Fırtınalar insanın denizi sevmesine engel olamaz. -Maurois |
|
||||||||||
|
‘Abi Allah’ını seviyorsan bi sigara ver bana. Kafayı yiyeceğim yoksa!’ Salih odaya döndü, paketi getirdi. Bir tane kendisi yaktı, bir tane de Ant’a uzattı. Odaya gri bir duman yayıldı anında. Her ikisi de konuşmuyor, sigaraya hasret kalmışçasına dumanı içlerine çekiyorlardı. Ant, kısa bir öksürük nöbeti geçirdi, Salih ona mutfaktan bir bardak su getirdi. ‘Anafor abi, bu sabah aslında yaşanmış bir sabah olabilir mi? Ben bu sabahı başka şekilde yaşadım ama şu an hiç yaşamamış gibiyim! Kafayı yiyeceğim şimdi!’ Başını ellerinin arasına aldı. Bir ileri bir geri sallanıyordu yatakta, şoktaydı. Salih de aynı vaziyetteydi ama daha sakindi. ‘Aynısını ben diyecektim şimdi, ben de yaşanmış bir sabaha uyanmış gibi hissediyorum. Ya rüyaydı ya da dün gece bir şeyler oldu hakikaten. Her şey o kadar net ve ayrıntılı ki kafamda, rüya olsa bu kadar net hatırlayamam gibi geliyor bana. İşte sabah kalktık, ben kahvaltı hazırlarken sen birden ortadan kayboldun. O bahsettiğin kıza gittiğini düşündüm. Oturmuş kahvaltı yaparken kendimi bambaşka bir yerde buldum. Ortamda bir sürü insan harıl harıl bir şeyler yazıyorlardı ve sen de oradaydın. Telaşla bir şeyler yazıyordun. Sonra birisi geldi ve bana bir dosya verdi. Bir öykü yazmamı ve o öyküye göre hayatımın devam edeceğini söyledi. Bir öykü yazdım ve sonrasında uyandığımda kendimi burada buldum yine.’ ‘Abi aynısının bir benzeri de bende mevcut. İki kişi aynı anda aynı rüyayı görebilir mi? Sen kahvaltı hazırlarken ben odada müzik dinliyordum, sevdiğim bir şarkı çalıyordu, Black. Oturmuş dinliyordum, gözlerimi kapadım bir an arkaya yaslandım. Gözlerimi açtığımda bahsettiğin yerde masada buldum kendimi. Aynı şeyleri bana da söylediler ve ben de bir öykü yazdım. Buraya nasıl döndüm, o arada neler oldu, gerçekten öldüm mü bilmiyorum.’ ‘Kendi hikayende kendini mi öldürdün Ant?’ ‘Abi ne yapayım, kafamı sikeyim işte, yaşayamıyorum zaten, ne manası var diye yazdım içimi.’ Bir süre daha sessiz kaldılar. Salih oturduğu yerden kalktı; ‘Kahvaltı hazırlayayım, bir çay koyayım bari, bir şeyler yerken konuşuruz artık.’ ‘Ben de yardım edeyim abi sana.’ Beraberce mutfağa geçtiler. Ant yüzünü yıkadı mutfakta kendisine gelmek için. Ama hala yaşadığı olayın şokundaydı. Her halinden ve hareketlerindeki keskinlikten bu belliydi. Salih ocağa demliği koydu, altını yaktı. Dolaptan zeytin, peynir ve reçel çıkarttı. Ekmek vardı ama biraz bayatlamıştı, onları tavada ısıttı. Hepsini tepsiye koyup salondaki masaya taşıdı. Ant da bu arada çayı demledi. Bardakları çıkardı, çekmecelerin bir kaçını karıştırıp çay kaşıklarını buldu. Onları içeriye götürdü. Sanki senelerdir tanışan iki ev arkadaşı gibi doğal bir iletişim içerisinde hareket ediyorlardı. Ne Salih Ant’ı yadırgıyor ne de Ant evde bir yabancılık çekiyordu. Gece yaşadıkları ya da gördükleri o olay, ikisinin arasında değişik bir bağ oluşturmuştu. Ant normalde yabancı evlerde rahat edemez, hatta uyuyamazdı. Kendi yatağında bile rahat uyuyamıyordu bu aralar. Uyku ile alakalı ciddi problemleri vardı. İlaçlar bile fayda etmez olmuş fakat tüm bunlara rağmen bu gece gayet rahat uyumuştu. Aldığı alkol oranının da bunda etkisi vardı doğal olarak. Uyumaktan ziyade, sızıp kalmıştı gece. En son ne yaptığını ya da nasıl buraya geldiğini anımsamıyordu. Aklında barın kapısında otururkenki muhabbetten biraz bir şey kalmıştı. ‘Abi sana da zahmet verdim dün, sağ olasın, evini açmışsın bana, buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyorum. İnşallah aksilik çıkartmamıştırım yolda.’ Bunları söylerken oldukça mahçuptu Ant. Salih çayını yudumlarken gülümseyerek cevap verdi Ant’a, konuşmadı. Dün geceyi düşünüyordu hala. acaba bir işaret miydi bu? O’nunla mesajlaşmalarının ardından içinde bulunduğu durum hiç iç açıcı değildi. O kendisi istediği zaman vardı, istediği zaman yok. Sonu, ucu bucağı yoktu bu gidiş gelişlerin. Bilinçaltı da tamamen ondan kurtulması için böyle bir senaryo hazırlamış olabilir, hatta karşısında oturan Ant bile kendisinin kafasında oluşturduğu bir kişilik olabilirdi. Ant’a şüpheyle baktı, hayır dedi içine, Ant gerçekti. İşte karşısında, çayını içiyor, ekmeğini ısırıyordu. Peki, hakikaten onu hayatından tamamen çıkartmalı mıydı? Evinde, odasında, çekmecelerinde ve aklında ne var ise toparlayıp, kendisinden uzaklaştırmalı mıydı? Bunu gerçekten istiyor muydu? Çayından bir yudum aldı. Hoşuna gitti çay. Bir yudum daha aldı. Masayı toparlayıp mutfağa taşıdılar. Ant Salih’e hissettirmeden bulaşıkları yıkadı. Mutfağı toparladı. Onca iyiliğinden sonra biraz mahçubiyetini gidermek için içinden gelerek yaptı bunları. Salih iyi bir insandı ve ona evini açmıştı. Bu zamanda böyle insanlarla karşılaşmak artık tamamen şans işiydi. Dün akşam şanslıydı. Garip bir gece geçirse de değişik bir deneyim olmuştu onun için. Uyumuş, gerçekliğinden emin olmadığı şeyler yaşamış, kafasında sürekli dolaşan şeyleri bir şekilde dile getirmişti. Kim bilir belki buradan çıktıktan sonra da bunları gerçekleştirecekti. Son tabağı durularken bunlar vardı aklında. Bir mektup yazmalıyım dedi, O’na. Belki okur. Salih odayı toparlamaya başlamıştı. Kapıda duran Ant seslenmese sonsuzluğa kadar belki de fark etmezdi onu. Gece gördükleri onu da çok etkilemiş ve çok fazla tesirinde bırakmıştı. Gördüklerini uygulamaya koymaya karar vermiş ve bunu eyleme dökmüştü. Toparlanıyordu. Toparlıyor ve daha iyi olacağını umut ediyordu. Hatta önce annesini sonra da babasını aradı. Babasına onu sevdiğini söyleyemedi ama akşama geleceğini haber etti. Mutluydu, daha da mutlu olmak, iyi olmak istiyordu. Geçmişin kasvetinden sıyrılmak, yeni bir yola girmek, o yeni yolda yeni ayak izleri bırakarak yürüdüğü eski sokakları ve bıraktığı eski ayak izlerini düşünmek istemiyordu. ‘Abi, ben gidiyorum, her şey için teşekkür ederim.’ ‘Ant seninle ilgilenemedim kusura bakma, ortalık dağınık dalmışım toparlamaya.’ ‘Sıkıntı yok abi rahat ol, numaranı verirsen eğer bir akşam bir şeyler ısmarlarım sana.’ Karşılıklı numaralarını kaydettiler. Salih Ant’ı kapıya kadar geçirdi. Sonra odasına geriye döndü, kaldığı yerden işlerine devam etmeye başladı. Temizlik yaptı, gereksiz ne varsa toparladı. Aklını temizlemesi öyle yazdığı şekilde olmayacaktı ama onun için de zaman verecekti kendine. Her şeyi yavaş yavaş umutla düşünüyordu. Garip bir şekilde neşeliydi de. Sigara paketini gördü. Eli gitti pakete. İçindeki sigaraları saydı. Sonra kapağını kapattı ve tek hamlede paketi ikiye katladı. Kırdı tüm sigaraları. İçmeyecekti artık sigara. Zaten pek içmeyi de beceremiyordu. Aynada kendisine bakmak için ayaklandı, saçlarına ve sakalına ve dişlerine baktı. Sonra banyoya geçip, duş aldı, traş oldu, dişlerini fırçaladı. Üstüne sevdiği tişörtlerden birini giydi, alta da bir pantolon. Evden çıkmaya hazırdı. Cep telefonu, cüzdan, anahtarlık ceplerini kontrol etti. Hepsi yerindeydi, çıkabilirdi evden. Asansöre binmedi, merdivenlerden indi. Sokağa çıktığında temiz havayı ciğerlerine çekti, sokakta top oynayan çocuklara karıştı bir süre. Bir iki gol attıktan sonra, elleriyle saçlarını toparladı, yürümeye başladı. Keyfi yerindeydi. Sonra annesini aradı, akşama bir şeyler lazım olup olmadığını sordu. Siparişleri almaya markete doğru yol adı. Ant eve girdiğinde yorgun olduğunu hissetti. Salondaki kanepeye uzandı o hissiyatla. Televizyonu açtı, bir süre baktı, saçma sapan şeylere pek dayanamadı. Gerisin geriye kapattı televizyonu. Sırtüstü yattı, tavanı seyretmeye başladı. Dün geceyi düşündü yeni baştan. Geçmişi düşündü sonra. Yaşadıklarını düşündü. Onu aramak geçti içinden ama yapmadı. Yapmamalıydı. Bu esnada hiç olağan olmayan bir şey oldu, kapı çaldı. Kimse ziyaretine gelmezdi, bu evi birkaç arkadaşı haricinde kimse bilmezdi zaten. Merakla kapıya seğirtti. Kapıyı açtığında dün akşam yaşadıklarının devamını yaşıyor olduğunu zannetti. Kapıda ki O’ydu. Tüm güzelliği ile endam ediyordu. Gerçek olduğuna inandırmak için itti onu kapının ağzından, yanağında ise gülümsemesi vardı. Allah’ım dedi Ant, beni mi sınıyorsun? Gerçek miydi bu olanlar, O hakikaten burada mıydı? Kapıyı kapattı Ant, salona doğru yürüdü. O idi gerçekten gelen. 1 yıl 11 ay 14 gün önce aşık olduğu kadın gelmişti nihayet. Karşısında onun kanepesinde oturuyor ve ellerini dizlerinin üzerine koymuş, sanki bir rüyanın başkahramanı olduğunu biliyormuşçasına ona bakıyordu. Onun, kendisine bakışına gülüyordu. Yavaş yavaş yürüyerek yanına oturdu Ant. ‘Dokunabilir miyim sana, gerçek misin gerçekten?’ Ant’ın elini avuçlarına aldı kadın. Ant gözlerini kapattı, kalbi gerilmiş aniden boşalan bir zemberek gibiydi. Ağlamaya başladı. Bu kez ki kederden ya da üzüntüden veya elemden değildi. Sarıldı ona, sıkıca. Kokusu doluştu ciğerine. ‘Beni bırakma!’ dedi kadın kulağına fısıldayarak. Daha sıkı sarıldı ona Ant.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Caner Almaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |