..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Kerem Yüce




19 Eylül 2008
Bir Hayallik Boşluk Yok  
Kerem Yüce
Karşıma oturdun,ellerini çenene yaslayıp en güzel rüyanı uzaktan izler gibi gözlerime bakıyordun,on beş gün kaldı diyordun son on beş gün düğünümüze.Dakikalarca gözlerini ayırmadan,elinden tutulup parka oyun oynamaya götürülmüş çocuk edasında kayboldun yüzümün bahçelerinde.Elini uzatıp sıkıca tuttuğun bileğimden ansızın sarsıp 'yoksa beni dinlemiyor musun sen? ' deyince irkildim.


:BDJI:
Karşıma oturdun,ellerini çenene yaslayıp en güzel rüyanı uzaktan izler gibi gözlerime bakıyordun,on beş gün kaldı diyordun son on beş gün düğünümüze.Dakikalarca gözlerini ayırmadan,elinden tutulup parka oyun oynamaya götürülmüş çocuk edasında kayboldun yüzümün bahçelerinde.Elini uzatıp sıkıca tuttuğun bileğimden ansızın sarsıp 'yoksa beni dinlemiyor musun sen? ' deyince irkildim.Hafif bir tebessümle kanat çırptım yüreğinde.Az önce sıkıca kavradığın bileğimden çözülen elin akmaya başladı parmaklarımın üstüne.Seni izliyordum; tüm parmaklarımı ilk defa farketmiş gibi adımlayıp bir tanesinin üstünde bayrak dikmeye hazırlanan bir keşifçi gibi duruşunu ve yüzünü yüzüme yansıtışını seyrediyordum.Bir kaç cümle daha düştü dudaklarından:'Bu parmağına takmanı istiyorum yüzüğü çünkü bu parmak bağlamıştı bizi birbirimize.'Yeniden başlıyordu o düşsel hikaye,uyumaya hazır bir bebeğe okunan masallar gibi en başından.Bir pazar akşamı Kadıköyün sarı dolmuşları.Benden bir durak önce binmiştin.Nasıl da yorgundum,bir daha alışverişe gitmek mi tövbe diyordum.Bütün dolmuşlar dolu dolu geliyor,her gördüğüm tıka basa dolmuş beni biraz daha sinirlendiriyordu ve senin içinde olduğundolmuş durdu hemen önümde.O da doluydu,içimden şoföre'Sanki boş yer var,kucak kucağa mı gideceğiz,ne vurdumduymaz insanlar var' diye geçirirken dolmuştan biri indi,utandım içimden geçenlerden.Yanına oturdum,elimdeki poşetleri sıkıştırmak için çabalarken elini uzatıp yardım ettin.Teşekkür edip ufak bir tebessümle minnettarlığımı gösterirken kalbine aktı gözlerim.Utanmıştım; içimden türlü türlü hayaller geçerken'Saçmalama,bu kadar hayal varken bir hayale daha yerin yok' diyen içimdeki sesin barikatına takılmıştım.Oysa biliyordum ben gibi herkes içindeki sesin muhalifiydi ve insan ömrü boyunca gönlündeki iktidara sahip olmak isteyen,özgürlüğü esaret altına alınmış bir köle gibiydi.Çok az kalmıştı inmeme ve içimdeki o ses beni yine mağlup etmeye yaklaşmıştı.Şoföre ineceğimi söyledim ve ani bir hareketle durağa yanaştı.O sırada utangaç,sıkılgan halimi farketmiş olmalısın ki'Hanımefendi siz inin ben size poşetlerinizi uzatırım' diyen sesin darbe yaptı yüreğime.Demek ki ben utancımdan yüzümü çevirip sana bakamazken sen beni izlemiştin.İçimdeki sese nazire yapar gibi daha da keyiflendim.Dolmuş durağa yanaştı,kapı açıldı.Yüzümü sana dönerken gözlerine bakmaya korkan o köle içindeki sese muhalefet etmek,direnmek için'Haydi ne olacak? Sanki bir daha göreceksin,altı üstü bir hayal' diyordu.Bakamadım,bir hayallik bile boş yer kalmamıştı yüreğimde ama o anda anladım ki gözlerim düştü cennetine.Poşetleri bana uzattığında titreyen ellerim bana ait o poşetleri tutmakta güçlük çekiyordu ve ellerimizin arasına sıkışan o poşet...Ben çekiyordum,parmağına dolanan o poşet inatla bırakmıyordu ve şoförün'Haydi abla her durakta bu kadar beklersek' deyişi seninse şoföre dönüp'İşinize gelince tıngır mıngır kağnı gibi gidişiniz gelmeyince insanları yermek,azarlamak için kabaca tabirleriniz,birde dikiz aynasının yanına müşteri velinimetimizdir diye yazılar iliştirmeniz.Gerçekten siz neredesiniz,siz kimsiniz,bu arabayı kullanan bir şoför mü yoksa evine ekmek götürmek için çabalayan bir baba mı? Siz kimlerdensiniz,bizim gibi ekmek derdine düşenlerden mi yoksa içindeki iktidara karşı mağlubiyeti kabul etmiş muhaliflerden mi? 'Aralarında sohbet eden tüm yolcular susmuş,şoför utancından kızarmıştı.Sense hiçbir şey olmamış gibi o durakta benimle inerken'Neyse kaptan hayırlı işler' deyip şoförü daha da utandırmıştın.Şoförse utangaçlığının altında ezilmekten kurtulmak için son bir gayretle'Abi kusura bakma,malum sabahtan akşama direksiyon sallıyoruz,trafikte bir yandan,ara sıra böyle kaybediyoruz insanlığımızı' demişti.Gerçekten insanlık kaybedilir miydi yoksa bu insanın içindeki sese karşı köleliği kabul edişinin göstergesi miydi? Arkadan yükselen korna sesleriyle dolmuş bir anda hızlanıp gitti.Yüzüne bakamıyordum,yasak bir cennete düşüp kaybolmaktan,içimdeki sesin'Bir hayallik boşluk yok' deyişinin haklı çıkacağından korkuyordum.Parmağını poşetten kurtardıktan sonra poşeti bana uzatışın,gözlerimi gözkapaklarımın altına gizlerken'Ne diyeceğim şimdi,teşekkür etsem çok az,gülümseyip olayı yorumlasam gözlerinin cennetine esir düşeceğim korkusu...O sese daha güçlü muhalif olmalıydım.Başımı kaldırdım ve savaşmaya hazır bir şövalye edasıyla düştüm gözlerinin cennetine.Gördüm ki içimdeki sesin korkutucu bir oyunuydu bu,kandırıp yanıltmaya çalışmıştı beni.Ah nasıl düşünemedim savaş olur muydu hiç cennette? Çok özür dilerim beyefendi,benim yüzümden burada inmek zorunda kaldınız dememle'Hayır zatenburada inecektim' demen bir olmuştu.
'Bu parmağına takmanı istiyorum yüzüğü çünkü bu parmak bağlamıştı bizi birbirimize' derken haylaz bir çocuk edasıyla gülümsüyor ve ellerimin üstünü cimdikliyordun.'Yalan söyledin,orada inmeyecektin bunu biliyordum ama korkusuzca kaybolmak istedim cennetinde.Çünkü durağa çok kısa bir mesafe kala ineceğimi söyledim,söylemesem zaten senin onu söylemeye vaktin kalmayacak o durakta inemeyecektin,öyle değil mi? 'Haklıydı; bu sefer sıra benim o düşsel hikayemdeydi.Ellerini çenesine yaslamış gözlerimdeki bahçede kaybolurken bense kanat çırpıyordum onun yüreğinde.Üniversiteden yeni mezun olmuş hayat denilen boşluğun bir yanına tutunabilme çabasıyla mülakata çağırıldığım iş başvurusundan dönüyordum.Vaktim epeyce olduğundan Kadıköy'e yürüyüp iskeleden denizi ve martıları izleyip üstümdeki stresi hafifletmeye ve bu yürüyüşte mülakatın değerlendirmesini yapmaya karar vermiştim.Bir süre dalgın dalgın yürüdükten sonra önüme gelen ilk trafik lambalarının önünde durup yeşil ışığın yanmasını bekledim.Yeşil ışık yandığında yola henüz adımımı atmıştım ki sarı bir dolmuş ışığa aldırmadan geçmiş ve korkuyla irkilmeme sebep olmuştu.Başımı kaldırıp tekrar ışığa bakmıştım,yeşil yanıyordu doğru görmüştüm fakat insanların hayata kızgınlıklarını hayattan çıkarmak yerine neden diğer insanları yok sayıp kızgınlıklarını insanlara yüklemeye çalıştıklarına hala anlam verememiştim.Yolun karşısına geçtim,tam olarak nerede olduğumu anlamak için tabelaları incelerken dolmuş durağına takıldı gözlerim.Birden içinde bulunduğum arayış sona ermiş durakta gördüğüm kanat çırpamayacak kadar yorgun duran o meleğe takılmıştı gözlerim.O melek sendin,birşeyler yapmalıydım,yanına gelip bir iki kelime birşeyler söylesem her önüne gelene laf atan,kendini beğenmiş insanlar konumuna düşecektim ama birşeyler yapmalıydım.Bir meleğin sesinin kulaklarımdan yüreğime doğru inişini ve o inişte ruhumdaki derinliği daha da fazla hissetmeliydim.Elimdeki en büyük koz,Kadıköy dolmuşlarının on beş dakikada bir geldikleri ve yolun tek yönlü oluşuydu.Koşar adımlarla beklediğin durağın bir üst durağına doğru ilerlerken bir yandan da inşallah ben durağa varmadan boş bir dolmuş geçmez diye dua ediyordum.Çünkü bir meleğin sesinin kulaklarımdan yüreğime doğru inişini ve o inişte ruhumdaki derinliği daha da fazla hissetmek istiyordum.Durağa geleli henüz iki dakika olmuştu ki ilk dolmuş durağa yanaştı fakat içerisinde sadece bir kişilik boş yer vardı.Binmesem bir ileriki durakta sen binecektin ve ben o yorgun meleğin sesinin içimdeki derinlikte çınlayışını hissedemeyecektim.Dolmuşa bindim,iki-üç dakikalık vaktim vardı.Eğer başaramazsam bir camın ardından sade ve sadece üç-dört saniye seni görebilecek içimdeki devrimi bir başka bahara erteleyecektim.Yanımda oturan orta yaşlardaki beyin parmağındaki yüzük yeni bir kapı açmıştı beynime.Hemen o beyle konuşmaya başladım ve ileriki durakta elinde poşetlerle bekleyen kişinin nişanlım olduğunu,annesinin biraz sonra kalp ameliyatına alınacağını,acil olarak Kadıköy'deki bir hastaneye ameliyat malzemesi götürmemiz gerektiğini,kendisininse nişanlıma yerini verip veremeyeceğini sordum.Hiç tereddüt etmedi; gülümseyerek'Biliyor musun eşimi geçen sene bir kazada kaybettim ve bu trafik yüzünden kendisini son kez görmeye bile yetişemedim,tabiki ne demek memnuniyetle' dedi.İçimden bir şimşek nehrin tam ortasına düştü ve o nehirde yüzdüm,kahrolası azgın suları kan kokan o nehirde...Bir meleğin sesini yüreğimin en derinlerinde hissetmek isterken yalan söyledim ve ben o yalanla ortasına şimşek düşen,azgın suları kan kokan nehrin en derinlerine hapsedildim.Dolmuş durağa yanaştı,kapı açılmadan o beye tekrar teşekkür ettim ve niye o dolmuşta olduğumu unuttuğum anda yanıma oturuşunla irkildim.Tam ortasına şimşek düşen o azgın nehri durdurmalıydım yoksa içimdeki o sese yenilip ilk durakta inecektim.Poşetlerini bırakacak uygun bir yer aradığını gördüğümde hiç düşünmeden elimi uzatıp yardım etmeye yeltendim ve sen de bu yardım talebimi geri çevirmedin.Gözlerin hafif bir tebessümle gözlerime değdi ve kanat çırptığımı hissettim yüreğinde.'Teşekkür ederim deyişinle sesin kulaklarımdan aşağı inerken ruhumdaki derinliğin en sonuna ulaşmıştım.Gözlerimi ayırmadan taa ki o ana kadar seni izledim.Durağa beş-on metre kala ineceğini söylediğinde ne yapacağımı bilemedim.Son kez bakmak istedim gözlerine ve 'Siz inin ben poşetlerinizi uzatırım hanımefendi' dedim.Topu topu otuz-kırk dakika önce hayata kızgınlıklarını hayata değil de insanlara yansıtıyorlar diye düşündüğüm bir dolmuş şoförünün sana kızması belki de hayatın içime biriktirdiği tüm enkazı alıp gitmişti.Sen bu parmağına tak yüzüğü diyorsun bense dolmuş şoförlerini her gördüğümde gülümsüyorum ama o yerini rica ettiğim beyle birlikte boğulduğum,o şimşek çakan kahrolası nehri unutamıyorum.
Daha da sıkı sarıldı parmakların parmaklarıma ve bir meleğin dudaklarından düştü seni seviyorum cümlesi.Oyun oynarken topu masamızın yanına gelen o ufak çocuk ve o ufak çocuğun başını okşayışın; yan masada oturan o cennete birlikte girmiş ailenin en kutsal meyvesi.Gülümseyip adını sordun,şefkatle aldın kucağına.Sen onu kucağına aldın gönlümün yollarına düştü çocukluğum.On beş gün kaldı düğünümüze topu topu on beş günve sen içine dolup dolup taşan o sevinçle yerinde duramıyor,bir çocuğu kucağına alırken o çocuğun hayallerinde kayboluyordun.Ayağa kalktın; ilerideki büfeden o çocuğa çikolata alıp biraz daha mutlu etmek istedin.Yüzümde bir tebessümle ufak bir çocuğun elinden tutan o meleğin gidişini izledim.Henüz büfeye ulaşmıştın ki birden alev kusmaya başladı gökyüzü.Gökten bir alev düştü ortalık çığlık çığlık ve sana yetiştiğimde çok geçti,kucağında ölmüştü çocukluğum.Kanatları kana bulanmış o kuş uçamıyordu artık yüreğinde.Hemen peşine bir alev daha düştü gökyüzünden,kan oturmuş gözlerine bakarken yığıldım olduğum yere ve kayboldun cennetim dediğin gözlerimin bahçelerinde.Sen kayboldun içimden lapa lapa kar...Ne kadar zaman geçti bilmiyordum,gözlerimi açtım gökyüzünde derin bir sis ve etrafta onlarca insan.Elimi kalbine götürdüm atmıyordu artık yüreğin.Kucağında ölürken çocukluğum göç mevsimini kaçırmış o kuş donup kalmıştı,kanat çırpmıyordu artık göğsünün içinde.
Oysa sadece on beş gün kalmıştı düğünümüze,Gizli bir el,terörist bir fikir sisten bir perde çekerken gökyüzüne son kez gördüm kucağında çocukluğumu.Seni alev kusan o gökyüzüne teslim edip,o kahrolası azgın suların en derinine girdiğimde anladım:yeryüzünde kapanmaz yaralar bırakanlar olduğu sürece sevenlere bir hayallik boşluk kalmayacak sevgili...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaralandığını Zanneden Avcı
Unutsa Tanrı Günahlarımı Gelecektin
Kelebek Misali Hayatlar
Mor Beyaz Çiğdem Tarlaları
Suistimallerle Gelirdi Suikastler
Yarım Mutluluklar
Ters Esen Rüzgar
Derinlerde Yaşıyordu Kaybedenler
Onun Yaşadığını Ona Anlatıyordum

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İstasyon Hikayeleri
Ölümün Getirdiği Mektup
Çok Erken Gittin Yüreğimden
Adını Firar Koydum,istanbul İse Senin Yanında...
Avuntudur Bu Yazı Tüm Sevenlere
Aslında Hep Ayrıydık
Seni Sevdiğime de Pişman Olmak İstiyorum Sevgili
Yeni Bir Dille Merhaba
Ben Bir Ağlasam Kaybederdi Deniz Rengini
Bir Cesedin Elini Tutuyorsun

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sağır Duvarlarımsın [Şiir]
Deniz Olsun Tüm Sevdiklerimin Adı [Şiir]
Dört Harften Bakardım Sana [Şiir]
Gölgen Gezinmekte Hala İçimde [Şiir]
Kendi Celladım Oluyorum Seni Düşündükçe [Şiir]
Ayrılık Tüm İstasyonları Tek Tek Dolaşmış [Şiir]
Güneş Olup Dokunma Perdelerime [Şiir]
Bir Güneş Yürümekte [Şiir]
Saf Tutuyordu Oda [Şiir]
Fırıncı Çocuk [Şiir]


Kerem Yüce kimdir?

Yazmak,düşünmek gibidir;kağıdı kaleme değdirmen yeterlidir bazen ve akıp gider harfler bir gölün üstünde giden sıralı kuğular gibi. Gözünü açtığında okyanuslara açılmış,türlü balıkların bahçesine misafir olmuştur o kuğular. . . Ama öyle bir an gelir ki;kıpırdamaz kalem,bileğini sıkıca tutar sanki bir el. . . Bir yazarın tıkanması hiçbir şeye benzemez. Tıkanan lavaboyu açarsın,logarın altına yetişir vidanjörler,trafikte yardıma koşar emniyet şeridi,fakat yazarla kelimelerin arasındaki o duvar kalkmadıkça bitmez tıkanıklar. Bir çocuğun topunun dikenli tellerle çevrili bahçeye kaçması gibi. Tek sorun zamanın akışını beklerken fırtınanın dalgaları harekete geçirebilme ihtimalidir. İnatla beklenir o tellerin etrafında,aşılmaya çalışılmaz duvarlar. Bilmektedir yazar uygun bir zamanın olduğunu ve o zamanda bahçenin sahibinin çıkıp geleceğini. Çünkü kendi özgürlüğüne kavuşurken başka özgürlükleri yok etmek üzerine kurulu değildir yazarın felsefesi. . . Ve doğru zamanı yakaladığında başlar fırtına,sörf tahtasının üstündeymiş gibi dans edilir dalgalarla,çözülür beyindeki zincirler,kanat çırpar en beyaz kuşlar saçlarının üstünde. Böyledir yazmak bir yazar için;ekmek gibi,su gibi vazgeçilmez, havadaki gizli kelimeleri nefesle çekmek gibi ciğerlerine. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Cezmi ERSÖZ,Nazım Hikmet RAN,Can YÜCEL,Ümit Yaşar OĞUZCAN,Edip CANSEVER,Özdemir ASAF,Ahmed ARİF,Cemal SÜREYYA


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kerem Yüce, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.