Erbil Kalesi'ni Gezerken
(İbrahim Kilik) 2 Temmuz 2002 |
Yerler |
| |
Türk kültürünün, Türk mührünün izlerini taşıyan coğrafyalardan birinde; hasbelkader bulunma bahtlılığını yaşayan bir faninin, o coğrafyayla ilgili notlarından bir bölüm. |
|
Türkçe Sevdası
(İbrahim Kilik) 2 Ağustos 2002 |
Türkiye |
| |
. “Bu dil ağzımda annemin sütüdür.” diyen şair,
bugün yaşasaydı; yabancı dille eğitimi savunanlara,Türkçe bilim dili olamaz diyenlere ne söylerdi bilmiyorum. Ama, bizim gibi susmayacağını biliyorum...
|
|
Yazarlar Şairler ve Şehirleri
(İbrahim Kilik) 19 Ağustos 2002 |
Yazarlar ve Şairler |
| |
Evler kişilerin yaşadığı küçük mekânlar, kentlerse büyük mekânlardır. Edip Cansever, "İnsan yaşadığı yere benzer" derken; kişilerin karekterlerinin oluşumunda coğrafyanın ve mekânın önemini vurgulamak istemiştir her hâlde... |
|
Hiçten Saadetler Ülkesi
(İbrahim Kilik) 3 Haziran 2013 |
Yaşam |
| |
Hele Kirve oradan bir çay ve simit ver. Ver ki teyit edelim bizzat yukarıda söylenenleri. Hiçten saadetler ülkesinde saadet kapısının altın kolunu çevirelim tevazu ile sonra vira Bismillah diyelim, simitten bir parça koparalım, çaydan bir yudum alalım açılalım tevazu denizine…
|
|
Çayın Buğusunda Açan Gül
(İbrahim Kilik) 22 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
İlk mesajı, semaverin fokurtusu verdi. Demlik , hüzün zarfına bürünmüş içli mektup misali beklemedeydi. Saat , zamanı sırtında taşıyan dervişleyin yorgun , yorgunluğunu tik takların gölgesine gizlemeye çalışıyordu.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplara Derkenar
(İbrahim Kilik) 22 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Seher vakitlerinde, Kâbe siyahı kirpiklerinde bir katre gözyaşı olmak istiyorum. Turna teleklerinde selâmlar yolluyorum meçhul ve bî bedel iklimine… |
|
Kuğular
(İbrahim Kilik) 24 Şubat 2010 |
Doğa ve Dünya |
| |
Kuğular da bu güzellerin ve güzelliklerin bir parçası. Beyaz renge ayrı bir anlam katan, zarafet ehli. Hilkatin beyaz incileri…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 10
(İbrahim Kilik) 24 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Selâmın ardınca,
Bugün Ankara’ya yağmur yağıyor ve bende bir burukluk var... Derunumda bir yerlerde erguvanî hüzün çiçekleri açıyor.
|
|
Ayn Şın ve Kaf Üzerine
(İbrahim Kilik) 24 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
İşte aşk, bu renk ve usare harmanından derlenen, muhtevasında ateş, su, hava ve toprağı cem etmiş füsunlu bir iksirmiş… Ruhlara üflenen can iksirinin özü aşkmış meğer. Onu bilenler bilirmiş…
|
|
Çayın Rengi
(İbrahim Kilik) 13 Aralık 2010 |
Düşler |
| |
Işıl ışıl bir günde, hayatın güzelliği mavinin içinde gizlenemez. Hayallere takılan ipek kanatlarla muhayyel güzellikler ülkesine bir yolculuk başlar. Suya karışan ıtır, bardağınızda buğu buğu tüterken yaşamaktan ayrı bir haz alırsınız. Renk güzeli size yudum yudum tebessüm eder.
|
|
Kıl ve Tüy
(İbrahim Kilik) 3 Nisan 2007 |
Yaşam |
| |
Bu yazıyı sırf kıllık olsun diye yazdım; ama siz kıllık olsun diye okumayabilirsiniz. "Kıldan ince köprü yaratanın affına sığınarak..." |
|
Biri Ala Boyayıp Satıyor Öteki Mora
(İbrahim Kilik) 26 Haziran 2007 |
Türkiye |
| |
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, yıllar önce bir koltuk kahvesinde çay içerken, bir yandan da yapılan sohbete kulak misafiri oluyordum. Sohbetin konusu da Türkiye’de işsizlik meselesi üzerine idi. Sohbete katılanlardan birisi, “Kardeşim bu memlekette işsizlik sorunu yok . Affedersiniz eşek bokunu boyayıp ipe dizin satılığa çıkarın müşteri bulursunuz.” diyordu |
|
Koltuk Karnavalı
(İbrahim Kilik) 6 Temmuz 2007 |
Türkiye |
| |
“Lan Ramazan, aç şu Türkiye’nin önünü! Hep senin yüzünden geri kalıyor.”diyordu bir çocuk öbür çocuğa, siyasi partilerimizden birinin seçim otobüsü geçerken.
|
|
Argo ve Siyaset
(İbrahim Kilik) 15 Ağustos 2007 |
Türkiye |
| |
Yakın tarihimizde Yalım Erez namıyla maruf, merkez sağın liderliğine de oynayan;ama düşleri yarım kalan bir siyaset erbabının yine başka bir bayan siyasetçiyle girdiği polemikte,
Bayan siyasetçiye sarf ettiği “Kasımpaşa Dilberi” ifadesiyle siyaset sahnesine argo terimlerin yamanması gayretleri yaşanmıştı. |
|
Argodan Esintiler
(İbrahim Kilik) 15 Ağustos 2007 |
Yaşam |
| |
Dil, insanlık tarihinin başlangıcından beri bir anlaşma vasıtası olarak olarak kullanılmaktadır. İlkel kavimlerden günümüze insan, dili sayesinde vardır. Dil anlaşmayı sağladığı gibi öğrenmeyi de kolaylaştırır. Ne yazık ki her varlığı özgünlüğünden uzaklaştıran, yozlaştıran insanoğlu dilin de "i |
|
Erguvan Akşamlar (N)
(İbrahim Kilik) 17 Ağustos 2007 |
Yaşam |
| |
Akşam deyince, yine bir şarkının içli güftesi geçer içimden “Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun gelmiyorsun. / Çünkü seni çok sevdiğimi biliyor biliyorsun.” yahut bir başka şarkı:
|
|
Helaya Yazı Yazma Hastalığı
(İbrahim Kilik) 25 Ağustos 2007 |
Türkiye |
| |
Okullarımızın sıralarının üzeri,tuvaletlerinin kapıları sürekli temizlenmesine karşın
Hep yazı zengini. Ayrıca, umumi tuvaletlerin kapı arkaları ile duvarları da değişik yazı ve resimlere ev sahipliği yapmakta.
|
|
Kılıç ve Kalem
(İbrahim Kilik) 16 Ekim 2007 |
Yaşam |
| |
Cihangirlerin, cihanı titrettiği, korku egemen bir dünyada hâkimiyetin simgesi olan,(bir zamanlar) su verilmiş çelik kılıç; çoktan yerini modern zamanların daha acımasız, daha kalleş silahlarına bıraktı. Hani Köroğlu “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.”demiş ya! Acaba bugünkü kitle imha silahlarını görseydi ne söylerdi?
|
|
Baş Üstüne
(İbrahim Kilik) 19 Ocak 2008 |
Yaşam |
| |
Baş olma sevdasının moral değerleri aşındırdığı günümüzde, her koşulda , hiçbir dünyevi çıkar uğruna eğilip bükülmeyen adsız kahramanların selamı da kelamı da baş üstüne diyerek “baş” ile ilgili dilimize yerleşmiş; sözcük, söz grubu ve deyimlerden müteşekkil bir sözcük geçidiyle baş başa bırakıyorum sizi.
|
|
Sözcüklerin Dansı
(İbrahim Kilik) 28 Mart 2008 |
Günlük Olaylar |
| |
Bazen de sözcük söz olur, söz namustur denir. Kamus dolusu sözcük verilip de yerine getirilmeyen sözün yerini tutmaz. Yahut bir davranışı söz olur diye çekingen davranır insan.
|
|
Kentlerin Pişmanlıkları
(İbrahim Kilik) 29 Mart 2008 |
Toplum |
| |
Bir de daha çok para kazanmak için hileli iş yapan, esnaf, müteahhit, iş mensubu tanıdığınız var mı hayvanlar âleminde? Silah ve mühimmat satıp para kazanmak için hayvanları savaşa sürükleyen sömürgeci zihniyete sahip,zalim ,piskopat aslan kral tanıdınız mı? Ben hayvanlar âleminde böyle çirkef ,pislik fitne gibi durumların olduğunu ne okudum ne de gördüm. |
|
Kent ve Mabet
(İbrahim Kilik) 29 Mart 2008 |
Yaşam |
| |
Mabetler kentlerin münzevi evleridir. Mabetlerin sakinleri ise münzeviler.her münzevinin gözlerinin izi sinmiştir mabedin duvarlarına. Bir bakıma mabet münzevinin fildişi kulesi sayılır. Münzevi bu kulede kendi kendisiyle hesaplaşır, hâlihazırla geçmişin muhasebesini yapar, geleceği tevekkül penceresinden sızan ışığa emanet eder.
|
|
Kent Işıkları
(İbrahim Kilik) 29 Mart 2008 |
Yaşam |
| |
Kalmadı kentin dağarcığında güzellik,estetik ve kaygı üstüne hiçbir şey. Baştan aşağı beton yığını sevimsiz ,ucube yapılar doldurdu kenti; nefes alıp veremez oldu.
|
|
Uykusuz Kentler
(İbrahim Kilik) 1 Nisan 2008 |
Yaşam |
| |
Günümüz kentleri de insanlar gibi, canhıraş bir telâşın içindeler.sükûneti ve sessizliği çoktan unutmuşlar. Alelacele dolmuşa binen, tedirginlikle geç kalan otobüsü bekleyen insan misali
ya sıcakta kavrulmakta yahut soğukta titremekteler.
|
|
Yazmak Serüveni
(İbrahim Kilik) 14 Mayıs 2008 |
Yaşam |
| |
Herkesin bir hikayesi var olduğunu ifade eden, klâsik bir söylemden sonra, Hac yolundaki karınca misali yazmak serüvenimi hikaye etmek gibi bir ham hayalin peşinde, kaleme ve kağıda sarıldım. Kaleme ve kağıda sarıldım diyorum. Çünkü, kağıt ve kalemdeki içtenliği,sıcaklığı bilgisayarın ışıltılı ekranında ve duygusuz tuşlarında bulamıyorum.
|
|
Çay Muhabbeti
(İbrahim Kilik) 25 Ekim 2008 |
Yaşam |
| |
Bilmem nereden esti? Bu akşam, vakit geç olmadan demledim çayı. Belki de yalnızlığıma çeşni olur diye mi... Elimde içinde mis gibi demli çay, sımsıcak ince belli. Şu an yalnız yudumladığıma bakmayın, yâranla içerim eskiden beri.
|
|
Biz Eskiden Mektup Yazardık
(İbrahim Kilik) 19 Mart 2009 |
Anılar |
| |
Eskiden, mektup denilen bir tür vardı, name de denilirdi adına. İnsanlar, biribirine yollardı zarf içinde.
Sevgi kokardı, hasret tüterdi sayfalarında. Ayrı bir iştiyakla okunur yazılırdı. Eskiden mektup vardı,o demler güzel zamanlardı... |
|
Zaman ve Şiir
(İbrahim Kilik) 23 Mart 2009 |
Sanat |
| |
Zamana ve şiire dair ne varsa dağarcığımızda ortaya dökemesek de. Karınca kararınca birkaç kelam eyledik affola. |
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 34
(İbrahim Kilik) 12 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Gel de nisanın güzelliğine güzellik katsın tebessümün. Gel baharı ol geçip giden ömrümün. Bilirsin şayet gelirsen iklimimde erguvanlar daha bir canlı açar çiçeklerini.
Ellerim taze sürgünler verir. Ellerime verirsen ellerini. Ne zaman geleceksin gözlerim yollarda bekliyorum seni. En kalbî duygu ve selam ile..
|
|
Kanat Sesleri
(İbrahim Kilik) 6 Ocak 2010 |
Yaşam |
| |
Kuş kanadı kırılmasın, tez varsın yâre selâmım. |
|
Gökyüzü Pirayeleri
(İbrahim Kilik) 6 Ocak 2010 |
Yaşam |
| |
Kuşlar, hilkatin incileri. Onlar, gökyüzünde süzülürken de dallarda cıvıl cıvıl öterken de. Sükut ederken de güzel. Her kuş, bir kavrama remiz olsa da biz Süleyman değiliz ne fayda. Ancak; onların adları etrafında efsaneler düzer, türküler yakar; anlatır, söyler , dinleriz. Onlar da dile gelir sevinçlerimiz, enînlerimiz.
|
|
Entelektüel Kimdir
(İbrahim Kilik) 8 Ocak 2010 |
Yaşam |
| |
Entelektüel, toplumsal ve evrensel sorunlara kayıtsız kalmaz. Haksızın ve güçlünün safında yer almayan adamdır entelektüel.Güçlüye yaranmaya çalışmayan, doğruyu söylemekten çekinmeyendir o.Bir anlamda doğrucu davuttur.
|
|
Aydın Olmak ve Aydınlatmak
(İbrahim Kilik) 17 Ocak 2010 |
Toplum |
| |
"Düşüncenin ve Korkunun azad olduğu bir ülke.
Bir ülke ki insanları dimdik.
Dünya duvarlarla bölünmemiş.
Kelimeler gönlün derinliklerinden fışkırır.
Emek kemale uzatır kollarını.
Aklın ırmağı,
Alışkanlıkların karanlıkçölünde
Kuruyup gitmemiş.
Ne olurdu Tanrım!
benim ülkem de böyle bir ülke olsa!" Tagore. Böyle bir dünyada ve ülkede kim yaşamak istemez...
|
|
Veda Ederken
(İbrahim Kilik) 31 Ocak 2010 |
İlişkiler |
| |
Türkiye Yazarlar Birliği bünyesinde açılan, 16. Dönem Yazarlığa Hazırlama Semineri’ne renk katan, anlam katan birlikteliğimiz hitamında yüreğime düşen şebnemi, dostalarla paylaşmak; onalara veda babında bir şeyler söylemek cehdiyle yazdığım birkaç satır.
|
|
Su Güzeli
(İbrahim Kilik) 4 Şubat 2010 |
Sanat |
| |
Ebru,ebruli gülüşlerin suda renk olup kâğıda yansımasıdır. Ebru, her haresi, her kıvrımı güzelliğe aşina ve aşiyan olan bir iklim. Bazen bir elifin dik duruşu, bazen bir vavın kul oluşudur ebru.
|
|
Dosta ve Dostluğa Dair
(İbrahim Kilik) 5 Şubat 2010 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Ve dostun sarf ettiği her söz, yüreğinize ve ruhunuza merhem kabilindendir.
Yerine göre dostun attığı gülün taş, taşın gül mesabesinde olması da dostluğun bir cilvesidir demek lazım gelir.
|
|
Erguvanlar Açtığında İstanbul
(İbrahim Kilik) 7 Şubat 2010 |
İstanbul |
| |
İstanbul, şehirlerin şahı, sevenlerin ahıdır. İstanbul, panzehri kendisinden menkul olan zehir. İstanbul, gerdanlıklı şehir. Mavi gerdanlığı ona nazarlıktır. |
|
Fesleğen Kokulu Günler
(İbrahim Kilik) 9 Şubat 2010 |
Anılar |
| |
Hani, çocukluğumuzun vatanımız olması hasebiyle hesapsız özlemelerin bizlere uzaklardan hayal meyal el etmesi gibi bir şey bu koku…
|
|
Geri Dönülemeyen Hatalar
(İbrahim Kilik) 11 Şubat 2010 |
Günlük Olaylar |
| |
Bir üniversiteli genç kızımızın ,Antalya’da falezden denize atlayarak hayatına acı bir şekilde nokta koyması, kim bilir hangi ocağa,hangi yüreklere ateş düşürdü. Halbuki, “Dünyanın bütün kazuratlarına rağmen hayat yaşamaya değer.”diyenlere hak vermesini isterdim o merhumenin…
|
|
Yaşantı Ahirete Yazılan Bir Mektuptur.
(İbrahim Kilik) 11 Şubat 2010 |
Yaşam |
| |
Yazı yazmak, çeliğe su vermekten güç bir iş bence.
Sözcüklerin, rengi usaresi olmadığı için onları birbiriyle kaynaştırmak ayrı bir özen emek ister... |
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar
(İbrahim Kilik) 12 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Ben aslında iki lafı bir araya getiremem. Ama sen yok musun?
Bana hep meçhule şiirler yazdırıyorsun.
Ne künyeni biliyorum, ne adresini.
Bir kez ezberledim ya sesini.
Kalbimde vuruyorsun, kulaklarımda çınlıyorsun…
|
|
Sevgililer Günü Üzerine Çeşitlemeler
(İbrahim Kilik) 13 Şubat 2010 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Sevgi, yahut aşk, manevi bir duygu; soyut bir kavram. Kirletilmesi güç bir değer. Meşhur meseldir:Evvel zamanlarda devr-i kadim ademlerinden bir adem. Bilge bir zata gider. “ Efendim ben Hak âşığı olmak istiyorum.” der.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 2
(İbrahim Kilik) 13 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Puslu bir Ankara sabahı. Yüreğimin cidarlarında benek benek süveydalar. Elim, tuşlara korkarak dokunuyor. Yazacaklarım da mektubun adresi gibi meçhul. Sanki, tuşlara dokununca bir keder yumağı çözülmeye başlayacak yüreğimden. |
|
Meçhule Yazılan Mektuplar - 3
(İbrahim Kilik) 13 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Bugün, içimde mahiyetini tam izah edemeyeceğim bir asudelik var. Belki de, yüreğimin kanaviçesine işli kalan; kadim tebesümünü hatırlayarak uyanmama borçluyum bu asudeliği. Anlaşılan bu mektubu kaleme alırken her zamankinden farklı bir ruh hâlinde olacağım.
|
|
Muhayyel Düşler Perisine
(İbrahim Kilik) 14 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
“Bir fas-lı gül deminde gönlümün gülşeninde.
Açan gülürana sen aşk gülü desen desen.”İ.K
|
|
Aşkın Verandası
(İbrahim Kilik) 14 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Yine zamanı düreceksin avuçlarında. Bembeyaz zambaklar açacak vadinde. Benim muhayyel ülkemin muhayyel perisi… bekle bekle…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 4
(İbrahim Kilik) 15 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Bu sabah yine senle uyandım. Senle doluyum. Gönlüm bir kristal sürahi. İçinde yedi derya. Leba lep sen kristal sürahi...
|
|
Dara Çekilen Duygular
(İbrahim Kilik) 15 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Dara çekilen Mansur misali bağrım. Bağrımı yarsalar senden sebep yaralarım. Hani bir türküde haykırır ya “âşık sebebim oy.”diye ben feryadımı içime dürerim. Dara çekilmekten değil korkum, seni kaybetmekten. O yüzden suskunluğum.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 5
(İbrahim Kilik) 16 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Hurufat ehlinden ayn, şın ve kaf’ı çağırdım muhayyel ülkeme. Davetime icabet ettiler. Lakin , adresini ve künyeni bilemediğim için sana ulaşamadım.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 8
(İbrahim Kilik) 19 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Aslında içimde çağlayanlar çağıldıyor, ummanlar coşuyor, lâkin ; ben duygularımı yansıtmaktan acizim… İlk mektubumda dedim ya iki lafı bir araya getiremem.
|
|
Hüznün Kanaviçesi
(İbrahim Kilik) 19 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Biliyor musun, hayallerimin nadidesi? Yüreğimin, kanaviçesinde işli hüzün olduğunu…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 9
(İbrahim Kilik) 21 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Bugün sisli ve soğuk bir Ankara sabahı, içimi ısıtan ve gözümü ışıtan hayalinle güne merhaba diyorum. Kimbilir, bugüne hayalinle değil de seninle başlamak nasıl olurdu. O da adresin gibi meçhul ve muhayyel…
|
|
(İbrahim Kilik) 21 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Seher vakitlerinde, Kâbe siyahı kirpiklerinde bir katre gözyaşı olmak istiyorum. Turna teleklerinde selâmlar yolluyorum meçhul ve bî bedel iklimine…
|
|
Sarası Tutan Sardunya
(İbrahim Kilik) 8 Nisan 2010 |
Toplum |
| |
İşte o devirlerde, sardunyaya bir vazife verilmişti. Sivrisinek savar olarak kullanılmaya başlanmıştı. Sıtma mikrobu taşıyan sivrisineklerin hışmından sardunya sayesinde kurtulmak yolu seçilmişti. Zannımca, sardunya da memnundu böyle bir vazifeden. Pencerelerimizin önünde kurulması bu yüzdendi. Vazifesini bî hakkın ifa etmenin hiçbir şeye değişilmeyecek huzuru vardı yüreğinde sardunyanın. Böyle bir vazife onu , bencillikten kurtarıyor, Kamu yararını düşünen, insanlara faydası dokunan diğerkam bir makama yükseltiyordu.
|
|
Okuyucuyla Hasbıhâl
(İbrahim Kilik) 27 Şubat 2010 |
Düşler |
| |
Ayrıca bu cevabı sizlerle paylaşacak kadar güçlü ve cesur da değilim. Bu durumu ister ketumluk, ister korkaklık, isterseniz de ifşa kabul edin…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 12
(İbrahim Kilik) 1 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Sözlerimin başlangıcında selâm sana muhayyel peri,
Dün yine ellerini düşündüm , o bembeyaz zambakları andıran dürüldüğünde gonca, açıldığında gül olan ellerini.Biraz hüzne büründüm biraz sevince gark oldum.
|
|
Zambak Günlüğü
(İbrahim Kilik) 1 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Ellerin hep beyaz zambakları hatırlatır bana. Gülüşün seherde yeni açmış gülü…
|
|
Gittiğin Andan Sonra
(İbrahim Kilik) 8 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Karanfiller, alev alırken dudaklarında, hayal ülkesinin iklimlerini abat edersin. Oysa, sen gideli, bir tebessümünün bir de dilindeki peltek (s) nin esiriyim.
|
|
Karanfil Gülüşünde Yandı Yüreğim
(İbrahim Kilik) 2 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Şair boşuna,”yârin dudağından getirilmiş/ bir katre alevdir bu karanfil.”dememiş. Mutlaka bir bildiği olmalı. Zaten, söz konusu olan yârse neler söylenmez… Karanfil bile, yâre borçlu bu dizlere göre.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 14
(İbrahim Kilik) 2 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Hani eskiler demişler ya, “önce refik sonra tarik.” Ben bu meçhul ve muhayyel yolda kalem ve kâğıdı seçtim kendime refik olarak. Bu mektuplar boyunca gizli ve aşikâr cümle hâllerime bu ikili şehadet edecektir.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 15
(İbrahim Kilik) 3 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Baharın emareleri, kendini hissettirirken yazıyorum bu mektubu sana ey meçhul ve muhayyel peri. Ben, merhabanı özledim, o sımsıcak sesini. Bu özlemle sana gıyabında merhaba diyorum.sesinin sıcaklığı olmasa da ortamda, hayalin yetiyor içimi ısıtmaya…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 16
(İbrahim Kilik) 3 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Sana yazmadan duramıyorum, ey meçhul ve muhayyel iklimlerin perisi! Selâmımın ucuna bir gül iliştirip huzurundan ayrılıyorum.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 17
(İbrahim Kilik) 4 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Rüyalarında görüyor musun? Ben ,o muhayyel beldenin kıyılarına her gece beyaz bir yelkenli yle uğrarım. Senin yüreğinin sahiline, yüreğimi bırakır usulca ayrılırım. Saçlarım uçuşur senin sahilinin rüzgârlarında. Göz yaşlarımı yıldızlardan saklarım. Yüreğim sana emanet ey muhayyel peri…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 18
(İbrahim Kilik) 6 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Ey muhayyel dilber budama vefasızlığınla cennet sürgünümün dallarını. Beni böyle elleri böğründe bekletme. Şu bereketli ve taze sabahın aşkına. Üçler yediler kırklar aşkına. Ve dahi yaratan aşkına meçhul ve muhayyel ikliminden çık gel.
|
|
Yazmak Yahut Yazmamak
(İbrahim Kilik) 6 Mart 2010 |
Anılar |
| |
Burası Ankara Mamak. Duvarlar sağır, duvarlar dilsiz. Vicdanlar hakeza. Ne pencereden ışık vurur, ne saçaları rüzgâr savurur." Bahar inmiş diyorlar Ankara'nın sisli yamaçlarına." peh! Burada hep zemheri, geldiğimiz günden beri. Birinin, sıcak sudan soğuk suya değmezken elleri. Bize çok görürler yağız yeri. Her taraf duvar ne yâr ne yer var.
|
|
Son Mülteci
(İbrahim Kilik) 6 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Ve benim hayalim, senin ikliminde tek ve son mülteci olabilmek, çok görme bu arzu hâli ey muhayyel peri! Sen elif misali ben vav misali…
|
|
Sonsuzluğun Gülleri
(İbrahim Kilik) 8 Mart 2010 |
Unutulamayan Dönemler |
| |
Onlar da annelerinin ciğerpâreleriydi. Onların da muratları,gönülleri ,gönüllüleri vardı… Devran öyle bir devrandı, an öyle bir andı. Taze civanlar, fidanlar ateşlerde yandı.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 19
(İbrahim Kilik) 8 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Gittiğin günden beri , sözcük sözcük derledim tüm çiçekleri. Çağırdım her gece lâleleri gülleri… Unutmadım sümbülleri. Çiçekler meclisinde sana ayırdım en özge yeri…
|
|
Erguvanlar Açtığında
(İbrahim Kilik) 11 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Uzak olur o anda elem keder sinemden. Adı erguvan kokan, erguvan bakışlının tutsağı olsa da gönül.
Yedi tepeye yedi sevda tuğu diker, erguvanlar açtığında gönlündür zafer…
|
|
Gün Çekildi Penceremden
(İbrahim Kilik) 12 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Gittin gideli hayalinle avunuyorum. Senle dolu muhayyilem. Begonyam, menekşem sensiz öksüz kaldı pencerem…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 21
(İbrahim Kilik) 15 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Bu sabah Ankara’ya yağmur yağıyor. Hava kapalı. Sokağa çıkarken şemsiyeyi de almalıyım. Aslında oldum olası sevmem sokağa çıkarken fazladan bir eşya almayı yanıma. Ama, bazen zaruretler itiyatların önüne geçiyor…
|
|
Bir Varmış Bir Yokmuş
(İbrahim Kilik) 15 Mart 2010 |
Yaşam |
| |
Sahi başlık bir masal giriş cümlesiydi değil mi? Binlerce yıldır, milyonlarca kez tekrarlanan ve her defasında ilgiyle ,zevkle dinlenilen masalların girizgâhı.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 22
(İbrahim Kilik) 18 Mart 2010 |
Düşler |
| |
İyi ki kâğıtla kalem gibi iki vefalı, kadim dostum var. Onlar dahi senin gibi olsaydı ne yapardım! Özümü özlem deryasına saldığın günden beri, iki vefalı dost dert ortağım. Ne kınarlar, ne hâlime gülerler. Gönlümden dökülenlere yüksünmeden mihmandarlık ederler. Her hâlime katlanırlar…
|
|
Meçhule Yazılan Mektuplar - 23
(İbrahim Kilik) 19 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Cümle güzel Şiilerin girizgâhı oluyorsun, gönlümün ahı olduğun gibi. Şarkıların bestesindeki tını. Aşk sözcüğünün kafı, şını. Gülle anıyorum daima adını…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 24
(İbrahim Kilik) 20 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Ey, bakışlarında yüreğimin yağını eriten! Ey, bilinmez diyarlara çekip gidip de, beni hasret ayazında buyduran, emsalsiz peri! İnan, gittiğin günden beri nefes nefes ciğerlerime çekiyorum seni.
|
|
Çayımın Buğusunda Açan Gül
(İbrahim Kilik) 21 Mart 2010 |
Düşler |
| |
O, güller içinde simgedir. Sırrı çözülemeyen imgedir. Misalin masalı, masalın misalidir. Ondan kurtuluş yoktur. Aşk meydanında sâridir… Bazen güvercin, bazen hüt hüt, bazen zümrüdüanka misalidir.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 25
(İbrahim Kilik) 22 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Sensiz Ankara , bir ölü şehri hüviyetine bürünüyor. Caddeleri bom boş gibi. Senin olmadığın her mekan yavan. Yaşamanın tadı tuzu yok.
Güller hüzün açıyor. Bahar ağır aksak. Burada olsaydın güller seni örnek alır, daha bir ıtırlı daha bir ışıklı açılırdı seherlerde. Zaman ikimizi kıskanırdı.
Takvimler ve saatler senli zamanları ayrı bir gururla taşırdı bağırlarında…
|
|
İnce Endamın Zarafet Elçisi
(İbrahim Kilik) 22 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Erguvan dallarından gülümsersin nisana. Hüsnü ansın zamana. Fikrimde elif misali incelirsin. İçtiğim suyla, teneffüs ettiğim havayla yâdıma gelirsin…Sen baharın imrendiği, servilerin kıskandığı nihalsın. Tebessümün hiç solmasın yüzünde. Güle misal güller açsın gülüşlerinde…
|
|
İçime Gülüşünle Bahar Serpilir
(İbrahim Kilik) 23 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Baharın, en gözde çiçeği sen olursun. Itrında gizlidir aşkın öz suyu. Gönül, seni saklar özünde; şiir seni söyler, sükût seni ikrardır zamana. Mazinin ve atinin gülüsün. Sığmaz güzelliğin şimdiki zamana…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 27
(İbrahim Kilik) 24 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Tek bildiğim, söz konusu sen olduğun zaman,en yavan sözcüklere ayrı bir renk, ayrı bir rayiha geldiği. Sözcüklere, ruh ve canlılık veriyor, inceliğin, güzelliğin… |
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 29
(İbrahim Kilik) 26 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Kısaca” şarkılar seni söyler dillerde name adın.” Her mektubumda olduğu gibi bu mektuba da seninle başladım, seninle noktaladım. Sana dair hislerimi, sen dahil kimselere anlatamadım. Anlatamazdım. Sen de bilirsin sırrı faş haneye tecavüz haramdır. Beyaz zambağım, gönül muradım…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplara Derkenar
(İbrahim Kilik) 26 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Zaman, seni işler yüreğime, devran seni söyler. Seni hatırlatır seherlerde açan güller. Sen güllerden ziyade güzel, güller sana emsal olmanın derdindeler…
|
|
Atlar
(İbrahim Kilik) 27 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Onlar ki bir zamanlar kıtaları aştılar.
İla-yı kelimetullaha kanat açtılar.
An , yelelerinde ışık hızında eridi.
Alperenlerle kolkola girip savaştılar.
İ.K
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 30
(İbrahim Kilik) 28 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Rüyalarımın nadide ve narin çiçeği. Ömrümün, hasret vadisinde mukim gerçeği. Sana yazma iştiyakım ve itiyadım; ancak can tenden uçtuğunda sona erecektir. Keşke, kanatlarım olsaydı da can tenden uçmadan, meçhul ve muhayyel ikliminin zümrüt tepelerinde kanat çırpabilseydim. Dolambaçlı yollara sapmadan kuş uçuşu yanına gelebilseydim…
|
|
Kapılar Üstüne Bir Deneme
(İbrahim Kilik) 29 Mart 2010 |
Yaşam |
| |
Şehirlerin de kapıları vardır, hanelerin de ,mahpushanelerin de . Kiminin yüzüne kapanır kapılar, kiminin üstüne. Yıllar geçer açılması için bir daha. Kapılar vardır eşikleri kutlu. O kapıdan içeriye adım atabilenlere ne mutlu…
|
|
Susuzluğum Sanadır
(İbrahim Kilik) 30 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Som bir efsanesin yüreğimde. Gümüşî rengiyle köpük köpük sonsuzluğa akan, hep tazelenen ve iz bırkan coşkun, dupduru nehirsin. Bir iksir var ki özünde.gitsen bile yüreğimde kalırsın hep en güzel hâlinle.
|
|
Benim Tek Efendim Var
(İbrahim Kilik) 30 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Benim tek efendim var, teri gül kokar. Gözlerinin siyahı gönüller yakar. Elif parmaklarının arasından billûr sular akar… Aya tutar şehadet parmağını ay şaklar. Taif’de yapmaz duasını bizler için saklar. Tebessümü aydınlatır cihanı . Ebu Cehiller çatlar…
|
|
Hasret Bağında Açan Gül
(İbrahim Kilik) 31 Mart 2010 |
Düşler |
| |
Kokusunu özleyen yağmur, mahzun mahzun yağar toprağa. Adını söyler o nadide perinin dala yaprağa.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 31
(İbrahim Kilik) 2 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
İklimimde hasretin zakkumları kök salarken. O, meçhul ve muhayyel iklimlerde sümbülleri, lâleleri kıskandırır. Gizemli bakışları kim bilir bencileyin kimleri yandırır. O zamanın billûr aynasında kendini seyre dalar her sabah. Benimse gönlümde semaya yükselir ah!
|
|
Suya Düşen Gül Yaprakları
(İbrahim Kilik) 3 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Siyah, ah ile el ele verdi! İmdadıma yetişti zambak ellerin. Hayalimde elif suretinde parmakların, narinden narin… Uyku uğramadı bazı anlar semtime. Gönül yarama tuz ekti hasretin. Bilemedim nedir niyetin.
|
|
Gül Rengi Şafaklara Düşen Çiy Damlası
(İbrahim Kilik) 5 Nisan 2010 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Gül açan şafaklarda , dibacesinde gül olan taze bir başlangıçtır sevdan… Zaman yelesi alev alev bir yılkı koşan. Yolun sonunda sen varsan, her meşakkate katlanır bu emanet can. |
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 32
(İbrahim Kilik) 5 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Hayal edebildiğim kadar, tebessümünü hayal ediyorum. Gözümde, gittikçe gülleşiyorsun. Akşam vakti leylak kokularıyla kokun dağılıyor yanıma yöreme.
Bir an için geldiğini sanıyorum.
|
|
Meçhule Yazılan Mektuplar - 33
(İbrahim Kilik) 6 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Zaman, yüreğime ibrişimden ilmekler ata ata geçip gidiyor. Saçların savruluyor hayallerimde. Kelimeler düğümleniyor boğazıma. Hasret, gönlüme hüzün makamından el ediyor. Gül dibaceli adın ve gamzen zaten aklımdan çıkmıyor. Ne çare tüm bu olanlar senin gıyabında. Kim bilir, sen hangi meçhul iklimleri abat edersin? Nerede avuçlarına dürer zamanı zambak ellerin. Ben tutsağıyım gittin gideli senli hayallerin.
|
|
Bir Hâl Tercümesi
(İbrahim Kilik) 6 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Hâlin ve istikbalin cümle güzelliklerini, siretinde ve suretinde dercetmiş bir nihâli anlatmanın ne kadar zor olduğunu takdir edersiniz…
|
|
Ebru ve Gül
(İbrahim Kilik) 7 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Ebru, suyla renklerin buluşmasından doğan efsanevî güzellik. Ebru, harelerinin kıvrımında nice güzellikler barındıran renk harmanı. Ebru, seyredilmesi göze ve şifa olan, nazenin. Ebru zarafet, ebru incelik…
|
|
Gülleri Kıskandıran Peri
(İbrahim Kilik) 9 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Çoğunlukla, ateşîn bir nefes yakıp kavuran. Bazen bir nisan yağmuru serinliği, İklimine ulaşabilenlere efsanelerin en güzeli. Parmakları elif elif, hem kuğuları andırır hem nihâli… Süsler ufukları erguvan misali…
|
|
Kelimelerden Düşen Çığ
(İbrahim Kilik) 10 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Kelimeler, hayallerde olgunlaşıp şair ve yazarların gönüllerine düşerler. Şairler ve yazarlar, yüreklerine düşen çığın altında ezilmemek adına eser verirler . Biz, öylelikle farkına varırız kelimelerin. Sözün gücü, şairin ve yazarın deneyimi ve birikimi yanında, kelimelerin keşdedilmesi gereken hususiyetleri ile de alakalıdır biraz.
|
|
Zaman ve Mekan Seni Solurken
(İbrahim Kilik) 12 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Günlük güneşlik demlerde bir çığ olur düşersin yüreğime. Ellerin açılır gül gül hayalimde. Zaman seni solur, mekan seni solur bulunduğum yerde. .. “Sen nerdesin ey sevgili!” ellerin nerde?/…
|
|
Ölüme Tebessüm Edeceğim
(İbrahim Kilik) 12 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Belki bir gün uzak ihtimallerin en uzağında buyan ihmal zincirlerini kırıp bana geleceksin. Telafisi güç de olsa geçen günlerin. Ellerim ellerinde taze sürgünler verecek, ölüme tebessüm edeceğim…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 35
(İbrahim Kilik) 14 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Bugün, günlük güneşlik bir hava var. Mevsimlerden ilkbahar. Sen yoksun ya!İçimde sonbahardan kalma kırıntılar. Bu yüzden olsa gerek, günlük güneşlik şarkılar söyleyemiyorum.
|
|
Alevsiz Yanıyorum
(İbrahim Kilik) 14 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Bu yazı aşka yazıldı. Gül dibaceli adı dillere pelesenk cerene. Ellerini yumunca zamanı avuçlarında dürene. Cihanda eşi menedi olmayan birine yazıldı.... |
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 36
(İbrahim Kilik) 15 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Ey gül dibaceli adı dilimde pelesenk olan can!
İçimde, lif lif olan aşk salkımının her birinin ucunda, bir gül asılı. Gamzen, zaten ayrı bir sevda faslı iken, bu firar nerden esti aklına. Hasılı,gittin ardında bir yangın yeri bıraktın. Yüreğimdeki yemyeşil sevda ormanlarını baştan başa yaktın.
|
|
(İbrahim Kilik) 19 Nisan 2010 |
İstanbul |
| |
Bizim payımıza düşense, flu ,siyah beyaz bir hayat. O da bazen bir siyah bayaz fotoğrafta, bazen bir Yeşilçam filminde, hüzün harmanı olur. Merhum Erol Taş’ta gaddarlaşır, Sadri Alışık’ta Turist Ömer’dir. Hulus Kentmen’de Babadır vs. Bu fasıl kolay kolay bitmez uzar gider. Ve bana sorarsanız İstanbul, siyah beyaz fotoğraflarda daha masumdur, daha nahiftir, daha güzeldir…
|
|
(İbrahim Kilik) 19 Nisan 2010 |
İstanbul |
| |
Bizim payımıza düşense, flu ,siyah beyaz bir hayat. O da bazen bir siyah bayaz fotoğrafta, bazen bir Yeşilçam filminde, hüzün harmanı olur. Merhum Erol Taş’ta gaddarlaşır, Sadri Alışık’ta Turist Ömer’dir. Ayhan Işık'ta kral. Cüneyt Arkın'da kaharman. Hulusi Kentmen’de Babadır vs. Bu fasıl kolay kolay bitmez uzar gider. Ve bana sorarsanız İstanbul, siyah beyaz fotoğraflarda daha masumdur, daha nahiftir, daha güzeldir…
|
|
Ankara'da Yazılmış Bir İstanbul Yazısı
(İbrahim Kilik) 20 Nisan 2010 |
İstanbul |
| |
Bir ney sesi duyduğumuz zaman, gözlerimizi şöyle bir kapatsak. Muhayyilemizde ne güzellikler canlanır. Dilimize ne mısraı bercesteler düşer. Sıraya girer Mevlanalar, Yunuslar, Fuzulîler, Bâkiler, Nedimler…
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 37
(İbrahim Kilik) 21 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Mektuplar mektupları izledi. Ama henüz senin izine rastlayamadım. Bir iz bir emare bulabilsem. Adım adım yayan yapıldak demeden iklimine , mevsimine yol alırdım. Üçler,Yediler ,Kırklar aşkına; kırıkıncı mektubumu yazmadan onu da meçhul ve muhayyel adreslere yollamadan.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 38
(İbrahim Kilik) 21 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Merhaba sabah serinliğim, gökkuşağım. Meçhul iklimlere gittin gideli hayalinle avunuyorum. Eline geçmese de sana yazdığım mektupları çok çok önemsiyorum. Sen bazen hüznüme hüzün katıyorsun, bazen buruk bir sevinç oluyorsun..
|
|
Düşen Bir Yaprak
(İbrahim Kilik) 27 Nisan 2010 |
Düşler |
| |
Uç veren hasret filizlerini bile vefasızlığınla kurutuyorsun. Hasret sözcüğünü anlamını alt üst ediyorsun. Vefa, sözlüklerdeki anlamını yitiriyor. Güneş, zamanı eritiyor. Sen git gide kayıtsızlaşıyorsun. Denizlerde sular yükseliyor. Kepezler, aynı minval üzere açıyor bağrını dalgalara. Balıkçılar, umutlarını sinelerine sarıp, bir dahaki sefere diye hanelerine dönüyor. Sen, bana umutlanmayı bile çok görüyorsun.
|
|
Annem
(İbrahim Kilik) 3 Mayıs 2010 |
Yüzleşme |
| |
Bazen gönlümde sevinç, bazen gözlerimde nem. Nisan yağmurlarından bereketlidir annem. Ellerinden, bereket yağar hep soframıza. Dilinde bizler için buğu buğudur dua. Gönlünden güller yağar gönlümdeki boşluğa.
|
|
Bir Bergüzardır Bakışların Erguvanlardan
(İbrahim Kilik) 6 Mayıs 2010 |
Düşler |
| |
Sen, zamana damlayan gül ıtırı. Seni saklar özünde yazdığım yazıların her harfi her satırı. Bahar senle bahar. Gülüşünü hatırlatır açtığında zambaklar. Gün aşıp giderken erguvan bakışlı akşam üstülerinde, erguvanlardan bergüzar bakışların ruhuma akar. O bakışların içimde kandiller yakar. Seni söyler “gökyüzünde bölük bölük turnalar.” İçimde bir türkü olur bakışların yâr. Semaverimin nefesi, çayımın demi her şey senden iz taşır. Bahar hayalinle bahar.
|
|
Meçhule Yazılmış Mektuplar - 39
(İbrahim Kilik) 11 Mayıs 2010 |
Düşler |
| |
Leylî düşlerimin Leyla’sına merhaba,
Senin gözlerinin beyazına takılı yüreğim, her gece titrer bozkır ayazında. Ankara’da kar altında kalan güller üşür hayallerimde. Dilimde eski bir türkü, teyellenir yaralı yüreğim yüreğine. Ey süveyda bakışlarında eridiğim! Vuslatına eremediğim. Hangi meçhul iklimdesin… Zaman, suya düşen bir gül yaprağına mahpus. Sen, suya düşen gül yaprağından daha narin. İnce hayallerimin elif kametli gülü. Düşündükçe elifleşirsin, daha bir incelirsin.
|
|
Beyaz Zambaklar Ülkesinin Perisine
(İbrahim Kilik) 18 Mayıs 2010 |
Düşler |
| |
Senin, beyaz zambaklar ülkesini andıran, her dürülüp açılışında yüreğimi bir hoş eden ellerin; şimdi çok uzaklarda. Ama şunu bil ki hâlâ hayalhanemin en mutena yerinde, öylesine muhkem,öylesine alımlı durmakta. Ben her nefes alışta, kalbimin her atışında ellerinin hâyâliyle avunmaktayım.
|
|
Bir Sabah Çayının Çağrıştırdıkları
(İbrahim Kilik) 18 Mayıs 2010 |
Düşler |
| |
Bu sabah, çayımı yudumlarken, menekşe kokulu ellerinle demlediğin çaylar geldi aklıma. Senin demlediğin çaylardan aldığım tadı özlediğimi anladım. Çayımın buğusunda hayalin canlandı. Bardağı daha itinayla tutmaya başladım.
|
|
Harflerin Hıçkırığı
(İbrahim Kilik) 7 Haziran 2010 |
Düşler |
| |
Bu seher de gül yaprağına düşen çiylerle düştün hayal aynama. Hurufattan ayn,şın ve kafı hıçkırık tuttu… İklimime ışıl ışıl gülen gözlerin yağmağa başladı sabah serinliğinde… |
|
Ihlamur Ağacı Altında Çay Sefası
(İbrahim Kilik) 7 Haziran 2010 |
Anılar |
| |
Ayazağa’da ,kasrın önündeki koca ıhlamur ağaçlarının altında akşam yemeğimizi yedikten sonra toplanırdık genellikle. Karargâh Bölüğünün çay ocağında demlettiğimiz bir demlik çayı içerken aldığımız hazzı sözcüklerle ifade etmek imkansız. Ihlamur kokusu, çay buğusu, yıldızlar. Tel örgüler içindeki bir mekanda biraz olsun özgürlüğün tadını alabiliyorduk.
|
|
Aşk Alfabesi
(İbrahim Kilik) 8 Haziran 2010 |
Düşler |
| |
Gönül, yel yepelek bir atın yelesine tutunur, elif diyarına kutlu bir yolculuk başlar. Aşkın alfabesinde, elifin eşiğini geçtikten sonra; heceleme yoktur, hemen okumaya geçilir. Elifin gamzeleri, kirpiğinden süzülür ok olur sineye batar. Yayla çiçekleri elif elif diye kokar dağlarda. Bağlarda çiçekler elif diye açar. Gönül de elif elif diye dolanır durur.
|
|
Aşk Alfabesi - 2
(İbrahim Kilik) 8 Haziran 2010 |
Düşler |
| |
Söz eliften açılınca , billûr sular misali akıp gidiyor. Gül yaprağı gibi inceliyor duygular. Elifin huzurunda cümle harfler hizaya geçiyor. Elifin tebessümü yansıyor yüzlerine, hepsinin gözleri ışıyor.
|
|
Bir Gülüşün Kaldı Bende
(İbrahim Kilik) 12 Haziran 2010 |
Düşler |
| |
Hasret ateşten bir piyale yüreğimde gittin gideli. Seni hatırlatır her baktığımda gül, erguvan lâle. Şehrin üzerinden bulutlar geçer gider bilinmez iklimlere. Benimle birlikte üzülür bir zamanlar arşınladığın sokaklar, caddeler. Sana üveyiklerle,turnalarla selamlar yollarım yazdığım şiirlerde. |
|
Bir Peri Masalı
(İbrahim Kilik) 15 Haziran 2010 |
Düşler |
| |
Gül, gece ,çiy damlası ; güneş, ay hep seni özetler. Şiir yazmak istesem dibacesinde ,nihayetinde mutlaka sen olursun. İmge sen, uyak sen muhteva sen. Desen desen işlerim kâğıda sana dair her şeyi. Yalnız bir şeyi işleyemem, sana olan sevgimi. Çünkü yazmaya kalksam kağıt yanar, kalem tutuşur. Üflenir sur. Bu yüzden seni kalbimde saklarım. Sana dair yasaklarım.
|
|
/aşk/
(İbrahim Kilik) 16 Haziran 2010 |
Düşler |
| |
Üç gün, üç gece su ümidiyle yol alıp, kızgın çöllere ulaşıp yanıp tutuşmaktır aşk…
|
|
Ölüler Şehrinden Mektuplar
(İbrahim Kilik) 16 Haziran 2010 |
Düşler |
| |
Bu şehirde ne taç var, ne tacdar; ne şah ne padişah.Geride bırakılmıştır, yâr ağyar. Olanları ne tarih yazar ne roman. Sadece, bir zamanlar, o sakinler de arzı çiğnerdi. Alna değince ölüm meleğinin busesi. Ömür hitama erdi. Bir sala sesi… Mukassi bilinen meçhul şehre başlayan yolculuğun ilk karesi. Hu sesi hıçkırık sesine karıştıktan sonra dar bir geçitten geçildi bu şehre. Revaklarından revnakların sızmadığı karanlık belde. Ne avuçta var ne elde.
|
|
Sıcak Bir Yaz Günü
(İbrahim Kilik) 19 Haziran 2010 |
Düşler |
| |
Ömrümüz vefa etti bir fukara mevsimine daha erdik şükür. Püfür püfür esen yosun ve tuz kokan deniz yeline hasret kalsak bile. O demleri anılarımızda canlandırmak tatlı bir burukluk veriyor gönlümüze. Kadim dostları, çocukluğumuzu ve dahi çocukluğumuzun Mersin’ini ta Ankara’da bir kez daha yad ediyoruz…
|
|
Kalem ve Kelam
(İbrahim Kilik) 28 Haziran 2010 |
Sanat |
| |
Yazının icadıyla başlayan bir serüven onlarınki. Kalemin gücü, kelamın gücüyle birleşince, kılıcı alt etmiş. Kadim devirlerden beri, söz sultanlarının, cihan sultanlarına galebe çalması da buna bağlı bir durum olsa gerek. Avazenin cihana salınmasıyla kubbede bir hoş seda bırakması da kelamın söyleniş biçimine bağlı, üslup ve tarz meselesi. Sözün uçup yazının kalması da kalemin ve kelamın birlikteliğini güçlendiren unsur.
|
|
Taravet ve Şetaret Demleri
(İbrahim Kilik) 2 Temmuz 2010 |
İstanbul |
| |
Erguvanlar, gözlerinize renk ziyafeti çeker , aylardan nisandır. Zaten, eskiden beri İstanbul nisana, nisan İstanbul’a pek yakışır. Nisanla ve insanla bu denli özdeşleşen,kaynaşan bir başka şehir var mıdır dünyada bilemiyorum?.. Gerçi, İstanbul’a sonbahar da yakışır. Hüznün rengi İstanbul olur yüreklerde o zaman. Yağmur toprağa biraz eğri düşer; nemli sarı yapraklar hüzün deşer yüreklerde . Sanki,buruk bir tebessümdür an, o mevsimde İstanbul’da. Ve şarkılar ayrılık üstünedir. “Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak./Gel görüp açılsınlar devşirip göğsüne tak./Öyle yalnız ki gönlüm aylardır seni özler./Geleceksin ,döneceksin diyerek her an yolunu gözler...” |
|
Aşkımın Nadide Çiçeği
(İbrahim Kilik) 13 Ağustos 2010 |
Düşler |
| |
Sen gittin gideli, hurufat içinde en çok “elif” sana benzer “vav” bana. Güzel “he” ağlar ayrılığımıza. Dolaştığın yerler, ayaklarını öper iştiyakla benim bağrım kavrulur. Hasretin ateşle harmanlanır ruhumda. |
|
İki Eşsiz Sevgili
(İbrahim Kilik) 15 Ağustos 2010 |
Düşler |
| |
Masmavi gerdanlığınla firuze firuze gülümseyeceksin hayalimde. Elimde bir çiçek buketi gibi Nedim divanı, dilimde “Bir sengine yekpare acem mülkü fedadır.” dizeleri pelesenk; seni anlatacağım devrana. Sen ki Asya ile Avrupa’nın en nadide yerinde cihana dide. |
|
Orucu Kuşanmak
(İbrahim Kilik) 20 Ağustos 2010 |
Düşler |
| |
Orucu kuşanmak, iblisin belini kırmanın; onu hüzne gark etmenin adıdır. Nefsi ve şeytanı, görünmez çelikten halatlarla zaptu rapt edip fenalıklarından emin olmaktır. Sabır ve kanaatı hüsnü kabul ile sineye sarmaktır orucu kuşanmak. Zalimlerden fersah fersah uzaklaşmak, mazlumlara kol kanat germektir orucu kuşanmak. Dilin damağa yapıştığı demlerde,munis bir edayla şükür diyebilmek, kerem sahibini hoşnut edip onun sevgisine mazhar olmak, hiçbir maddi güçle satın alınamayacak bir nimettir. Bu hâl oruç sayesinde erişilebilen bir lütuf hâlidir. Çünkü, riyası olmaz orucun; yaratanla oruçlu bilir onun her vetiresini. Cümle uzuvlarına, oruç kalkanını kuşandırabilene ne mutlu. İpek bakışlı bir zamanda, edep ve şükür ridasına bürünerek oruç açmayı; ancak cümle azalarına oruç tutturabilen güzel insanlar hak etmiştir. İşte onlardır orucu kuşanabilen civanmerteler. Ne mutlu onlara. “ Hezar gıpta ipek bakışlı zamanların efendisine/ Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine” demek istiyorum, kadim bir beyitte ufak bir değişilikle.
|
|
Şiire Dair
(İbrahim Kilik) 22 Eylül 2010 |
Sanat |
| |
Sanki, kadim devirlerden günümüze bir esinti şiir. Bir güvercin kanadında, Bir turna katarında bereketlenen yakıcı nefes. Bulutlardan şairlerin ruhuna ıtırı süzülen bal özü. Her katresinde gül damlası güzelliği gizli billûr mayi. Gökkuşağının çözüldüğü anlarda yıldızların telaşı şiir.
|
|
Ses Çağrışımları
(İbrahim Kilik) 22 Eylül 2010 |
Sevgi ve Aşk |
| |
Doğada bazı sesler vardır insan oldukça haz veren, dinlendiren. Dağ başında, ay ışığında türkü söyleyen kitabesiz bir çeşmenin şırıltısı. Çağıl çağıl akan bir dere. Cıvıl cıvıl kuş sesleri , toprak kokusuna karışan yağmurun sesi… |
|
Çayla Simidin Ünsiyeti
(İbrahim Kilik) 27 Ekim 2010 |
Yaşam |
| |
Taze bir günün başlangıcında,buğu buğu nazlanan bir bardak çay ve susamlı taze bir gevrekle güne merhaba demek. İlk bakışta, harcıalem bir durum gelse de, simitten bir lokma; çaydan bir yudum alınca işin rengi değişir. Bu tat bu nefaset zengin yoksul her adem evladını mest eder. Halkalanmış bir güzelliğin, buğu buğu bir tazelikle ünsiyeti insana ayrı bir tat yaşatır.
|
|
Huzur Güneşinin Isıttığı Anlar
(İbrahim Kilik) 1 Kasım 2010 |
Yaşam |
| |
Bulutların güzelliği mavi sulara yansıdığında, iki denizin kol kola girdiği anda bir tatlı yolculuktur başlayan dudakların kıvrımında. An güzellik solumaya başlar bir anda...
|
|
Hazana Hazan Düştü
(İbrahim Kilik) 10 Kasım 2010 |
Toplum |
| |
Oysa,Soluk olmuştu nefessiz kalan millete bakışları. İnkılâplar, gayret ,kalkınma hamleleri; şimdilerde bir bir sattığımız İnhisar(tekel), Sümerbank onun yadigarı. Yok artık Kızılay’daki iğde ağaçları. Ankara gecekondu diyarı...
|
|
Küfrün Bini Bir Para
(İbrahim Kilik) 13 Kasım 2010 |
Toplum |
| |
Haraç mezat satılan namus ar.
Zarar hep zarar.
Argonun turfanda tarlasında küfrün bini bir para.
Zırva tevil götürmezken,
Işıltılı ekranda kelli felli adamlar zırvalar. Her şey hırdavat pahasına.
|
|
Busenaz
(İbrahim Kilik) 25 Ocak 2011 |
Düşler |
| |
Bardağın buğusuna bulutlardan inen melekler hayran kaldı zambakları andıran ellerine. Düşüme, hep ellerin girdi,suretin yerine. Sen çay perisi bi misil gül misal. Ben yokluğunun ateşinde tutuşan özge hâl. Behemahal seni düşünüyorum...
|
|
Çia Adlı Peri
(İbrahim Kilik) 23 Mart 2011 |
Düşler |
| |
Zümrüt yeşili dağların, çağıl çağıl sularla kesiştiği; bulutların, yeşilin her tonuyla öpüştüğü bir güzel iklimde dillenen bir efsane kahramanıydı Çia. Yapraklarına düşen çiy damlarının başını döndüren gül, iffetin ve güzelliğin süslediği betüldü. Albeninin ve zarafetin zarfa bürünmüş hâli. Kaşları kâh yayı andırırdı kâh hilâli.
|
|
Antalya'da Gün Batımı
(İbrahim Kilik) 24 Temmuz 2011 |
Yaşam |
| |
Ahir kelam Antalya hem gün aşıp giderken hem gün doğarken emsalsizdir. Bunu gelip yerinde görmelisiniz. Görmelisiniz ki yaratıcının kudretine olan imanınız daha bir güçlensin. Estetik anlayışınız zenginleşsin. Güzelin ve güzelliğin kadrini bilenlerden olun.
24.07.2011 İ.K
|
|
Bî Bedel Peri
(İbrahim Kilik) 19 Ekim 2011 |
Yaşam |
| |
O, Öyle alımlı bir peri ki billûr tebesümdür elinde bardak, dilinde söz. Konuşsa çağıl çağıl, sussa ipek tül; ne farkeder adı gül yahut betül. Suyun berraklığı kıskanır saflığını. Çayın buğusu imenir gözlerindeki neme. Harfler adını yazarken erir sulara. Gözler, hasret hasretinden uykulara. Gülde haset, lâlede gam nedeni; incecik dal gibi asil bedeni. Bir efsane ikliminden gümüş kanatlı atlara binip gelmiş. Gönülleri ılgar eylemiş sevda dağlarına. Ferhat’ın külüngünde seda, Mecnun gönlünde gada olmuş. Leyla ki leyller eline su dökemez.
|
|
Muhabbet İksiri Çay
(İbrahim Kilik) 21 Aralık 2011 |
Yaşam |
| |
Gün ışığının gözleri aydınlattığı gibi, çayın şuası da sözleri aydınlatır. Buğulu iklimlerde sohbet, daha bir kavi daha bir içtendir; engine açılmış bir yelkenli gibi süzülür gider. Çayın zarafeti, muhabbet edenlerin hâletlerine yansır. Mecliste, hodgâmlığa , kabalığa yer kalmaz. Nezaket ve nefaset ıtırı yayılır çayın buğusuyla beraber.
|
|
Buğulu Günler
(İbrahim Kilik) 29 Aralık 2011 |
Yaşam |
| |
Biz, kışı da severiz; onun getirdiklerini de. Ama, kuşlar üşümesin, çocuklar üzülmesin asla. O zaman hayallerimiz de üşümez, bedenlerimiz de… Buğulu günlerimize bereket yağsın gökten. Sobamızın nefesi sıcak, çaydanlığımızın buğusu bol olsun…
Ankara, 29.12.2011 İ.K
|
|
Kola'yı Millîleştirmenin Kolay Yolu
(İbrahim Kilik) 30 Aralık 2011 |
Yaşam |
| |
Önce selâm sonra kelâm “düsturunca, söze başlamak ve güzel şeyler yazmak niyetiyle oturdum masaya.Fakat neşemi kaçıracak bir manzara kuşatıverdi hayalhânemi.Niyetimin diyetini verip”Damdan
dama atla yâr, Osman’a yandım”türküsü eşliğinde başka bir konuya
geçtim.
|
|
Bir Buğulu Çay Sohbeti
(İbrahim Kilik) 8 Ocak 2012 |
Yerler |
| |
Tam da bu an çayın berraklığı, Ankara’nın griliğini siler, harflerin ve sözcüklerin albenisi belirginleşir. Okumak yazmak bağlamında bir buğulu çay sohbeti başlar. Ankara’nın üşüyen yanları ısınır içinizde. Hayatı seversiniz. Gözleriniz ışıl ışıldır…
Ankara,08.01.2012 İ.K
|
|
Çay Mevsimi
(İbrahim Kilik) 26 Ağustos 2012 |
Yaşam |
| |
Huzur, sükun ve sükut sözcükleri buğulandı demliğin nefesiyle. Semaver ateşle ünsiyet etti çayın hatırına. Asırlar sürecek bir dostluğa merhaba dedi dudaklar. Kısa günde kırk kere hatırlandı bu ünsiyet. Vefa sözcüğünün sıcaklığı sardı sineleri.
|
|
Demlik Gülü
(İbrahim Kilik) 26 Ağustos 2012 |
Yaşam |
| |
Nazın, vefanın, güzelliğin bu denli mütevazı sunumu bizi celbeden ve cezbeden iksir. Sırça saraylardan gülümseyen dilber çağırır biz de yollara düşeriz gönülsüzce, gözsüzce. Gönül gözüyle görenlere selam verebilmektir muradımız. Ateş ,su, semaver,demlik çaydanlık o yüzden en hatırlı unsur ve avadanlık yanımızda. Biz topraktan yaratılmanın künhüne erebilmeyi umarız onalrın sayesinde. Suyun azizliğinden medet umarız dem dem. |
|
"Yok Bu Şehr İçre Senin Vasfettiğin Dilber"
(İbrahim Kilik) 30 Ağustos 2012 |
Yaşam |
| |
Zamana ibrişimle işlenmiş bir nakıştır bir bardak çay. Buğusu, naz yurdundan efsane bulutlar tarafından armağan olarak getirilmiştir gözlere. Berrak ve aydınlıktır çayın sureti. Tebessümü, gül misalin gamzesinden esintidir yaz günlerinde. Tevazu ikliminde albeninin ipek yumağıdır hâlleri çayın ki aşkın hâllerini çağrıştırır.
|
|
Çaya Dair Kırk Yazı (5 )
(İbrahim Kilik) 2 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Laf aramızda yalnızlığın merhemi çaydır. Çay bardağı bile yalnızlığınverdiği hüznü onun sımsıcak nefesiyle unutur. Biz de bu hususta çay bardağından geri kalmayız hani… |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (2)
(İbrahim Kilik) 1 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Daha nice güzel günlere uyanmak temennisi ile çayı dudaklarıma götürüp bir yudum alınca güneşin aydınlık yüzü çayla beraber içime doluverdi. Bu eşsiz nimet esin kaynağımdı artık. Sözcükleri içinden ipek kanatlı ibrişim suretlileri çağırdım birer birer. Sonra onları bir araya getirdim . Fesleğenin, bardağın, güneşin hayallerine ortak olmak için kalem sarılıp kâğıda merhaba demenin hazzını yaşadım ben de. İçtiğim çay ise güne düştüğüm billur bir anı destesiydi…
|
|
Çaya Dair Kırk Yazı (4)
(İbrahim Kilik) 1 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Bir gün çaya dair yazma itiyadımız kesintiye uğrarsa bilinsin ki bu cihandan göçmüşüzdür.
Artık harflerle kâğıt ve kalemle olan ünsiyetimiz son bulmuştur. Çay sevgimiz bizden sonraya kalan gönül ehli dostlarımıza emanet ettiğimizden gözümüz de arkada kalmaz. Yazımızın bu bölümü dostlarca vasiyet olarak telakki edilebilir. Ömrümüz vefa ederse çaya dair söyleceklerimiz henüz tamam olmamıştır. Selam ile… |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (6)
(İbrahim Kilik) 2 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Başımızın üstünden haz bulutları geçer, çay bardağını tutan ellerimize gülün yanağındaki çiy damlasının katreleri buse kondurur. Efsane bir peri ile hemdem olmanın ayrıcalığını ve mutluluğunu yaşarız. Bu kareleri kâğıt ve kalem ile paylaşmaksa çay gibi alışkanlığımız oldu. Onlar da bu uğraşımıza katkı sunmaktan şikayetçi değiller sanırım… |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (7)
(İbrahim Kilik) 2 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Çaylarınız demli gününüz uğurlu kademli olsun. Başkaca bir sözümüz yoktur şimdilik… |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (8)
(İbrahim Kilik) 2 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Akıp giden hayatın içinden geçen billur bir ırmaktır çay. Tevazu merdivenin gümüşten basamaklarından inerken çıkılan huzur aşiyanı. Aşina olduktan sonra vazgeçilemeyen sevgili. Vefalı, mütevazı, asil. Busesi iz bırakır yıllarca. Camdan ışıl ışıl bakışı içten bir davettir. Çay, özünde huzur ve sükunu cem etmiştir. O günün her saatinde huzura ve sükuna merhabadır. İtibarı bu yüzdendir… |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (10)
(İbrahim Kilik) 4 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Eylülü tarif et denilse, öyle mevsimlere değgin cilt cilt ansiklopedi devirmem. Eylül, yaz ile kış arasındaki hüzün renkli geçiş köprüsünün ete kemiğe bürünmüş hali./ Takvim yapraklarına yazılan misalidir. Cümlelerini kurarım. Devamında ağaçların ağır ağır suskunluğa bürünmesi, buruk bir merhabanın ardınca gelen elveda eylül…
|
|
Çaya Dair Kırk Yazı (9)
(İbrahim Kilik) 4 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Camdan sarayların efsane gelini midir çay onu görünce efsanelerin dili tutulur, lâl rengine bürünür hayal. Zamana ipek ilmekle nakış nakış işlenen buğulu bir tebessüm müdür yoksa. Ya da bir gül nihalin yanağından süzülen ıtır mıdır rayihası. Belki de Mecnun’un Leyla’sı… |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (14)
(İbrahim Kilik) 9 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Sade ve içten bir gülüş gibidir çayın ışıltısı bardakta. Günümüze düşen çiy damlası, Leyla’nın ikliminden gelen imbat. Nefes alıp vermenin güzelliğine düşülen buğulu şerh. Yaşama sevincimizi artıran iksir. Şeffaflığı sırrı faş değil, riyakârlığa, iki yüzlülüğe ve yapmacıklığa bir göndermedir bardaktaki çayın.
|
|
Çaya Dair Kırk Yazı (11)
(İbrahim Kilik) 8 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Huzur ve sükun bir mevsim olsaydı, o mevsimi en güzel ifade eden simge çay olurdu sanırım. Huzur sükun mevsiminde erguvanlar çayın hatırına çiçeğe dururdu. Sudan sadır olan güzellik, demlikten bardağa süzülürken görenler albenisine vurulurdu. |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (12)
(İbrahim Kilik) 8 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Buğulu besteler çalınırken kır kahvelerinde her sabah, güneş ayrı bir şevk ve heyecanla doğar çayın üstüne… Çayın billur bakışlarına güneşin sarışın huzmeleri karışır. Hazan mevsiminde gül bahçesinin gül nihali düşer hatıra. “Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım./ Bakışından süzülen işvene kurban olayım.” Şarkısını hafif hafif terennüm edersiniz.
|
|
Çaya Dair Kırk Yazı (13)
(İbrahim Kilik) 9 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Naz iner bulutlardan gülün yanaklarına.
Leyla'nın bakışları kara çaya remz olur.
Çayın adı yazılır hayalin taklarına.
Katre katre süzülen nazı dudaklar solur.
İ.K |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (15)
(İbrahim Kilik) 9 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Hangi perinin rüyası olduğunu bilmesek de özenle içeriz çayı. Güne merhaba derken yakamıza takılan gül misalidir o. Buğulu bakışlarına aşina olduğumuz iç ısıtan, göz ışıtan sevgili. Zarafetin damıtılmış hâli, berrak ışıl ışıl alımlı. Hayallere süzülmüş ıtır. Demliğin has gülü. |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (16)
(İbrahim Kilik) 12 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Bu yazı sabah akşam ünsiyetine tanıklık ettiğimiz iki dosta yazıldı. Çay ile bardağa yani.Çayın buğusu bardağın ışıltısı esin kaynağı oldu kaleme. Kâğıtsa düşlerimize koynunu açtı... İ.K
|
|
Çay Bardağı
(İbrahim Kilik) 15 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Demliğin baş eğdiği billur tenli. İpek albeni yumağı çözer nazarlara. Her mevsim onun hatırına erguvan bakışlıdır. Mütevazı sofralarda boy gösteren cerendir o. Pırıl pırıl tebessümüyle cezp eder görenleri. Gümüş sahillerde salınan periler misali hayalleri süsler her dem.
|
|
Bir Yudum Çay
(İbrahim Kilik) 18 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Bu güne değin, çaya dair yazdıklarıma kayıtsız kalanların ve olumsuz düşünce ifade edenlerin yanında ; heyecan veren teşvik eden kişiler daha ziyade oldu. Bu durum çaya dair kırk yazıya başlama hususunda bana cesaret verdi.
|
|
Naz Bulutu
(İbrahim Kilik) 22 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Suların yokuşa aktığı zamanlarda en çok naz bulutunun busesine ihtiyaç duyar dudaklar. Hayaller buğulanır, naz bulutu berraklaşır. İnce belliler dolar boşalır… |
|
Çay Üstüne Bir Deneme
(İbrahim Kilik) 24 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Çay, cennet güneşinin ışığının dünyaya sızan bir cüzüdür. Yaratanın kullarına ihsanıdır. Yedi rengin özünden süzülmüştür rengi. Kaynayan çaydanlığın sesi, nice hayal kapıları açar duyabilenlere. Nice hoş besteleri çağrıştırır bu ses. Çay demleme güzelliği derleme sanatıdır. Estetize duyguların, porselene ve cama ruh veren manasıdır çay. Porselen ve cam, çaysız kalınca anlamını kaybeder, zarafeti ve albenisi eksilir. |
|
Çaydan Sızan Işık
(İbrahim Kilik) 23 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Çayın suyla buluşması nice güzelliklere vesile olur. Çay adı verilen has bitkinin özündeki renk ve ıtırın suya çözüldüğü andan itibaren bir seremoni başlar. Suyun azizliği daha belirginleşir adeta ben burdayım der. Işıl ışıl, pırıl pırıl tebessüm bereketlenir. Zamanın mekanın güzelliğinin ayrımına daha iyi varırız.
|
|
Suzinak Mektuplar (1)
(İbrahim Kilik) 25 Eylül 2012 |
Yaşam |
| |
Öyle ki yazdığımız mektupların zarfının üstüne yazacak bir adres bile yok. Mazruf ateşten bir kıvılcım üfleseler cayır cayır tutuşacak. Kâğıt ve kalemle olan dostluğumuz da olmasa tığ teber kalacağız orta yerde.
|
|
Hazan Deminde Bir Çay Sohbeti
(İbrahim Kilik) 3 Ekim 2012 |
Yaşam |
| |
Zamanın hüzne demirlediği bu güz günlerinde teselliyi çayın buğusunda buluyoruz. Naz kokulu haz perisini yudumlarken az da olsa hüznün sisi dağılıyor, biraz hafifliyoruz. Çayın renginde dinleniyor gözlerimiz. Hüznümüz nahifleşiyor yudumladığımız nazeninle.
|
|
Billur Tebessüm
(İbrahim Kilik) 3 Ekim 2012 |
Yaşam |
| |
Harflerin ışığı çayın buğusu ile karışır hayalimizde. Buğulu kelimeler, efsane cümlelere yol bulur yudum yudum. Her paragrafın nazlı teması olur çay. Çaydanlık ve demlikten huruç eden gizemli hâller bardağın sinesinde tebessüm gülü olur billur misali açar. Bir renk ve ahenk seremonisi başlar tam da bu demde.
|
|
Nefesi Itırlı Peri
(İbrahim Kilik) 6 Ekim 2012 |
Yaşam |
| |
Bir Leyla sizinle aynı mekanda nefes almaya başlar ve nefesi elinize yüzünüze çavar.nefesindeki ıtırdan bir suhulet ve sükunet yayılır, mekan dinginleşir. Vakit hangi vakit olursa olsun zaman ona hasredlir. Dem çay demi, saat çay saatidir.
|
|
Çaya Dair Kırk Yazı - 19
(İbrahim Kilik) 7 Ekim 2012 |
Yaşam |
| |
Naz suya süzülünce gamzesi berraklaşır.
Işıldar hayallerde gül misalin gülüşü.
Niyazdaki dudaklar perilere yaklaşır.
Efsaneler anlatır gördüğümüz has düşü.
İ.K |
|
Çaya Dair Kırk Yazı (20)
(İbrahim Kilik) 7 Ekim 2012 |
Yaşam |
| |
Buğu mu duman mı üstünde tüten.
Bir efsane adı dolanır durur.
Nazlı kuğu mudur hayalde yiten.
Leyla leyl renginde saçın savurur.
İ.K |
|
Çay Kokulu Geceler
(İbrahim Kilik) 9 Ekim 2012 |
Yaşam |
| |
Oysa gece masumdur. Yaratılmıştır. Yaratanın kullarına ihsanıdır. Nimettir, berekettir gece. Gece yarısı kalkıp huzura durabilenler ne bahtlı ve nasiplidir. Gece dinlenmek için lütfedilmişse de. Kulluk makamını hamt makamı ile harmanlamaya en elverişli zaman dilimidir. Leyla’nın gözündeki sürme, çaydanlığın isi geceden alır ilhamı. Şairler en çarpıcı mısralarını gece vakti ete kemiğe büründürür. Bedri Rahmi “ Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası./ Ayak seslerinden tanırım”derken kendi sezgi gücünün yanında gecenin büyülü gücünü de ifade etmiştir bence. Gece zamanın efsane kesitidir.
|
|
Buğulu Bir Masal
(İbrahim Kilik) 11 Ekim 2012 |
Yaşam |
| |
Bütün masallar, bir varmış bir yokmuş diye başlar; ama çay masalı buğu buğu yudum yudumdur. Gamzesinin ışığı buğusunun sardığı havayı aydınlatır. Kelimeler, sımsıcaktır anlatıldığı dudaklarda. Hem dinleyenler hem anlatan dingin anların kucağındadır masal boyunca. Demlik, semaver ve çaydanlık bu masalın has anlatıcısı. Özlem dolu dudaklar dinleyicisidir. |
|
Çay Suyundaki Gizem
(İbrahim Kilik) 4 Aralık 2012 |
Yaşam |
| |
Elimiz kalem tuttuğu, ocağımızda çaydanlığımız kaynadığı sürece bu alışkanlık terk etmez bizi. Çayımızı yudumlamaya, çay suyundaki gizemi izah etme-
ye çalışırız. |
|
Buğu Senfonisi
(İbrahim Kilik) 3 Aralık 2012 |
Yaşam |
| |
Buğu bardakla çayın bestesidir; ama kulağa değil göze ve gönle hitap eden beste. O bestenin nağmeleri demliğin sinesinden bardağa süzülür, bardaktan iklimimize yayılır. Biz o besteyi dinlemez seyrederiz. Verdiği hazzı da gönlümüzde hissederiz, içimiz aydınlanır sükunete ereriz.
|
|
Buğulu Merhaba
(İbrahim Kilik) 9 Aralık 2012 |
Yaşam |
| |
Şimdi size soruyorum, buğulu merhabasız güne başlanır mı? Gününüz aydın, bakışlarınız berrak,buğulu merhabanız sımsıcak ve taptaze olsun. |
|
Ateş ve Suyun Yazdığı Şiir
(İbrahim Kilik) 5 Aralık 2012 |
Yaşam |
| |
Hayallere kanat olan, duyguları somutlaştıran harfler kıskanır ateşle suyun yazdığı şiirin berraklığını, akıcılığını. Bir sessizliğe bürünürler alfabedeki yerlerinde. Itırı albeni olan bu şiir çaydır. Her ne kadar cam ona şekil verir gibi gözükse de cama ruh veren onun albenisidir.
|
|
?çayın Yüz Görümlüğü
(İbrahim Kilik) 12 Aralık 2012 |
Yaşam |
| |
Leyla’nın saçları ıslanır suda.
Demliğin hayali buğu buğudur.
Berrak gamzesiyle peri uykuda.
Cam zarafet ehli soylu kuğudur. |
|
Kandil ve İskandil Sözcükleri Akraba Mıdır?
(İbrahim Kilik) 29 Mart 2017 |
Günlük Olaylar |
| |
Gönüllerin derununu ölçecek cihaz henüz icat edilmedi. O yüzden o durumu ifade edecek bir sözcük yok lügatlerde. O vakit bize düşen Mark Twain’in durumundan ibret almak, Merhum Ali Nihat Tarlan Hocanın öğüdüne kulak vermek. Kandil ve iskandil sözcükleri ister akraba ister hısım olsun bu bizim konumuz değil. |
|
Kahve Tadında Hüzün
(İbrahim Kilik) 13 Haziran 2017 |
Sanat |
| |
Bu kısa yazıda Batı ile Doğunun kahve ile ilgili anlayışından ve sergüzeştinden bir katre sunmaya çalıştım. Benim yaptığım ummandan bir damla su alıp sakalık yapmaktan öteye geçmese de. Çorbada tuzumuz bulunsun babında. Kahveniz bol köpüklü olsun;gönlünüz şen, bağınız gülşen efendim. Hayatınızda kahve acısından başka acı bilmeyesiniz |
|
|
Demliğin Demi(Çaya Dair)
Kıtlama içsen,
Toz şeker gönül koyar.
Dostların hüzünlenir,
Ağyârla içtin sayar.
İşte bu sebeplerden;
Şu minval üzere içilmeli;
Öyle demlemeli ki onu;
İncecik, elif endamlı biri,
İmrendirmeli kadim sefiri.
Demi tam kıvamında olmalı,
Yirmi dört ayar.
Ne ağyâr üzülmeli.
Ne dost hüzünlenmeli.
Her damak zevkine uygun,
Kıvamında içmeli.
Onu senle beraber,
İnce bellide ince düşünceli,
Dostlar nûş eylemeli.
Vefa sayfasını satır satır,
Sözcük sözcük hece hece,
Yâran ezber bilmeli.
Çay ki dost meclislerinin,
Aşüfte esmer dilberi.
Her daim narin eller,
Porselen demlikte demlemeli.
İçenler bin dostluk namesini,
Dinlemeli söylemeli…
Ankara,06.09.2007
İbrahim Kilik
|
|