AKŞAMLAR ÇOCUKLARI BÜYÜTÜR
En güzel günlerim çocukluğumun tozlu sokak aralarında saklıdır. Bütün yoksul çocuklar gibi yaşadıklarımdan bin kat fazla özlem biriktirirdim. Pantolonlarım, gömleklerim, ayakkabılarım her gün biraz daha küçülürdü. Bahçedeki tahta kapının önüne geçip boyumu ölçerdim. Yazın başından beri iki parmak daha uzamış boyum. Yine de bütün ağaçlar, bütün duvarlar ve babam benden çok büyük. Çok ekmek yiyorum ama yine de büyüyemiyorum. Ah bir büyüsem, okulumu bitirsem, çalışmaya başlasam. O zaman köpeklerden korkmam. Çok güçlü olurum. Bünyamin Dayı’ların Karabaş’ın kafasının pekmezini akıtırım. Yanıma bile yaklaşamaz. Daha dün sabah bakkala giderken kovaladı beni. Alacağı olsun, defteri dürülecek nasılsa...
Büyüklerin çok parası olur. Benim de çok param olacak. O zaman canım istediği kadar gazoz içerim. Atladığım gibi Ramis’in Minibüsüne doğru Manisa’ya... Manisa bizim köye benzemez. Geçen yıl abimle Mesir’e gitmiştim. Her taraf sokak, her taraf ev, dükkan, araba dolu. Çocuklar hep kaybolurmuş. Abimin elini hiç bırakmadım. Canın köfte mi istedi? Yirmi tane lokanta yan yana. Kapılarına birer adam koymuşlar. Neredeyse yalvarıyorlar , gel bizde ye diye. Parkları var, salıncakları, kaydırakları var. Öyle çok sallandım ki midem bulandı. Ama bir daha nerede bulacağım. Yine de inmek istemedim. Sallandım, bulutlara gittim geldim, Abimin sabrı tükeninceye kadar.”Yeter artık: Hadi gel de gidelim,” deyinceye kadar.
Dere boyunda söğütler suya eğildiğinde, kavaklar göğü deldiğinde ben de büyüdüğümü anladım. Salıncaktan bulutlara uçtuğumdan beri kaç yıl geçti bilmiyorum. Kaç kez altın sarısına döndü üzümler? Kaç kez ova göz alabildiğince kar gibi pamuk açtı? Kaç pantolon eskittim, kaç çift kara lastik ? Kaç kez zeytinden düştüm? Hatırımda kalmadı. Saymayı unuttum belki de. Büyüdüğümü iki gün önce anladım. İlk kez konuşmaktan bu kadar çok korktum. İlk kez birinin yüzüne bakmaktan... Giysilerim fiyakalı olsun istedim. İlk kez bir sokak beni böyle yalvar yakar çağırıyordu. Gitmek istemediğim halde, ilk kez kendime söz geçiremiyorum. Şimdiye kadar umursamadığım yüzüme baktım aynada uzun uzun. Gözlerime, saçlarıma, ellerime baktım. Çok ama çok yakışıklı olmak istedim. Ve çok beğenilmek. İçimde hiç dinmeden deli bir yağmur yağıyor. Nedensiz yere ağlamak istiyorum. Çok sevdiğim karpuzun bile o eski tadı kalmadı. Geceler şimdi neden daha uzun? Anlayamıyorum.
Ben büyünce zengin olacaktım. Canımın çektiği kadar gazoz içecektim. Oysa şimdi canım gazoz içmek istemiyor. Okulun biteceği de yok. Birini bitiriyorsun diğeri başlıyor. Boyumu ölçmeyi de bıraktım. Aksekili’nin bahçesindeki şeftaliler huzura kavuştu. Eskisi gibi duvarın üstünden koparıp koparıp gömleğimin içine doldurmuyorum. “Gel şeftali al” diyorlar. Şeftali yemek istemiyorum. Yağmurdan sonra sokakta biriken sularda gezmeyi de... Bana bu kasaba , evim ve sokaklar artık dar geliyor. Hiçbir şeyin eski tadı, neşesi, rengi yok artık.
Büyümek istemiyorum. Gözlerinin içinde aklımı kaybetmeyi de. Saçımı elli defa ıslatıp ıslatıp taradım. İnadına kirpi dikeni gibi dimdik duruyorlar. Baksana... Ne kadar utansam da pantolonumun dizindeki yama sokaklara ben buradayım diye haykırmaya devam ediyor. Seni sevmek istemiyorum. Nasıl ittiysen, tut elimden kurtar beni. Çıkar beni bu sevdanın içinden. Yolumu kaybettim. Sevmek kim? Çocuk bakışlarım duruyor gözlerimde. Senin yüzünden sokaktaki oyunlara karışamaz oldum. Daha çok erken. Büyütme beni olur mu?
Seninle konuşmak istiyorum. Ah bir gelsen... Akşama doğru Tahir’in bakkalına gel. İki sakız bahanen olsun. Söyleyeceklerimi aklıma yazdım. İğde ağacının altında seni bekleyeceğim. Bakkala gelemiyorsan, Horoz Mehmet’in evinin arkasına gel. Dere kenarına... İki kesik ıslık çalarım. Sakın unutma. İki ıslık, sen ve ben. Sazlar salınır rüzgarla akşama bakarak. Senin için çocukluğumu kurban ettim. Konuşmak için akşama doğru...
Kan ter içinde gelen sen miydin? Sözlerim mi eridi kar gibi? Pehlivan Dayı’nın bahçe duvarında iki kumru ötüyordu. Eğer ayaklarının izi olmasaydı bir rüya gördüm sanacaktım. Sen akşam oldun. Dereden kırmızılar aktı içime. Dere, akşam, kırmızı ve kumru; hepsi sendin. Geldin... Elimde değildi büyüdüm. Zengin olamadım, büyük adam olamadım. Bütün düşlerimi attım. Yerine seni koydum. Soma Treni yolcularını döküyordu istasyona. Makasçı Niyazi Son düdüğünü çaldı. Sen gittin. Çocukluğum bakakaldı ardından ağlayarak...
Güller Beni Anlar
Eylül 2001 Seyfullah