• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
281
|
|
|
|
Tüm sevdiklerime sevgilerimle... |
|
282
|
|
|
|
Bir de; inceden bir yağmur düşüyor mangalın üstüne. Hani, senin o çok iyi bildiğin ve çok sevdiğin çisi türünden Ankara yağmuru var ya...
|
|
283
|
|
|
|
Kardeşime attığım iftira sonucu ölümüne sebep olalı yirmi yedi yıl geçti... |
|
284
|
|
|
|
Yoğun bakımda geçen üç günüm önemliydi tabi ki;
ancak tedavim sırasında çıkan omzumu fark ettiren
o deli ağrı ve sonrası, beni daha çok yordu.
Acil serviste üç saat uğraşılmasına rağmen;
yerine bir türlü gitmeyen omzum, narkoz altında istemeye istemeye elli senelik kuytusuna oturtuldu. |
|
285
|
|
|
|
LEYLA'NIN YAŞAMINDA BİR ARKADAŞ GİBİ GÖRDÜĞÜ MOR KOYUNUN VE BABASI REŞAT AĞANIN ÖYKÜSÜ KONU EDİLMEKTEDİR. |
|
286
|
|
|
|
Bir çocuk geçiyor penceremin önünden. Baktığım gözlerinde sen oluyorsun bir kez daha, bir kez daha. Biliyor musun, her gün onlarca çocuk geçer penceremin önünden. Onlarca çocuk durur oynar her gün penceremin dibinde. Onlarca çocuk geçer, oynar onlarca çocuk, onlarca sen yüzlerinde. |
|
287
|
|
|
|
Daha birkaç ay önce, henüz ortadan kaybolmamışken bir şiir yazmıştım onunla ilgili. Sanırım bir buçuk ay filan ortalarda gözükmemişti. Kendini sakınmayan tavrıyla sarfettiği politik içerikli sözleriyle, ciddi görünüşüyle, sessiz ve efendi duruşuyla dikkatimi çekiyordu. |
|
288
|
|
|
|
Bir sabah işe gitmek üzere çıktım evden ve gözgöze geldim kapının önünde postacıyla bir mektup uzattı hasretimi azad ettim o an beyaz zarfın şahitliğinde.Titriyordu ellerim;üstünde adını görünce tuzlu damlalar yakmaya başlamıştı yanaklarımı ve süzüldü zarfın üstüne,heyecanla hemen açtım zarfı.Nasıl da bilmişti gözyaşlarım düşeceği yeri çünkü ölüm gelmişti bir mektupla,heyecanla açtığım kendi mezarımdı oysa. |
|
289
|
|
|
|
Kitap bulmak kolay değildi. Tatil zamanı yaklaştıkça kitap kaynakları araştırır, hatta bulduğum kitapları okumaz, stoklardım. |
|
290
|
|
|
|
Tramvatik olaylardan sonra yaşanan ilahi aydınlanma konulu hikâyelere alternatif, simetrik-ters bir versiyon |
|
291
|
|
|
|
Bir poyraz eser ki el ayak şişer, bir kar yağar ki diz boyu.Evimiz aşağı mahallede. İçi yırtık, yıpranmış kitaplarla dolu, örgü çantalarımız omuzumuzda, ayaklarımızda soğukkuyular okula gideriz. |
|
292
|
|
|
|
Bohçacı adam heladan çıktıktan sonra gider gitmez aşağıya koşturup misketlerimi toplayacaktım. Ne var ki, helâdaki bir türlü çıkmak bilmemekteydi. Bekle babam bekle!
|
|
293
|
|
|
|
-Öğretmenim, ben koymuştum o ölü fareyi müdire hanımın koltuğuna, dedi Nihal |
|
294
|
|
|
|
trene binmek, geride bırakılan şehir, gidilen şehir, üzerine bir yazı. |
|
295
|
|
|
|
Haziran sonu. Gece karanlığında otobüs hızla yol alıyor. Otobüste hiç uyuyamam. Yolculuk ne kadar sürerse sürsün ara sıra uyuklarım |
|
296
|
|
|
|
İş saatlerimin dışındaki vaktimin tamamını Nuri ile geçiriyordum. Kendisine bir elektronik solo gitar ile elli ‘watt’lık bir amfi almıştı. En büyük hayali bir orkestra kurmaktı. Kambersiz düğün olmayacağına göre, orkestrasında benim de bir yerim vardı elbette. Ben, orkestranın bas gitaristi olacaktım. Başlangıçta, bas gitarın ne menem bir şey olduğunu bile bilmiyordum. Bir takım bas gitar ritm kalıpları öğrendikçe, kendimi ‘bas gitarist’ sanmaya da başlamıştım. |
|
297
|
|
|
|
Dışarıda yağmur vardı ve damlalar camları usulca çizmeye başlamıştı. Büyükannem, dedemin kahveyi bitirdikten sonra bir kaç yudum aldığı suyu, avucunun içinde kristal bir kalbi taşır gibi getiriyordu. |
|
298
|
|
|
|
üzerimizden iki yıl geçti... |
|
299
|
|
300
|
|
|
|
Yenişehir, Ankara’nın bir zamanlar en gözde semtlerinden biriydi. Çocukluğumun uzun bir bölümü o semtte geçti. Oturduğumuz ev bahçe içinde iki katlı bir evdi. Çevredeki bütün evler bahçe içinde, iki veya üç katlı, farklı görünüşlere sahipti.Sıcacık komşuluk ilişkilerinin yaşandığı mahallemiz, sokaktan geçen simitçi, yoğurtçu,sütçü ve at arabalarıyla meyva´- sebze satanlarla bütün gün şenlikli olurdu. Yorgun bir akşam inip, perdeler sıkısıkı örtüldükten, kapılar kapanıp el ayak çekildikten sonra bile sesler bir süre daha, boza, sahlep, helva satıcılarıyla devam eder daha sonra devriyeye çıkan bekçilerin düdük sesleri geceyi bölerdi. |
|