"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Güneşli bir bahar gününün son saatleriydi. Bindiğim taksi dolmuşun arkasında üç kişi oturuyorduk. Benden sonra binen kadına yer açmak için yanımdaki gence doğru iyice yanaşmıştım ve telaşla taksiye el sallayan kadın yanıma oturmuştu. Kadının taksiye bindiğinde bir şeylerden kaçar gibi bir hali olduğunu fark etmiştim. Kapının kolunu biner binmez sıkıca kavramış, araba hızla yol alırken sanki her saniye kapıyı açıp kendini arabadan dışarı atacak gibi bir his uyanmıştı içimde. Elimde olmadan tetikte bekleyerek bu yolculuğun bir an önce bitmesi için dua ediyordum. Nihayet son durağa geldiğimizde aceleyle taksiden inmek için kapının kolunu yukarıya doğru kaldırdığında, kapı açılmamıştı. Kadın kapıyı zorladıkça kapı açılmıyordu bir türlü. Sonunda taksi şoförü diğer kapıdan inmemizi söylediğinde, kadın “Hayır bu kapıdan ineceğim, hemen şimdi.” diye inlemişti. Kapı sanki kadının ne söylediğini anlamış gibi garip bir şekilde açılıvermişti. Gün ağır ağır kararıyor, şehrin üstüne doğru gelen bulutlar nedeniyle, puslu ve yağmurlu bir gece olacağa benziyordu. Gözlerinden dalgın düşüncelerde gezindiği belli olan bu kadın, bulvarda ağır ağır yeknesak adımlarla yürüyordu ve ben onu takip etmeye başlamıştım. İçinde bulunduğu tükenişin kapısını aralamaya gider gibi bir hali vardı. Biraz önce ortalığı ışığa bulayan güneş sanki kadına bir oyun oynarcasına, bulvarın karşı tarafına geçmek için hareket ettiği an bulutların arasında kayboluvermişti. Onu, böyle aniden kayboluşuyla cezalandırmak mı istiyordu, yoksa işini kolaylaştırmak mı? Bilmiyorum... Karşı tarafa ağır aksak adeta yalpalarcasına geçen bu orta yaşlı kadın deniz kenarındaki ona ayrılmış gibi duran boş banka usulca oturdu. Rüzgârın gün batımında körfezde çaldığı ıslık kulakları bıçak gibi kesiyor, onu bu tükenmişlik kapısında iyiden iyiye dibe batırmaya mı çalışıyordu, yoksa içine düştüğü dipsiz kuyudan çıkmasına yardımcı olmaya mı? Doğrusu bunu henüz anlayamamıştım. Kadın doğanın kendisine oyun oynamadığını, yalnızca işini kolaylaştırmaya çalıştığını düşünüyordu belki de. Gözleri yavaşça kararan gökyüzüne çevrildi önce, sonra körfezin lacivert hırçın dalgalarına takıldı kaldı. Alaca karanlık bastıracaktı az sonra. Dalgaların üzerinde durmadan dönen martıların kanatlarından sanki bir şeyler okumaya çalışırcasına hüzünle seyrediyordu onları. Bakışlarında beliren mor bulutlar biraz sonra dökülecek yaşların ön habercisiydi. Boş bankın kenarına ilişivermiş bankın kalan yerine sanki iki kişilik yer ayırmak istemiş gibiydi. Sonunda konuşmaya başlamıştı. Buraya kendisiyle konuşmaya geldiğini, kendisiyle hesaplaşarak kapılarını aralamaya başladığını hissediyor, dikkatlice dudaklarını okumaya çalışıyordum. “Sizinle bugün buraya konuşmaya geldik, sizden beni affetmenizi istemeye getirdim sizi buraya.” diyordu. Bankta yanında iki kişi oturuyordu artık. Birisi beş yaşlarında bir kız çocuğu, diğeri yirmili yaşlarında siyah gözlü bir genç kız. Genç kız ürkek bakışlarla dinliyordu kadını. Sanki biraz sonra duyacaklarının ağırlığını hissetmiş gibi şimdiden o da bir şeyler hazırlıyordu ona söylemek için. Küçük kıza gelince her şeyden habersiz martıları seyrediyordu. Öylesine içe dokunur bir hali vardı ki bakışlarının, hiçbir kelimeye sığdırılamayacak kadar temiz olan bu masumiyet insanı olduğu yere mıh gibi çiviliyordu. Onun da söyleyecek çok şeyi vardı besbelli. Çok garip bir şekilde üçünün de birleştiği tek nokta gözlerindeki o mor bulutlardı. Göz çukurlarına hapsolmuş o mor bulutlarda gök gürültüleri, şimşekler ve fırtınalar yüklüydü adeta ve azat edilmeyi bekleyen kırlangıç sürülerinin haykırışlarıyla dolu gibi gelmişti bana. Adı konulamayan bir garip duygu yüklüyordu insana bu kadının hali. Kadın konuşmasına devam ediyordu. “Bakın” dedi, şurada aralanan kapıyı görüyor musunuz? Şimdi oraya girerek bugün ne yapmak istediğinizi söyleyeceksiniz. Küçük kız ve genç kız anladıklarını belirtmek için hafifçe kafalarını sallıyorlardı. Denizin kenarında hiçbir duvara tutunmayan adeta boşlukta duran bir kapı vardı sanki ve kadın o kapıyı gösteriyordu. Kadın küçük kıza dönerek “Hadi sen en küçüğümüzsün önce sen o aralık kapıdan gir ve ne istiyorsan denize söyle. Korkma ben buradayım her zamanki gibi seni koruyacağım. Bütün dileklerini ve içinden geçenleri orada söyle. Cesur ol ve istediğin her şeyi denize anlat, biz burada seni dinleyeceğiz.” dedi. Küçük kız ürkek adımlarla kapıya doğru yürüyüp içinden geçerek denize doğru konuşmaya başladı. Konuşurken anlattıklarını sanki denize değil de başka birisine anlatıyormuş gibi bir hali vardı. Gözlerini martılara dikmiş birisiyle konuşuyordu sanki. “Bugün.” diye başladı sözlerine, kadın da genç kız da dikkatle dinlemeye başlamışlardı küçük kızı. “Bugün canım oynamak istemiyor, sokağa çıkmayacağım. Bugün annem ve babam olsun istiyorum. Kardeşlerim de olsun. Bir evimiz olsun ama sıcacık olsun. Annem hepimizi çok sevsin. Babam da sevsin. Annemle babamı ben de çok seveyim. Babam masallar anlatsın bize, sonra yerdeki o beyaz çiçekli pembe döşekte uyuyup kalalım hepimiz. Beni annem yatağıma yatırsın, yatırırken de yanağımı öpsün. Sonra rüyalar göreyim, rüyamda babamla annemi göreyim, güleyim. Bir de bugün canım dondurma istiyor. Bana dondurma alsınlar. Ama çikolatalı ve karadutlu olsun. Alır mısın?” diye sordu ve sustu. Bu kadardı tüm istediği… Bu kadar… Bu kadar az, bu kadar masum ve basit bir istek… Kadının ve genç kızın gözleri dolmuştu, gözyaşları ha aktı ha akacak gibi gözüküyordu. Birden minik yağmur damlaları düşmeye başladı gökyüzünden. Ama onlar hiç aldırmıyorlardı. Kadın “Peki şimdi de sen konuş, istediğin her şeyi anlat, ne olursa.” dedi. Genç kız gözlerini kıstı, sanki kadını üzmek istemiyormuş da bu nedenle söyleyeceği kelimeleri özenle seçiyormuş gibi bir hali vardı. Aralık kapıdan geçerek dalgalara doğru konuşmaya başladı. “Ben…” dedi tereddütle, “Ben bugün çok önemli bir karar aldım. Ben bugün yeni hayaller biriktiriyorum yüreğimde, güzel bir gelecek için, senin mutluluğun için. Ömrümün sonuna kadar güçlü, kararlı, kendi doğru bildiğim yollarda yürümek istiyorum. Dimdik ve kendim olmak, ayrıca mutlu olmak istiyorum gelecekte. Oysa bugün çok büyük bir yalnızlık ve bunalım içindeyim. Ben doğru karar vermek istiyorum bugün. Olur da bir yanlışlık yaparsam eğer, gelecekte beni affetmeni istiyorum senden.” dedi ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Gelip banka kadının yanına oturdu. Yağmur hafifçe çiselemesine devam ediyordu. Kadının gözleri iyice dolmuş, gözlerindeki mor bulutlar artık yer değiştirmeye başlamıştı. Genç kız kadının gözlerine bakıyor ve konuşmasını bekliyordu artık… Küçük kız her şeyden habersizce kadına sokulmuş, bu konuşmanın bitmesini sabırla beklerken, alaca karanlıkta martıların siluetini seyretmeye devam ediyordu hala. Kadın galiba artık bu konuşmayı bir an önce bitirmek istiyordu. Ve kararlılıkla körfezin diğer yakasına bakarak konuşmaya başladı. Yağmur hala çiseliyordu… Kadın “Öncelikle seni bağışladığımı bilmeni istiyorum.” dedi ve devam etti. “Bugün içimi acıtan tüm yaşadıklarımı unutmak istiyorum. Bugün o günlere gitmek istiyorum, verdiğim sözden dönmek için. Bugün tek pişmanlığımı silmek istiyorum hayatımdan. Bugün girdiğim çıkmaz sokaktan geri dönmek istiyorum. Bugün kendimi mahkûm ettiğim prangalardan kurtulmak istiyorum. Bugün geriye dönüşün olmadığını da biliyorum ve her şeye yeniden başlamak istiyorum. Bugün özgürlüğümü geri istiyorum ve aralanan kapılarımı her zaman açık tutacağıma söz veriyorum çünkü kapıları kapatmak kendinden vazgeçmektir ve ben hayatı her şeye rağmen yaşamaya değer buluyorum. Kendimden asla vazgeçmeyeceğim.” diyerek sustu. Artık yağmur hızını arttırmış, kadının gözlerindeki mor bulutlardan gözyaşları bütün hışmıyla dökülmeye başlamıştı. Genç kız da başını kadının göğsüne yaslamış ağlıyordu. Biraz sonra kadının gözünden süzülen rimel karışmış gözyaşı damlaları beyaz bluzunun üzerinde griye çalan lekeler bırakırken, kadın içinde bulunduğu karamsarlıktan arınıyordu sanki. Birden küçük kız ağlamaya başlamış ve “Karanlıktan, gök gümbürtüsünden korkuyorum, artık gidelim.” diyordu. Kadın ani bir kararla ayağa kalktı, gözlerini sildi, genç kızın ve küçük kızın ellerinden sıkıca tutarak bulvara doğru hızla yürümeye başladı. Bir ara gecenin pusu içinde kaybettiğim kadını az sonra hemen karşı kaldırımda görmüştüm, yalnız başına yürüyordu. Biraz önce taksiden inen, karamsarlıkla adeta yalpalarcasına yürüyen kadından eser kalmamıştı sanki. Bulvar üzerindeki pastanenin önünden geçerken durdu, pastanenin vitrinine baktı ve gülümsedi. Aralık kalmış ağır cam kapıyı kararlılıkta iterek içeri girip, boş masalara baktı. Sonunda hemen cam kenarındaki tek kişilik masaya oturdu ve dışarıda sicim gibi yağan yağmuru seyrederken, bir yandan sigarasını yaktı. Masasına yaklaşan garsona gülümseyerek siparişini verdi ve beklemeye başladı. Bense dışarıdan onu seyrederken çikolatalı ve karadutlu dondurmasını ısmarladığından emindim. Samile İlter İzmiR 25.Mart.2007 (Lacivert Dergisi Temmuz 2007 sayısında yayınlanmıştır.)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Samile yener, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |