..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU




4 Aralık 2007
Mor Koyun  
Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU
LEYLA'NIN YAŞAMINDA BİR ARKADAŞ GİBİ GÖRDÜĞÜ MOR KOYUNUN VE BABASI REŞAT AĞANIN ÖYKÜSÜ KONU EDİLMEKTEDİR.


:BFCJ:
MOR KOYUN

Dağların arasında tam tepede, güneşin kendini gösterdiği güzel bir gündü o gün. Köyün tek zengini ve katı bir yüreği olan Reşat ağa, avluda kahvesini yudumluyordu. Kızı Leyla’da babasının yanında oturmuş bez bebeği ile oynuyordu. Reşat ağa, kızının köydeki başka çocuklarla oynamasını istemiyordu. Çünkü o köyün ağasıydı ve Leyla’da ağanın tek çocuğuydu. Reşat ağa kızı Leyla’yı çok seviyor, bir dediğini iki etmiyordu.

Reşat ağanın koyunlarını otlatan ve ahırdaki tüm işlere koşan çoban Ahmet, sevinç içinde Reşat ağanın yanına gelerek;
- Ağam mor koyun doğurdu. Yavruları oldu. Ancak mor koyun öldü ağam.
Çoban Ahmet sözünü bitirir bitirmez, Leyla elindeki bebekle oynamayı bırakıp, babasına bakarak;
- Babacığım yavrulardan biri benim olabilir mi?
Reşat ağa kızına tatlı tatlı gülümseyerek;
- Tabi ki olabilir güzel kızım. Şimdi Ahmet’le birlikte ahıra git, yeni
doğmuş tüm yavrulara bak, beğendiğin yavru senin olsun. İstediğin gibi bakıp oynarsın onunla.
Çoban Ahmet, bir kez daha ağaya dönerek;
- Ağam mor koyun öldü, yavrular anasız kaldı. Onları kınalı koyun emzirsin mi?
Reşat ağa gayet sinirli bir tavır edasıyla;
- Tembel herif, zaten hangi işi düzgün yaparsın ki?...
- Siz “maraba” takımı fazla yüz vermeye gelmiyorsunuz. Azıcık bir yüz bulsanız, hemen azıyorsunuz.
- Bundan sonra işinizi doğru dürüst yapın. Yoksa karışmam, Tamam mı?... - Şimdi Leyla’da seninle gitsin, ona yeni doğan yavruların hepsini göster, kızım hangisini beğenirse o yavru kızım Leyla’nındır.

Çoban Ahmet sanki suçluymuş gibi, başını öne doğru eğerek, Leyla ile
birlikte ahıra doğru gitti. Leyla sevincinden yerinde duramıyor, zıp zıp
zıplıyordu. Ahıra geldiklerinde, çoban Ahmet yeni doğmuş yavruların hepsini tek tek Leyla’ya gösterdi. Leyla kuzulardan hangisini seçeceğine karar veremiyordu. Onları tek tek seviyor, öpüp kokluyor ve onlarla konuşuyordu. Sonunda kuzulardan bir tanesi Leyla’nın gözüne takılı verdi. Bu diğerlerinden çok farklıydı. Hem rengi, hem davranışları, hem de bakışları bir başkaydı sanki bu kuzunun. Leyla onun yanına gidip onu da sevdi, öpüp, kokladı ve onunla konuştu. Ancak Leyla’nın her söylediğini sanki anlıyormuşçasına, ona tepkiler veriyor, Leyla’nın elini yalıyor, adeta Leyla ile oyun oynamak ister gibi ona şirinlikler yapıyordu. Leyla bu küçük kuzuyu çok sevmişti. Çoban Ahmet’e doğru dönerek;
- Bu kuzunun annesi kim?
Çoban Ahmet, yüzündeki üzgün ifadeyle;
- Onun annesi mor koyundu. Bu küçük kuzuyu doğurduktan sonra öldü. Şimdi sadece kardeşleri var. O da tıpkı annesine benzemiş, anlaşılan ileride annesi gibi mor bir koyun olacak. Annesi çok verimliydi, sanırım büyüyünce bu da onun kadar verimli olur.

Küçük kız, bu küçük yavrunun annesiz kalmasına çok üzülmüştü. İçinden
“o benim kuzucuğum olmalı” diye geçirdi.
Sonra çoban Ahmet’e dönerek;
- Ben bu kuzuyu istiyorum. Ona ölen annesinin adını vereceğim. Bundan böyle o benim “Mor Koyun”um. Onu çok seveceğim. Sen de ona iyi bak.

Kuzucuğuna sıkı sıkıya sarılıp onu öptü, okşadı. Onunla konuşup, tanıştı.
Babasının yanına giderek, boynuna sarılıp teşekkür etti. Leyla o kadar
mutluydu ki, artık neredeyse bütün zamanını mor koyunla geçiriyor, evlerinin avlusunda onunla oynuyor, tatlı tatlı konuşuyordu.

Çoban Ahmet güneşin tam tepeye yükseldiği, ışıklarını narin narin dağıttığı günlerde, sabahın erken saatlerinde ahırdaki tüm koyunları otlatmaya
çıkarıyordu. Gün batmak üzerede ahıra getirip onlarla ilgileniyor, samanlarını ve sularını veriyor, ahırı temizliyordu. Leyla’da babasından
izin alarak, zaman zaman çoban Ahmet’le birlikte gidiyordu.

Yine böyle günlerden bir gün, Leyla’da çoban Ahmet’le birlikte koyunları
otlatmaya gitmişti. Ancak ne var ki tüm dikkati, sürekli mor koyundaydı. Sürüdeki bütün koyunlar peş peş giderken, mor koyun sürüden ayrı olarak tek başına gidiyordu. Leyla bunu çoban Ahmet’e söylediğinde ise, aldığı yanıt son derece şaşırtıcıydı. Çoban Ahmet anlatmaya şöyle devam etti;
- Biliyor musun; senin bu mor koyun var ya, küçüklüğünden bu yana ne zaman diğer koyunlarla birlikte onu da otlatmaya çıkarsam, çirkin olduğu için sürüdeki diğer koyunlar tarafından dışlanıyor ve mor koyun bir başına
bırakılıyordu. Mor koyun ise; bu duruma önceleri çok içerlediğinden olmalı
ki, sürüdeki arkadaşlarının bu davranışından dolayı hızlı hızlı yamaç tepedeki kayalıklara çıkıp, uçurumdan aşağı bakarak adeta ağlıyordu. Sonra da tepeden kendi başına inerek benim yanıma geliyor, koltuğuma sokuluyor, başını okşamamı ve sanki onu sevmemi ister gibi davranıyordu.
Ben de onu sevip, başını okşayınca biraz olsun sakinleşiyordu.

Bütün bunları duyan Leyla, bu duruma çok üzülmüş, çoban Ahmet’e ne diyeceğini bilememişti. Sonrasında ise; mor koyunla kırlarda koşuyor, yeşil çimenlerin üzerinde oyunlar oynuyordu. Leyla topladığı papatyalardan taç yapıp mor koyunun başına takıyor, sonra da kahkahalarla gülüyordu. Tüm vaktini mor koyunla geçirmek, onunla konuşmak çok mutlu ediyordu Leyla’yı.

Zaman denilen vuslat çabucak geçmiş, Leyla’nın çok sevdiği kuzucuğu mor koyun büyümüş, annesi gibi tam bir mor koyun olmuştu. Ancak Leyla’nın o çocuksu yüreği hiç büyümemiş, hala çocuk kalmıştı.

Köy halkında bir telaş, bir telaş, herkes bir şeylerin hazırlığı içerisindeydi. Kadınlar köyün dere kenarında bir yandan çamaşırları yıkıyor, temizlik yapıyor ve düğün yemeği hazırlıyorlardı.
Köyün erkekleri ise; düğün için sandalye getirip, düğün alanını süslüyorlardı. Bütün bu hazırlıklar köyde evlenecek olan Zeynep ile Murat’ın düğünü içindi.

Yalnız ne var ki; geleneklere göre köyün ağası, düğünü yapan eve bir
koyun ya da bir inek hediye etmesi gerekiyordu. Ağanın verdiği bu hediye ile de, düğün yemeğinin pişirilmesi ve gelen konuklara ikram edilmesi gerekiyordu.
İşte bu gelenek vesilesi ile; Reşat ağa huzuruna çoban Ahmet’i çağırdı.
- Söyle bakalım Ahmet… Koyunlarımızın içinde cılız ve verimsiz olan bir koyun var mı?
Çoban Ahmet ne diyeceğini bilmez bir halde;
- Şeey… efendim… mor koyun var… Hiç bir şey yemiyor, bu aralar çok zayıf düştü. Ama o da kızınız Leyla’ya verdiğiniz koyun.
diyebildi ancak.
Boğazına düğüm atılmış gibi, yutkunmakta ve nefes almakta zorlanıyordu.
Reşat ağa bir çoban Ahmet’e, bir yere baktı ve kısa bir müddet düşündükten sonra da, çoban Ahmet’e şöyle dedi.
- Tamam tamam…
ben kızıma iyi bakılmış, güzel ve kilolu bir başka koyun veririm. Sen o mor koyunu al ve düğün evine “ağanın hediyesidir” diyerek ver gel. Yalnız Leyla’ya mor koyunu düğün evine hediye gönderdiğimi sakın söyleme haa.

Çoban Ahmet ise, çaresizlik içinde ağanın dediklerini aynen yaptı. Fakat yüreği çok acıyordu.
“keşke mor koyun demeseydim, kendimi tutamadım, birden bire ağzımdan kaçıverdi, sanki başka koyun yokmuş gibi mor koyun çıktı ağzımdan, bir başka koyunu söyleseydim ya.”
diyerek hayıflanıyor ve üzülüyordu.
Leyla’nın mor koyunla kırlarda koşuşturması, onunla oynaması çoban Ahmet’in gözünün önüne geldikçe, kendini daha da bir suçlu hissediyor ve kendini affetmiyordu.

Düğün yemeğinin içine konulmak üzere, mor koyun kesilip temizlenmiş ve gelen konuklara ikram edilmişti. Düğün olmuş bitmiş, köy halkı günlük olağan yaşantısına tekrar dönmüştü.

Ancak Leyla ahırda göremediği mor koyununu, günlerce her önüne gelene sormasına ve her yerde mor koyunu aramasına rağmen, onu bulamamış ve çok üzülmüştü. Sürekli ağlıyor, mor koyunu düşünüyordu. Babası kızının bu kadar üzüleceğini hiç aklına bile getirmemişti. Reşat ağa pişmanlıkla dolu, çaresizlik içinde;
- Üzülme kızım, ahırda bir sürü koyun var, istediğini seç beğen al.
Gözlerine yazık değil mi?...
- Bir koyun için ağlamaya değer mi hiç?...

Leyla gözleri dolu dolu babasının yüzüne bakarak;
- İşte senin anlamadığın bu baba. O koyun sıradan bir koyun değildi. O benimle konuşuyordu. Benim sırdaşımdı, senin bile beni anlamadığın tek
arkadaşımdı. Ahırdaki bütün koyunlar tarafından sevilmeyip dışlanırken, kimseye kendini sevdirmeyip herkesten kaçarken, sadece bana sığınıyordu. Dahası cılız ve çirkin olabilirdi. Ama o benim mor koyunumdu baba… O benim mor koyunumdu…


21. 07. 2006 / ANKARA


EMİNE SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU






Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ben Geldim Anne
Türk Subayı İle Ermeni Kızın Aşk Öyküsü
Gerçek Sevgi
Başlık Parası
Güneş Yüzlü Çocuklar

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Boz Eşşeğin Rüyası
Gavurdağı
Baba İle Oğul"un Kaderi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Filistin Gözlerimde Ağlıyor [Şiir]
Ankara [Şiir]
Leyl-i Gecelerde Yusuf [Şiir]
Ahh Sevgili [Şiir]
Emine Sevinç Öksüzoğlu 2008 Yılı Kültür Sanat ve Başarı Ödülleri [İnceleme]


Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU kimdir?

SANAT YAŞAMI 20. 01. 1974 yılı Gaziantep doğumlu olan Emine Sevinç Öksüzoğlu; ilk, orta ve lise eğitiminin ardından, İstanbul Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesinde ve Gaziantep Devlet Tiyatrosu Onat Kutlar sahnesinde, sahne sanatları ve Tiyatro oyunculuğu üzerine eğitim gördü. Ferhan Şensoy, Ekrem Erkek, Hüsnü Alan ve Muhammed Cangören gibi ustalardan eğitim aldı. Onlarla aynı sahneyi paylaşmanın gururunu yaşadı. Gaziantep Devlet Tiyatrosu Onat Kutlar Sahnesi’nde, sahne yönetmenliği de yapan Emine Sevinç Öksüzoğlu, Türkiye genelinde birçok oyunlar sahneledi. A. Ü. TÖMER Gaziantep şubesinde Sahne Sanatları, Diksiyon, (Güzel konuşma sanatı) Diyafram ve Tiyatro oyunculuğu üzerine öğretmenlik yaptı. Uzun seneler sahne tozu yutmasına rağmen, çok sevdiği Edebiyat’tan hiç bir zaman ayrı kalmadı. Şiir, öykü, düzyazı, astroloji, felsefe, kültür sanat, eleştiri, araştırma inceleme, ve edebiyat üzerine yazıları, yerel ve ulusal olmak üzere bir çok yazılı ve görsel basında yer aldı. Ayrıca bir çok Televizyon ve Radyoların Sanat ve Edebiyat programlarına konuk oldu. Gaziantep’te yayımlanan Olay, Zafer, Güney postası, Gaziantep 27, Doğuş, Yeni Gazete ve Ekspres gazetelerinde Sanat yönetmenliği yaptı. Kosova; (Balkan Aydınları ve Yazarları) BAY ve İnci çocuk dergilerinin, Almanya; Ezgi Kültür Sanat ve Edebiyat dergisinin, İstanbul; Ana kültür Sanat ve Edebiyat dergisinin, Ankara; Kendi Kültür Kalıtı dergisinin, Adana; Ozan, Söylem, Aykırısanat Kültür ve Edebiyat dergilerinin Gaziantep bölge temsilciliklerini yürüttü. Ayrıca bu dergilerde Şiir, öykü, düzyazı, astroloji, felsefe, kültür sanat, eleştiri, araştırma – inceleme, edebiyat, Türk tiyatro tarihi ve (diksiyon) güzel konuşma sanatı üzerine yazıları yayımlandı. İstanbul’da yayın yapan Ana Kültür Sanat ve Edebiyat dergisinin hazırlamış olduğu “Ana Antoloji” de, Adana’da yayın yapan Ozan Kültür Sanat dergisinin hazırlamış olduğu “Ozanlar Sevgi Yumağı” şiir antolojisinde ve “Yaşayan kadın şairlerimiz” isimli ansiklopedi de şiirleri ve sanat yaşamı yer aldı. Ayrıca 2007 yılında Ankara’da Elvan yayınları sahibi Sayın İhsan Işık tarafından yayımlanan, 10 ciltlik “Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür adamları Ansiklopedisi” nde eserleri ve sanat yaşamı yer aldı. 13. 04. 1997 yılında üç boyutlu resim sanatçısı olan Arslan Bayır’la birlikte, “Mustafa Kemal Atatürk ve Şiir” konulu resim ve şiir sergisi açtı. Bu sergi ulusal ve yerel basında uzun bir süre yer aldı. Şiirlerinden bazıları ses sanatçısı ve bestekâr Sayın Gül Kansu tarafından bestelendi. Bir kaç şiiri de, ünlü şair Sayın Naser Feiz tarafından Farsça’ya çevrilerek, Tahran’ın önde gelen sanat ve edebiyat dergilerinde yayımlandı. Şiirleri usta kalem Can Yücel başta olmak üzere, birçok şair ve yazardan övgü dolu yorumlar almıştır. 21 Nisan 1996 yılında 4. Dünya Şairler Gününün ve 26 Nisan 1997 yılında da 5. Dünya Şairler Gününün organizasyonunu yaptı. Sevgi, barış, kardeşlik ve dostluk çağrısıyla, yurt içi ve yurt dışından bir çok şair ve yazarı aynı çatı altında toplayarak, görkemli bir organizasyona imza attı. Bu muhteşem organizasyonla yazılı ve görsel olarak, ulusal ve yerel basında dünya kamuoyunda geniş bir yer tuttu. Güneydoğunun incisi olan Gaziantep’in tanıtımına, dünya çapında katkıda bulundu. Emine Sevinç Öksüzoğlu; birçok Konferans ve Panellere katılıp Edebiyat, Şiir ve Felsefe alanında konuşmalar yapmıştır. Her yıl adına düzenlenen “Genç Şair Başarı Ödülleri” ise; Şiir alanında başarı göstermiş Yedi kişiye, büyük bir törenle verilmektedir. 02. 11. 1996 yılından bu yana, hemen hemen her yıl Tüyap kitap fuarı başta olmak üzere, yurt içi ve yurt dışında imza günlerine, şiir resitallerine ve konferanslara davet edilmiştir. 10. 03. 1997 yılında Kosova’da yayın yapan Bay (Balkan Aydınları ve Yazarları) Kültür ve Sanat Dergisi tarafından “Kültür Elçisi” olarak ödüllendirilmiştir. 01. 06. 2007 yılında Kosova Balkan Aydınları ve Yazarları Kültür Birliği Başkanı ve Bay Yayınlarının sahibi ve yazı işleri müdürü olan, Sayın Osman Baymak tarafından “Teşekkür Belgesi” ile onurlandırılmıştır. 26. 04. 1997 yılında da İstanbul Ana kültür sanat ve edebiyat dergisi tarafından, Türk edebiyatına yapmış olduğu üstün hizmet ve başarılı çalışmalarından dolayı plaketle onurlandırılmıştır. 02. 02. 1997 yılında Türkiye Şair ve Yazarlar Derneği Gaziantep şubesinin kurucu başkanlığını yapan Emine Sevinç Öksüzoğlu’nun, yurt içinde ve yurt dışında almış olduğu bir çok plaket, şilt ve ödülü mevcuttur. İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği) ve Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği üyesi olan Öksüzoğlu; Evli ve bir kız, bir erkek olmak üzere iki çocuk annesidir. YAYIMLANMIŞ ESERLERİ : “Sevgiler Günışığında” (Şiir) Ağustos 1996 - Gaziantep Gürsel Yayınları “Bahar Tomurcuğum” (Şiir) Mart 1997 - Adana Aykırısanat Yayınları “Yeşil Gözlerinde Kaybolan Dünya” (Düz yazı / Öykü / Şiir) Eylül 1998 - Ankara Ürün Yayınları “Üşümüş Kar Taneleri” (Şiir) Eylül 2007 – Gaziantep Sanko Holding Kültür Hizmeti Yayınları “Güneş Yüzlü Çocuklar” (Öykü) Eylül 2007 – Ankara Ürün Yayınları “Zamansız” (Şiirler) (Azerbaycan Vector Uluslar arası İlim ve Edebiyat Eserleri Araştırma ve İnceleme Merkezi Tarafından Azeri diline çevrilerek yayımlanmıştır. )


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.