Yalnızca hava, ışık ve arkadaşın varsa hiç üzülme. -Goethe |
|
||||||||||
|
Yavaş yavaş yaşlandığımı biliyorum ama bende herkes kadar sakız çiğneyebilirim örneğin… Denizde taş sektirebilirim yada ne bileyim çimenlere uzanıp bulutları kuzulara, atlara benzetebilirim. Belki blodimeri içemem ama taze bir bahar akşamının sakinliğinde tenha sokaklarda keyifle ıslık çalarak yürüyebilirim. Yamaç paraşütü ile uçmayı, bangi camping yapmayı aklımın ucundan bile geçirmem. Böyle akıllar ziyan şeyler gençlere kalsın, tamam… Elmayı kabuğunu soymadan kırmızı teninden dişleyebilir, yeşil erik çekirdeğini dişlerimin arasında gezdirirken mayhoşluğunun tadını çıkarabilirim. Hacı Ragıp’ın bahçe duvarından kocaman ağacın dallarının yarısı sokağa sarkardı. O her zaman evin alt katındaki küçücük odada yaşar, pencerenin demir parmaklığı arasından sürekli sokağı gözetlerdi. Dünya ile fazla derdi yoktu. Ama çocuklar eriğin dallarına uzanmayacaktı. Onun tabiriyle “ sokağın piçleri.” Hiç rahat durmazlar dı ki… Duvara yaklaşan, eriğe uzanan çocuklara ağız dolusu küfür edip sokağa fırlar bastonunun çocukların arkasından savururdu. “Hacı niye sövüyorsun el kadar çocuklara. Bak yine abdest namaz uçtu gitti.”derdi komşuları ama Hacı Ragıp hiç tınlamazdı. İnat ya çocuklar, Hacı Ragıp camiye gittiğinde mutlaka ağacın dallarına yapışıp, uzandıkları yere kadar bütün erikleri yolarlardı. Camiden dönen Hacı, ağacın yere dökülmüş yapraklarına bakar, ağlamaklı bir yüzle eriği yolan çocuklara en ağzı açılmamış küfürlerle söverdi. Çocukların bazılarını erikleri yolarken gördüğünde köyün en uzak mahallesinde bile olsa anne ve babalarına şikâyet ederdi. Hiç erinmez, bağıra çağıra kapılarına kadar gidip onların ne biçim anneler, babalar olduğunu bütün komşular duyacak şekilde yüzlerine haykırırdı. -Vallahi ben koparmadım baba. Sokaktaki diğer çocuklar erikleri yolup kaçtılar. Ne olursun vurma babacığım. Onlar kaçtılar Hacı suçu benim üzerime atıyor. Elini ayağını öpeyim baba, ne olursun vurma… Vallahi ben evin yanına bile yaklaşmadım. İnanmazsan. git Şerafettin’e sor.” -İki erik için çocuğumu öldüreceksin. Uyma şu çatlak Hacı’ya Osman Dayı… Bırak sabiyi… Eski balık pazarı şimdi önemli bir alış veriş merkezi olmuş. İçinde dükkânlar, kafeler, kitapçılar bile var. Kış ortasında İzmir’i güzel bir güneş okşuyor. O gün Sıdıka ile ben Konak iskelesi manzaralı bir yer seçip oturmuş, çaylarımızı içerek laflıyoruz. Günlerden Pazar olduğu sokakların halinden belli. Her taraf çarşı iznine çıkmış asker kaynıyor. Sıdıka, eski günlerin sayfalarını aralamış, benim olmadığım zamanları anlatıyor. Cihanla Çeşme Altında bir bara gitmişler. Orada birlikte blodiymeri içmişler. İçin be anam, için be cancazım. Afiyet şeker olsun da bana niye anlattığını bir türlü anlayamıyorum. Sırf ilgileniyormuş gibi görünmek için “Neymiş ki blodiymeri, nasıl bir şey yani?”diyorum. Kanlı meri demekmiş. Domates suyu ve votka yada cini karıştırıyorlarmış. Böyle şeyleri imkânı yok aklımda tutamam. Ben öyle abudik gubudik şeyler içer miyim? Benzin içerim daha iyi. En azından ne mok olduğunu biliyorum. Arkadaşın deposundan benimkine sifon yapayım derken istemeden de olsa tadına bakmıştım çünkü. Bu kız her yediği haltı böyle yağlandıra ballandıra anlatmayı sever. Ben de sadece makara olsun diye ona sorular sorup konuyu iyice deşerimdim. Bizimki gönül ilişkisi değil can sıkıntı… Saçma sapan ve birbiriyle ilgisiz birkaç yüz cümleyi sabırla dinlemek sonuçta insanı öldürmezdi. Sonuçta elimin altında ondan daha iyisi de yoktu. Eve gidip televizyon karşısında pineklemektense onunla Kuşadası’na doğru uzanmak daha iyiydi. Sıdıka’nın kardeşi yamaç paraşütüne merak sarmış. Geçen yaz Fethiye ‘de uçmuş. “Kızlara hava basmak, ilgi çekmek içindir.” falan dedim. “Uçmayı çok sever.” deyip işin içinden çıktı. Sanki daha önce hiç uçmuş mu? Ne gezer? Dün bir bu gün iki… Abartmamayı nasıl da seviyoruz. Gençler zaten pul koleksiyonu yapmayı pek hobi olarak seçmezler. Ya suyun dibine inecekler yada havada kuş gibi uçacaklar. Her zaman biraz risk, biraz heyecan gereklidir. Bunun adına da adrenalin tutkusu diyorlar. İsteyen uçsun, dileyen dalsın. Ben ayağım yerden kesilmesin isterim. Ömür dediğin su gibi akıp gidiyor. Birkaç yıl fazla yaşamak, biraz daha tadını çıkarmak isterim. Sıdıka matematik olimpiyatları takımının bir üyesi değildir ama iyi kızdır. Fazla nazlı, kaprisli de değildir. Sadece abartılı ve gereksizdir. Bütün erkekler ona aşık olduğu halde neden hiç birinin kendisiyle evlenmek istemediği onun en büyük muammasıdır. Bu sorunun yanıtını bulduğu gün onun için yaşam çok daha anlaşılır bir hale gelecektir. Sıdıka ile o Pazar günün nasıl bittiğini elbette sizlere anlatmayacağım.. Fazla merak sadece kediyi değil okuyucuyu da öldürebilir. Seyfullah Blody Mary http://www.gecekusu.com/Icki/displayDrink.asp?id=155
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |