• İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik |
161
|
|
|
|
Hiç olmadığım kadar kötüyüm…
Beynimdeki ve yüreğimdeki bütün yüzlerin bir ölünün yüzüne dönüşmesi ve o ölüyü bu kadar özlüyor, “onu” özlemek eylemini de bu kadar garipsiyor olmam kaldırabileceğim bir durum değil sanırım. Yılların yorgunluğu bir gecede üstüme çökerken benim aslında ona ne kadar âşık olduğum söyleniyor çevremde. Ona olan aşkım yüzünden sararıp solmuşum o gittikten sonra. Ne kadar vefalı bir eşmişim!
|
|
162
|
|
|
|
Allah herşeyin hayırlısını ihsan etsin bizlere ve cümleye İnşallah.
Zararın neresinden dönülse kardır.Atasözü de her Atasözü gibi çok doğrudur.Ya Allah ya kısmet. |
|
163
|
|
|
|
Karşıma oturdun,ellerini çenene yaslayıp en güzel rüyanı uzaktan izler gibi gözlerime bakıyordun,on beş gün kaldı diyordun son on beş gün düğünümüze.Dakikalarca gözlerini ayırmadan,elinden tutulup parka oyun oynamaya götürülmüş çocuk edasında kayboldun yüzümün bahçelerinde.Elini uzatıp sıkıca tuttuğun bileğimden ansızın sarsıp 'yoksa beni dinlemiyor musun sen? ' deyince irkildim. |
|
164
|
|
|
|
Unutmuş görünüyordu geçen günlerin sayısını.Ama şimdi merak ediyordu geçen günlerin ne kadar olduğunu.Saymaya başladı:Cumartesiden Cumartesiye sekiz,yedi daha on beş,beş daha yirmi.Evet tam yirmi gün,koca yirmi gün...
|
|
165
|
|
|
|
Güzel ve sıradan bir hayatı vardı. Ne var ki bı sıradan kelimesi ruhuna minik minik iğneler saplıyordu sanki .. |
|
166
|
|
|
|
düşünen adam ve düşünen heykel göz göze gelir ve başlar her şey. |
|
167
|
|
|
|
İçime kök salmış bir ağacın büyüdüğünü hissetmek gibi bana olanlar... Derinimden dayanılmaz bir sızı dalga dalga dışıma çıkmaya çalışıyor. Yutkunamadığım nefesimin toprak kokusunda boğulacağımı düşünüyorum. Kilitliyorum kapımı ve anahtarı gömüyorum sessizliğime. Bekliyorum. Olacakları bekliyorum... Bir adım ötemde ışık. Gözlerim kamaşıyor, kör oluyorum. Sadece bekleyişi hissederek yaşıyorum, yaşıyorum... İçimde bir ağaç büyüyor, hissediyorum... |
|
168
|
|
|
|
Ne olmuştu da bu sevimli aile parçalanmıştı. Gözü balkon duvarındaki Monet resmine takıldı. Evin her köşesine birlikte karar vermişler, en küçük eşyayı birlikte almışlar, birlikte döşemişlerdi. Aynı şeylerden keyif alıyorlar, aynı renkleri seviyorlar, hatta Deniz’in ismini vermek için konuşurken ikisinin de ağzından Deniz ismi aynı anda çıkmıştı. Ural ruh ikizim derdi Leyla’ya. Gülümsedi biran “Neredesin ruhum?” Sanki el dokunuşlarını saçlarında hissetti! |
|
169
|
|
|
|
Yaşam Sevincinin Hiç Bitmediği, Sevginin Her Zaman Varolduğu Bir Dünya İçin |
|
170
|
|
|
|
Bar, hafif loş ve soğuk. İlkbaharın başındayız. Yüzün menekşe kadar mor. Balerin oldun, içimin gürültülü parkında. Eteğinde, asi çocuklar eğlenip durdu. Döndüler seninle… |
|
171
|
|
|
|
Hayat, bazen çok acımasızdır ve gerçek masallar (hiçbir zaman) mutlu bitmez. |
|
172
|
|
|
|
Es geçtiğimiz insanlar anısına. |
|
173
|
|
|
|
Bitmek bir bilmeyen bir düşmanlıkla bakıyorlardı birbirlerine, uzun zaman olmuştu görüşmeyeli… İçlerinde birikmiş sözcüklerin en keskin olanlarını seçmeleri bundan. Şaşırtmasın sakın bu sizi. Bir geçmişi olan her ilişki de olabilecek şeyler bunlar. |
|
174
|
|
|
|
sevgiler gününü yalnız mı geçirdiniz. şunu bilin ki bu konuda yalnız değilsiniz.
bakın bu öyküde size.
yani yalnızlara, |
|
175
|
|
|
|
“Göreceksin Tinhu. Tüm varlığınla kaderin pençesinde kıvrandığında göreceksin. Yazgınla beraber yürüdüğünü öğreneceksin. Sen zindanda yaşamakta diretsen de o, beyninde tutsak olmayı kabul etmeyecek. Kanınla beraber bedeninin her yanına yayılacak. Ciğerlerin, beni alteden kolların ve tüm uzuvların çürüyecek. Bir an gelecek ve o çok güvendiğin zekanın sana faydası dokunmayacak. Zehir kusarak...” Devam edemiyordu. Son nefesini vermek üzereydi sanki. Tinhu iyice meraklanmıştı. Cümlenin devamını duymak için sabırsızlandığı her halinden belliydi. Haberci, Tinhu'nun sormasına fırsat bırakmadan tamamladı sözünü. “... Zehir kusarak yeni bir ölümü bekliyor olacaksın. Ve unutma ki Güç Dağı yalnızca her adımda ölebilenlere geçit verir!” |
|
176
|
|
|
|
Sende bulduğum herşey benimle birlikte yaşlanıyor sensiz. |
|
177
|
|
|
|
Üç Numaralı odada balını yapmaya çalışan arı gibi çalışıyordu genç kadın. Ceyda diyorlardı ona. Henüz yirmi yaşlarındaydı. Servi boylu, ince belli, uzun kumral saçlı, ela gözlü bir afet. Kaşları yay, kirpikleri sanki bir ok. O servi boylu vücuttaki ince belin altında dolgun bir kalça, üstünde ise diri ve yüklü gösler vardı. Beyaüz ve pürüzsüz teninin üstüne giydiği, yarı ipekli siyah iç takımı çok kışkırtıcı bir hale sokuyordu. Oysa, aynı kadın giyinik olduğunda ise masum bir güzelliğe bürünüyordu. |
|
178
|
|
|
|
...Sütsüz acı kahve gibi... |
|
179
|
|
|
|
Kadın bağdaş kurup oturuyordu. Yaklaştıkça onun dadesi olmadığını fark etti.Bu onun için büyük bir hüsrandı. Ter içinde kalmıştı. Dadesinin ona ördüğü işliği giymek için geri dönüp giderken kadın seslendi arkasından
|
|
180
|
|
|
|
Annesinin ölümünden kendisini suçlu tutmuş, hırsla azimle çalışarak onun için doktor olmuş ama kendisini beğenmekten ve etrafındakileri küçümsemekten kendisini alamayan kızın hikayesi.. |
|