..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > seyfullah ÇALIŞKAN




13 Temmuz 2004
Geceler Halden Anlamaz  
seyfullah ÇALIŞKAN
Ben güneşin altında yaşananların çiğ gerçekliğini karanlığın illüzyonlarına tercih ederim. Gece günah tadında, şehvet kıvamında bir şeydir. Karanlık saatler hırsızlara arkadaşlık eder. Katilleri ve fahişeleri, ihaneti ve cinneti gizler. Gece hain bir pusu


:BFJH:
Geceler Halden Anlamaz
Ben geceleri severim. Bana kendimi yaşamak, kendi sesimi dinlemek için gündüzlerden daha cömert davranıyor. Daha dingin, daha duru ve yalnız olabiliyorum. Şimdi aklıma gelmeyen, söyleyemediğim binlerce başka nedenden ötürü ben geceleri daha çok seviyorum.
Gündüzler daha kalabalık ve yorucudur. Yetişmesi gereken işler, amansız bir koşturmaca vardır. Kendime soluk alacak kadar bile zaman ayıramam. Sanki gündüzlerim hep başkasınındır. Benim olmayan, bana eziyet olarak verilmiş zamanlar gibidir. Oysa geceler sabaha kadar benimdir. O zifiri karanlığa, karanlıkla birlikte geçirdiğim zamanlara kimse elini uzatamaz. Çelik bir zırh gibi beni bütün dünyadan korur. İşte o saatlerde ben bir başıma kalabilirim. Kendimle baş başa ve kendime çok yakın olmak hoşuma gider. Bu yüzden işte ben geceleri daha çok seviyorum.
Gecelerin zamanı daha sahici sanki. Yaşadığımı ancak geceleri anlayabiliyorum. Karanlık bütün rezilliği örtüyor. Eski binaları, yıkıntıları, çöpleri ve bütün çirkinlikleri saklıyor. Bir otobüs terminalindeyim diyelim. Yada istasyonda, vapur iskelesinde filan. Birlikte otobüs, vapur yada tren beklediğim insanları kendime daha yakın buluyorum. Geceleri insanların görünüşü bana daha sıcak, daha başka, daha güzel geliyor. Kendimle yüksek sesle konuşmak, bağıra çağıra şarkılar söylemek, deli, uçuk kaçık bir şey olmak bile geceleri bana daha olağan geliyor. Geceleri daha çok kendim olabiliyorum.
Geceleri gündüzlerden daha çok severim. Sabahtan akşama kadar insan ve araba kaynayan caddeler karanlık çökünce rahat bir nefes alır. Gündüzün telaşı bizi oradan oraya savurur. Evimizin bulunduğu sokaktaki tesbih ağaçlarının çiçek açtığını, borazan sarmaşıklarının bahçe duvarlarından aşağıya uzadığını, teneke kutulara ekilmiş fesleğenlerin çiçeklenmeye başladığını sokaklara karanlık çökerken, akşamları işten dönerken fark ederim.Gündüzün telaşı bütün güzellikleri bizden saklar. Kediler bile sokaklarda sadece gece olunca rahat rahat dolaşabilirler. Gece, siyah kadife bir örtü gibidir. Yumuşak, pürüzsüz ve kaygan. Gece güzel bir kadın gibidir. Güzel ve baştan çıkarıcı…Geceyi sevmek için daha binlerce nedenim var.
Geceleri böyle tutkuyla anlatan, sıcacık ve kendine yakın bulan başka birini hiç tanımadım. “Sen geceyi mi, yoksa gündüzü mü daha çok seversin ?” diye sorduğum kişiler genellikle bir tercih yapmanın uzağında durmayı seçerler. Yuvarlak ve çok beklediğiniz cümlelerle yanıt verirler. “Gecenin de gündüzün de kendine göre güzel yanları vardır.” türünde birkaç cümle söyleyip geçiştirirler. O tam anlamıyla gece yaşamayı seçen, yaşadığını duyumsayan birisiydi. Ben yaşamak için gündüzü, kendime eziyet etmek için geceyi beklerim. Keşke hiç gece olmasa, güneş dağların ardına kaçıp saklanmasa. Akşama doğru güneş biraz solgunlaşsın ama gece yerine yeniden serin bir sabah başlasın.
Çünkü gece hep çok uzun ve sıkıntılıdır. Gün içinde aklımdan uzak tutmayı başardığım her şey karanlığın içinden çıkıp koşarak gelir. Nefes almama bile fırsat tanımadan üzerime çullanır… Belleğimin uzaklarına attığım, gizlediğim , unutmaya çalıştığım binlerce konuda bana hesap sorar.. Karanlık insana kaçacak delik, gidecek yer bırakmaz. Evin, sokakların ve kentin en kuytularına köşelerine kadar sokulur. Yıldızlar solmaya başlamadan, sabah olmadan huzur bulamam.
Karanlık önce benim gözlerimi bağlar. Sonra da kollarım ve ayaklarımı. Beni çaresiz, yapayalnız ve kimsesiz bırakır. Bütün sokaklar tutulmuş, bütün yollar kapatılmış gibi hissederim. Korkularımı ve kaygılarımı çağırır. Gece, o sonsuz ve sınırsız karanlık canımı acıtır. Büyük bir iştahla acılarımı kanatır. Bütün şarkıları hüzün ve ayrılıklar üzerinedir. Üşürüm…
Bu şehre karanlık çökünce seni düşünürüm. Sen de benim kadar yalnızsın. Karanlıklarla kuşatılmış ve çaresizsin. Kendini teselli edecek nedenler bulamıyorsun. “Onun için geceleri sık sık ağladığını bile bilmiyor. Bilmediği daha iyi, o zaten sulu gözlü kadınları sevmezdi” diye düşünüyorsun. Sadece yarım şişe şarabın var. Seni sabaha çıkaracak sadece yarım şişe şarap. Küçük küçük yudumlarla içiyorsun. Yine gözlerin kan çanağı gibi kıpkırmızı ve başında kocaman bir ağrı var. Yine uykusuz, bitkin ve sarhoş yeni bir sabahı bekliyorsun.
Ben geceleri hiç bir zaman sevemedim. Dağları, denizleri, ormanları ve çölleri örten karanlık kimsesizliğimi saklayamaz. Her fırsatta gelir yüzüme vurur. Bir geceliğine bile olsa gözlerim kendiliğinden kapansın. Farkına bile varmadan derin bir uykuya dalayım isterim. Yatakta saatlerce dönüp durmadan, kalkıp defalarca sigara içmeden, uzandığım kanepede kendimden geçebilmeyi isterim. Uyuyabilmek için her yolu denedim. Koyunları saymak, bal karıştırılmış süt içmek, kitap okumak, ılık duş almak… Okuduğum yada başkalarından dinlediğim her şeyi… Hiç biri gece ve uyku ile beni barıştıramadı.
Bu gece ay var. Balkona çıktım. Ay ışığı sahildeki ağaçlardan başlayarak limanın ortasına kadar uzanan altın rengi bir yol olmuş. Dolunay ışıltılı ipliklerle çok güzel bir yaz gecesini kocaman denizin üzerine ilmek ilmek işliyor. Siyah dalgalara yağan pırıltıdan arta kalan sisli bir aydınlık şehrin üzerine düşüyor. Sokak lambalarıyla birlikte ay ışığı evlerin, sokakların, kale burçlarının siluetini kalın uçlu bir kalem gibi çiziyor. Gece ve ay sihirli elleriyle bu kenti, denizi ve geceyi eşsiz bir tablo gibi yeniden yaratıyor. Ben yine uykusuzum. Uykusuzluk gözlerime iğneler batırıyor.
Bütün bu güzelliğe rağmen ben yine uykusuz ve yorgunum. Uyumak istiyorum. Şimdi bir öğlen vakti düşlüyorum. Haziran ortasında sıcak bir öğle üzeri. Kestane bir kayık denizin ortasında hafif hafif oynaşıyor. Bir ayağım kenarından sarkıp denize uzanmış. Ben kayığı gölgeleyen kirli beyaz bir tentenin altında uyuyorum. Sahilde küçük bir kulübeye de razıyım. Dalga gelip çakıllarda yuvarlansın. Hiç susmasın yeter.
Deniz , kayık, dalga filan yok diyelim. Kocaman bir ovanın, ekinleri henüz biçilmemiş bir tarlanın ortasındayım. Dağlar uzaktan düş gibi belli belirsiz görünüyor. Yeni yeni olgunlaşan başaklar aşağıya doğru eğilmiş. Bu kocaman yeşil denizinin ortasında eğri büğrü bir ahlat ağacı var. Bütün tarlalar ve Haziran gelinciklerle kırmızıya boyanmış. Üzerimden küçük sürüler halinde üveyikler uçuyor. Tarla kuşlarının ve serçelerin sesleriyle, gelinciklerin kırmızısıyla iyice afyona dönüşen o öğle üzeri ben ahlat ağacının altında uyuyorum. Sokakta oyundan yorgun düşmüş bir çocuğun, akşam yemeğini bekleyemeden uykuya teslim olması, yenilmesi tadında huzurlu ve derin bir uykudayım.
Uykusuz gecelerin hepsi uzundur. Koyu karanlık ve gecenin ıssız saatleri bizi kendimizle hesaplaşmaya çağırır. “Bu gece gelmesem olmaz mı? Gel, bu gece de beni kendi halime bırak. Kanepenin üzerinde kıvrılıp yatayım.”diyemezsiniz. O ne halden, ne de sözden anlar. Birikmiş bütün pişmanlıklarımızı, yenilgilerimizi, kucağımıza bırakıp gider.
Gecenin ilerleyen saatlerinde seni düşünüyorum. Neden her şeyi yerle bir edip gittiğimi sana anlatmadım. Sen benim için her şey çok kolay oldu sanıyorsun. Sadece haklı olduğunu düşünmeni istedim. “Ben elimden geleni yaptım. O beni zaten sevmedi. Benim sevdiğimin onda biri kadar bile sevmedi.” diyebilmenin rahatlığını sana bıraktım. Sana hiçbir zaman tenime sindiğini, kanıma karıştığını söyleyemedim. Söylesem de o fırtınanın ortasında nasılsa beni anlamayacaktın. “Konuşulacak ne kaldı ki? Bitti işte. Buraya kadarmış.”diyebildim. Kestirip atmayı, en aceleci sonu yaratmayı, bir oldu bittinin kolaycılığına saklanmayı seçtim.
Ben güneşin altında yaşananların çiğ gerçekliğini karanlığın illüzyonlarına tercih ederim. Gece günah tadında, şehvet kıvamında bir şeydir. Karanlık saatler hırsızlara arkadaşlık eder. Katilleri ve fahişeleri, ihaneti ve cinneti gizler. Gece hain bir pusu, kör bir tuzaktır.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mevsim Türlüsü 2
Mevsim Türlüsü
Yitirilmiş Akıl Hükümsüzdür
Kel Başa Arap Saçı
Ben Daha Çok Napolyon'um
Aç Tokun Halinden Anlamaz
Grip, Televizyon ve Terlik
Ne Güzel Hiç Bir Şeyimiz Yoktu
Midyat
Poyraz,yağmur ve Sonbahar

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Başka Türlü Bir Şey
Canan
Aşkı Anlatmak Haksızlıktır
Zaman Sen Yalansın
Nisan"ın Şuçu
Bahar, Badem, Çocuk
Sonbaharı Hüznün Rekleri Boyar
Bir Fırtına Tuttu Bizi
Delikanlıyı Bozan Yazılar
Romantizm Delikanlıyı Bozar

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Tabanca [Öykü]
Saman Altından Aşk Yürürse [Öykü]
Rakı Şişesine Ejderha Olduk [Öykü]
Gökçeada 3 [Öykü]
Ben İşin Kitabını Yazmıştım [Öykü]
Sokarım Seni Şalvarıma Çıkarırım Tozpembe [Öykü]
Nataşa, Mavra ve Rakı [Öykü]
Öyle Pat Diye de Ölünmez ki [Öykü]
Güvercinli Yazı - 1 [Öykü]
Emekleye Emekleye Emekli [Öykü]


seyfullah ÇALIŞKAN kimdir?

Ben yazar falan değilim. Yazma eğilimli biriyim. Durumum henüz tedavi gerektirecek kadar kronik hale gelmedi. .

Etkilendiği Yazarlar:
Bilmiyorum,


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.