|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
541
|
|
|
|
Koşar adım ilerliyordum en sonunda durmam gereken bir yerde duramadım ve ne olduğunu anlamadan kendimi kayanın ucuna asılmış kemente sarılmış olarak buldum. Çocuklar bağrışıyordu ama onları göremiyordum. Yardım edin, buradayım, diye cevap verdim onlara. |
|
542
|
|
|
|
Bir de Zile’den adam çıkmaz derler. Yılanı Zileliyle aynı çuvala koymuş, yılan, “imdat Zileli!” diye bağırmış, diye fıkralar üretirler. Onlar gelsinler de adam görsünler!
İyi çocuktu Nazmi.
Adam olduktan sonra da “iyi” kalmıştı.
Helal olsun ona! |
|
543
|
|
|
|
Bir yaşanmamışlığın sancıları... |
|
544
|
|
|
|
Öyle kara, kuru Romanlardan göremezdiniz orada. Hemen hemen hepsi sarı saçlı, mavi gözlü; sanırdınız ki, Kuzey Avrupa’dan göç etmiş Finli. Ömür abla ise onların içinde en mavi gözlüsü, en sarı saçlısı…
|
|
545
|
|
|
|
her yanışında şu sigara, bu çakmağın tadı başka. Garipler dünyası ışıkla tanıştığında, o ağlanası hüzün, gür bir şelalenin yüzü göz yaşıyla boğulup akar. Nehirler bu hüznü taşır sırtlarında soru sormaksızın; sorgusuzca. Ben severim onları bağışlanan değe |
|
546
|
|
|
|
Bu yazıyı annemin evinde hala asılı duran ve anneanneme ait olan taş aynaın hatırasına yazmıştım bir zamanlar... |
|
547
|
|
|
|
Babam, elinde benim tasdiknamem ile ablamın Eskişehir Doğumevi Hastanesi’ne tayin olunduğuna dair bir yazıyla, Ankara’dan doğruca Seyitgazi’ye gelmişti. |
|
548
|
|
|
|
sıradan bir gün değil…
Bir kabusun ortasından başlıyorum, içim biraz uyku istiyor, aleni sevişmek az biraz da…
Yine geçici sahiciliklerin dokunuşlarıyla evcilleştiriyorum kendimi, masalım her geçen gün daha da kalabalıklaşıyor ama gözüm hiç birini ısırmıyor…
Keyifsiz bir yağmur düşüyor toprağın çıplak göğsüne, ardında getirdiği karanlığın içine sızıyorum, şarap ikram ediyor bana
kırmızı…
Bu daha arzulanır kılıyor her şeyi, sessizim ve tehlike sınırındayım.
İçime bakıyor,
elimi yakaladı, yine yakalandım…
Yakalandığım zamanlarda hep dağılıyorum, şarkılara karışan aşkın intihar sesleri, depresif soluklu sevişme sahnelerime eşlik ediyor. Bu boktan dünyanın acıya, sevişmeye, intihara meraklı çocuklarından biri oluyorum, boyumdan büyük yaşadıklarım, seviyorum, ölüyorum, sevgilinin dudaklarında kesiyorum bileklerimi...
Ne çokum-ne de yok…
Sahi sanılan yanılgılar için belki ben bir kaç saniyelik baş dönmesiyim... |
|
549
|
|
|
|
yazı ırak savaşından epey sonra yazılmıştır. tamamen kurgudur... umarım beğenirsiniz |
|
550
|
|
|
|
Radyoda eskilerden bir şarkı, neden bilmem hep sen geliyorsun aklıma bu ezgileri duyunca. |
|
551
|
|
|
|
Orta boylu, kara kaşlı, kara gözlüydü, kravatını gevşetmişti, yaz tatili yakındı çünkü, gömleğinin yarısı pantolonundan taşmış sarkıyordu. Saatlerdir beklediği liseli sevgilisini görünce heyecanlandı.
Havuzlu kahvede oturduğu masadan doğruldu, ayağa kalk |
|
552
|
|
|
|
İhanet,ayrılık ve sonrası... |
|
553
|
|
|
|
Dikkat edin dostlar, melekler her zaman korumayabilir, her zaman zevk almak için dünyaya geldiğinizi ve bunun için yaşadığımızı düşünmeyin… |
|
554
|
|
|
|
Satış temsilcisi olarak çalıştığım ithal kömür satan firmayı temsilen, geçen yılın haziranında, iç anadoluya dört gün süren bir yolculuk yapmıştım. |
|
555
|
|
|
|
Anneler, ablalar kapı önlerinde yemek hazırlığı telaşında. İçinde sebzelerle dolu plastik leğeni, bıçağı alan kendini serin yere atmış, harıl harıl hem konuşup hem sebze ayıklıyor. |
|
556
|
|
|
|
Delilikle dehânın arasında ince bir çizgi vardır, derler. Mahallemizden onun dehâsına kafa yoranlar çıktıysa da, kimse ona deli demedi.
Ömrü boyuca mutluydu da, zayıf kalbi onu yarı yolda bıraktığında da mutlu muydu, bilmiyorum. Bir şey biliyorum: YAŞADI. Çokları bunun anlamını bilmezler. |
|
557
|
|
|
|
Ah otogar insanları sizler başlı başına yazılacak bir konusunuz. Yabancılaşmanın, ürkek vedaların, sıcak karşılamaların kesiştiği yer. Her zaman hüzünlü gelmiştir bir yerden ayrılmak bana. |
|
558
|
|
|
|
Ahmet'in iş bulamayıp aç kaldığı günler olurdu. Yanıma gelirdi iş var mı diye |
|
559
|
|
|
|
Lezzetli melodilerin göz kararı bekleyişlerine inat olacaktı gözyaşları, biliyordu. /
|
|
560
|
|
|
|
Dayanma gücüm kalmamıştı. Çişimi salıvermek üzereydim. Tam da önünden geçtiğim bir karanlık apartmanın kapısının açık olduğunu görüp, girdim. Az sonra apartmanın dış kapısının altından dışarıya doğru bir suşeridi uzanıp akmaya başladı. Suşeridi kıvrıla kıvrıla kaldırıma uzandı, oradan da caddeye indi… |
|
|
|