabucak yanıp bitiyorlardı. "Para tuzağı yapmış elin gavuru bunu, para tuzağı. İçsen de bitiyor içmesen de" diyenleri duymuştum. Melek Hasan'ın babası Hakkı Amca sigarayı kiloyla alıyordu. Evde onu tahtadan bir Sana Yağı kutusuna boşaltıp evde gözlerden uzak bir yere zulalıyordu. (Hakkı amca günde üç paket sigara içtiğinden tek tük azalan paketlerin farkına varamıyordu.) Hasan babasının zulasını patlattığında henüz ilkokul sonlarındaydık. Okuldan çıkıp akşam yemeğine gelinceye kadar bir paket Üçüncü'yü birkaç arkadaş peş peşe içip bitiriyorduk. Sokaklarda afili afili sigara içme lüksümüz olmadığından genelde gözlerden uzak bir yere kaçıyorduk. Ya kanal boyuna ya da demir yolunun ilersindeki dutlukta gizleniyorduk. Sigara içme sevdasına kurbanlık bir koçu beş kişi otlattığımızı bilirim. Elbette koçun otlayıp otlamadığına kimse aldırmazdı. Koç otlatmak bahane sigara içmek şahaneydi. Pirinç kadar aklı olan bir çocuk akşam olunca sigara kokularıyla eve gidilmeyeceğini birdi. Karanfil çiğnemek en kibar çözüm yoluydu. Ama köy yerinde karanfili bulmak altın bulmak kadar zordu. Bu nedenle genelde komşu bahçelerinden aşırılan soğan ve sarımsaklar çiğnenerek bu sorun çözülürdü. Her akşam eve sarımsak veya soğan kokarak gelen bir çocuk anne babayı nasıl kıllandırmaz? Bunu bir türlü anlayamamışımdır. Acaba farkında oldukları halde bilmezden, görmezden mi geliyorlardı? İster akraba, ister komşu isterse hiç tanımasın bizi sigara içerken gören büyükler bu duruma kayıtsız kalmazlardı. Bir iki tokat patlatıp cebimizdeki sigara paketini de alırlardı. Üstelik suçüstü durumları mutlaka babalarımızın da kulağına giderdi. Ensemize patlatılan tokatlar ne kadar boza pişirirse pişirsin bizi sigara içmekten caydırmaya yetmedi. Ortaokul öğrencisi olduğum yıllarda ben en sonunda sigara ağzımdayken abime yakalandım. Beni canı gibi sevmesine rağmen ağabeylik görevini yerine getirmeyi ihmal etmedi. Oldukça sert hatta duvarlarda yankılanacak kadar sesli birkaç tokat patlattı. Adım gibi biliyorum ki ağabeylik görevini yapıp gittikten sonra kesinlikle bir tenhaya oturup ağlamıştır. Ağabeyime yakalandıktan sonra onu üzdüğüm ve utandığım için aylarca sigaradan uzak durdum. Fakat utanmanın da bir sınırı var. Sonra yeniden kaldığım yerden başladım. Seyfullah
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |