• İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm |
261
|
|
|
|
Nurcan'ın elinden çubuk krakeri hiç eksik olmaz. Biri ısmarlarsa krakerini oraletle yemeyi çok sever. Kraker istersen katiyen vermez. “Aga, aga..” der. Yani abim kızar demek istiyor. Cebinde küçük bir oyuncak arabası çoğu zaman vardır. |
|
262
|
|
|
|
Tanrının gölgesi bir bakmış ki bu yaratıklar sadece şekil olarak kendisine benziyor. ”Olmadı!” demiş. Bunların ne bir şikâyetleri, ne de birbirleriyle mücadeleleri bulunmadığını, görünce kötülük dolu değneğini bu dünyaya doğru savurup gitmiş. |
|
263
|
|
264
|
|
265
|
|
|
|
Yerden bir metre kadar kafası yükselince de adamlardan biri bıçağını kılıfından çıkarıp, diğerleriyle şakalaşp gülüşerek hayvanın boğazını kesti. |
|
266
|
|
|
|
Tamam ayrılmak istiyorum ama yinede aldatılmayı hazmedemem. |
|
267
|
|
|
|
Neden ilk anda göremediği şeyleri şimdi görmeye başlamıştı. Göz karanlığa nasıl bu kadar kısa bir sürede alışabiliyordu. Birden çevresindeki her şeyinde böyle işlediğini fark etti. Herkes ve canlı aniden olan değişikliklere bile birden kısa bir sürede alı |
|
268
|
|
|
|
Doğan her canlıya, bu dünyada bir bilet kesilir. Her biletteki varılacak istasyon aynıdır; sadece bu istasyona varmak için katedilecek mesafe farklıdır. Hayvanlar, istasyona neden geç ya da erken vardım diye hayıflanmazlar. |
|
269
|
|
|
|
Yerimden fırlayıp ayağa kalktım. Elindeki sahana vurdum, sahan yere düştü, üzerime içindeki maddeden bulaştı. Büyücünün elindeki teleği çekip aldım, |
|
270
|
|
|
|
Kaç gün kaldık bilmiyorum, bana çok uzun geldi. Onca köpeğin arasında hırlaşarak vakit geçirmek kolay değil, zaman da uzun geliyor bu şartlarda. Görevliler lakayt, merhametsiz, tembel. Ellerinden sopa hiç eksik olmuyor, canları istediğinde de vuruyorlar. |
|
271
|
|
|
|
Kız afallıyor, acı tiksinti karışımı bir bakış atıyor bana, hiç konuşmadan para üstünü sert bir el hareketiyle tezgaha bırakıyor; aslında çarpıyor |
|
272
|
|
|
|
Saatlerdir koltukta oturmuş denizi izliyorum. Aklımın ucundan tek bir kelime bile geçmiyor, sanki düşünme gücümü kaybettim. Şu an tek yapabildiğim kahvemi yudumlamak.
|
|
273
|
|
|
|
Kalo, bak bugün anca yirmi bir lira topladım. Senin anlayacağın kenefe sabahın köründen bu saate kadar sadece yirmi bir kişi girmiş. Oysa camii her namaz vakti cemaatle doluyor. Bu adamlar hiç mi işeyip, sıçmazlar? Yoksa bir lira vermesinler diye altlarına mı yaparlar? Yirmi bir liranın hepici erkeklerden, gacı kenefine giren hiç olmuyor ki. |
|
274
|
|
275
|
|
|
|
Fırtınanın topraktan köküyle söktüğü bir ağaç gibiyiz. Havada savrulup duruyoruz. Fırtına bu ağacı bırakacak mı, bırakırsa nerede bırakacak? Diyelim ki fırtına dindi ve bir yere bıraktı; acaba o ağaç oraya dikilecek mi? Dikilse bile, tekrar toprağa kök salıp tutanabilecek mi? Bu göç işte böyle bir şey! |
|
276
|
|
|
|
Havlama sesi duyuyorum. Ben bu sesi tanıyorum. Aslancık, sütkardeşim... Sesini duyuncaya kadar hiç aklıma gelmemişti. İşte kafama yediğim darbenin yol açtığı bir unutkanlık daha. |
|
277
|
|
|
|
Mukavva kutular, tenekeler, pamuk, kusmuk, solmuş çiçekler, kedi leşi, yırtılmış kitap ve gazete sayfaları, boş poşetler, bulaşık süngerleri, fırçalar, kakalı çocuk bezleri, disket, kemikler, et, sucuk, peynir, çivi, iğne, küpe, 25 kuruş, kumaş parçaları, ayakkabı, şapka, çekomastik tüpleri, keser, sakız, parfüm şişeleri |
|
278
|
|
|
|
Korktuğum oldu galiba, yolu şaşırdım, yanlış bir yola saptım. Hatta yol bitti. Geriye dönemem bir hayli zaman geçti çünkü. Dağlık, tepelik bir yer ve etraf gene ağaç dolu. Yüzlerce metre aşağıları görebiliyorum, gördüğüm gene üzeri karlı ağaçlar; ev ya da insan tarafından yapılmış bir şey yok.
|
|
279
|
|
|
|
Onların da üstlerine sürüyor arabayı; yavru köpek kurtuluyor ama sarı kedi korkunç bir çığlık atıyor. Ve param parça... Hiç sevmediğim, ne zaman görsem bana kafa tutan bir kediydi. Buna rağmen keşke ölmeseydi... |
|
280
|
|
|
|
Belki de Cafer Aga ile bir daha hiç görüşemeyecektik! Onun için bir şeyler söyle bana be Cafer Aga! Benim konuşmamı sen anlamasan da senin dediklerini ben anlarım. Güzel bir söz söyle, bir defa daha “Kalo olum” sözcüklerini senden duyayım. Bana “Güle güle Kalo olum!” de. |
|