KARDAN BEYAZ KÖMÜRDEN KARA
Sen geldiğinde takvimler cemreleri yeni geçmişti. Çiğdemler karlı tepelerin alacasında yeni yeni sararmaya başlamıştı. Kış bitsin artık, pılını, pırtısını toplasın gitsin istiyordum. Çok yalnızdım, çok yorgun ve hatta umutsuzdum. Dallar göversin, ateş böcekleri akşamın kuytusunda dolaşmaya çıksınlar diye bekliyordum. Sayılı gün çabuk geçer, ömrü olan yaza da ,bahara da kavuşur. Çok sürmez yakında çerçiler; yüklü eşekleriyle köy yollarına düşerler. Çocuklar boyalı şeker, genç kızlar incik boncuk, yeni yetme delikanlılar tarak ve arkası artistli cep aynası almak için çerçinin yükünün başına üşüşürler. Arıların çiçeğe kesmiş beyaz armut dalına, kuzuların köye dönen koyunlara üşüştüğü gibi.
Seni tanımak istiyorum. Neden diye sorma, bilmiyorum. İçimden bir ses senin aradığım, hep bulmayı umduğum kişi olduğunu söylüyor. Kapını hemen kapama, gitme ne olur, konuş benimle. Ömrüm boyunca bu sesin peşinden koştum ben. Onlarca insan tanıdım, hiç biri sana benzemiyordu. Günlerce düşündüm, her şeyi göze aldım da geldim ben. Anlamadığını biliyorum, kendimi aşağıladığımı, ayaklarına attığımı biliyorum. İnan, daha önce hiç böyle davranmadım ben. Senin yerinde olsam ben de çekinirdim. Dinle beni, biraz zaman tanı, lütfen... Eğer yanılıyorsam seni kendi haline bırakıp gideceğim.
Sen çerçiler köy yollarına düşmeden, koyunlar kuzulamadan geldin. Ben baharı beklerken, yamaçlar yeşil fistanını giysin diye beklerken geldin. Ürkek, güvensiz, her adımın kararsız, her adımda ikircikli geldin bana. Korkarak, çekinerek sokuldun kapımın ayak taşına. Karlı yamaçların katmer katmer buzları dururken, dereler çözülmeden geldin. Birbiri ardına açılmış yaraların kanıyordu. Alıcı kuşlardan, çakallardan arta kalanınla geldin.
Hiç gülmedi, içini kaplayan gecenin karanlığı akıyordu gözlerinden. Hiç konuşmadan derin boşluğa kendini kaldırıp atar gibi bana baktı. Bilirim ilk başlarda insan hep gülücüklere kuruludur. Güleç olandan, yüzü gülenden zarar gelmez. Güldü bana, içten güldü, belli ki benden hoşlandı diyemedim. Sokulup aramızdaki uzaklığı kapatmak için bir şey yapmak istedim. Eğer bir gülücük yakalayabilsem yüz bulacaktım, şımarıp eline dokunacaktım. Belki endişelerimi kaldırıp atacak sımsıcak saracaktım. “Gözlerinin feri içime aktı: Yüzüme vurdu, kanım ısındı seni görür görmez. Seni içime sokup, yüreğimin baş köşesine oturtmak istedim”, diyecektim. Cesaret edemedim, sen de izin vermedin, diyemedim.
Sen ansızın, hiç beklemediğim bir zamanda geldin. Yüreğim, dağınık odam gibiydi. Toparlanacak zamanım, kendime çeki düzen verecek fırsatım olmadı. Şaşkındım, telaşlı ve güvensiz, suçüstü yakalanmış gibi… Bilemezdin, gelişinle; günlerdir süren tipinin ardından taze karlar üstüne bir güneş düştü. Bakışlarım alacalandı, beyazın doldu gözlerime… Baktım, görmek istedim, gözlerim kamaştı, eşyalar alacalandı, renkler birbirine dolaştı, görür gibi yaptım, ama seçemedim…
Canımı iste, aha şuracıkta al. Yüreğimi kendi ellerimle çıkarıp önüne atayım. Yeter ki, bilmediğim oyunlar etme bana… Aklımın ermediği, gücümün yetmediği dertlere salma… Ne bilmediğim hallara koy beni, ne de ak ellerinle sar… Deryalara düşürüp, yelkensiz bırakacaksan, bir damla su serinliğini çok göreceksen git… Issız tenhalığımın sokaklarından çıkarma beni.
Sen geldiğinde zemheriler takvim yaprakları gibi bir biri ardına düşmüştü. Bahar kapıya dayanmış, yaz ise zamanın ardında kendi kozasını deliyordu. İçten içe, sabırla… Muhteşem bir kelebeğe dönüşmek isteyen tırtıl inadında… Sen geldiğinde odam kireçsizdi halâ, kapı önüm süpürülmemiş. Yüzümde yarım kalmış bir uykunun şaşkınlığı vardı. Rüyalarımdan çıkıp sabaha geçilen köprünün ortasındaydım.
Eski aşklarım benden intikam alıyor. Yarım kalan sevdalar yüreğimi parçalayıp kırk ayrı geceye atıyor. Hep yarım kaldı benim aşklarım. Sonuna kadar kalıp filmin sonunu görmeye dayanamadım. Sezgilerim sonu fısıldamaya başladığında tasımı tarağımı toplayıp kaçtım. Kimsenin beni bulamayacağı uzak kentlere gidip, kalabalıklara karıştım. Falcı olmaya gerek yok. Seninle de böyle olacak, biliyorum. Eğer göze alabilirsin gel, sevilmelere yıllardır açım. Gel otur, yanıbaşıma, düşlerime bayram ol. Bütün sevdalarım gibi bu da bitecek. Arkamda yangın yerleri, güneşin bir daha hiç uğramayacağı bir gece bırakacağım.
Sen geldiğinde bir avuç cemre, bir demet çiğdem getirdin. Bir yudum sevinç, katır yükü gam getirdin. Aşılmaz seller, varılmaz yollar getirdin…
Deniz Fenerinin Güncesinden
Kasım 2003