• İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm |
141
|
|
|
|
-Hasan!
Cemile seslenince Hasan’ı fark eden Nilüfer, telaş içinde kalmıştı. Ürkek bir güvercin gibi ne yapacağını, nereye saklanacağını bilemedi. Oysa Hasan da aynı durumdaydı;
-Eee..efendim. |
|
142
|
|
|
|
Perdeyi kapattım, duvarları sayıyorum: İlki üç, sonraki beş, tekrar üç, sonraki dört... Masamın üzerindeki kalem kutusunu karıştırıyorum, keçe uçlu bir kalem arıyorum. |
|
143
|
|
|
|
İnekler arabanın sesini duyunca mı yolun kenarına kaçtılar, yoksa bir şeyler yemek için mi, bilmiyorum. Ama o sırada ikisi de yolda değildi. Arabanın içinde oturan feracesi sırtında bir kadın vardı. Bu kadın, araba sağa sola savrularak giderken aşağıya düşmemek için arabanın kenarlarındaki kanatlarından birine sıkı sıkıya tutunmuştu. |
|
144
|
|
|
|
Ne olduğumu ben nasıl bileceğim? Psikolog filan da değilim. Sahi, acaba köpek psikologu var mı? Varsa ona bir görüneyim. Yoksa da olmalı. Ruhsal sorunlar sadece insanlara özgü değil ki, biz de hissediyoruz, biz de düşünüyoruz, biz de seviyoruz, biz de nefret ediyoruz; bizim de iyimiz kötümüz var, uysalımız var hırçınımız var, masumumuz var katilimiz var... |
|
145
|
|
|
|
Tabii ufacık bir bebek bu anları nasıl hatırlasın? Annen seni ve kendini soğuktan korumak için yorgana sarmış. Kasabaya doktora gidiyorsunuz |
|
146
|
|
|
|
Kahvaltı bitince bir görevli geldi boşları aldı. Aynı görevli az sonra elindeki tepsiyle kahve ve su getirdi. İmparator bir sigara yaktı. Suyu içti. Sonra bir yudum kahvesinden alıp bir nefes de sigarasından çekti. İmparator'un bu durumunu ben açıklayamıyordum. Dışarıda kıyamet koparken adamın kılı bile kıpırdamıyor... Yoksa bu adam sinirlerini mi aldırmıştı da, tepki vermiyor, bu olaylardan etkilenmiyordu? Silah ve bomba sesleri, camın kırılması adamda en ufak bir heyecan belirtisi ortaya çıkarmamıştı. Ruhsuz, duygusuz, sinirsiz bir adam olabilir miydi? |
|
147
|
|
|
|
uzun bir ara ama seriye devam
|
|
148
|
|
|
|
Dinozor Badi, önce canını acıtanlardan hesap soracak! İlk gittiği yer Doktor'un evi. Bir kafa darbesiyle bahçe duvarını yıkıyor, evi zangır zangır sallıyor. Sallamanın şiddetine dayanamayan ev yıkılıyor |
|
149
|
|
|
|
Bu iki yaşlı insanın, aynı gün ölmelerinden daha enterasan olan, onların yaşadıkları gerçek aşk hikâyesiydi. O kadar aşk hikâyesi duydum, dinledim, okudum ama böylesine hiç rastlamadım. Hatta bazen düşününce abartılı bulduğum da olurdu bu hikâyeyi. |
|
150
|
|
|
|
Az önce uyumak için ışığı kapatıp yatağa uzandım. Sağa döndüm, sola döndüm... Uyumak ne mümkün! Debelenip durdum, başka ne yapabilirdim ki! Mışıl mışıl uyumaya hasretim. Gözlerimi kapar kapamaz içim geçse, derin bir uykuya dalsam... Uyusam, uyusam... Hatta hiç uyanmasam! Bu da kabulüm. |
|
151
|
|
|
|
Gözleri doluyor. Ayağa kalkıyorum ve yüzünü ellerimin arasına alıyorum. |
|
152
|
|
|
|
Öğlen oldu, biz bir dağın etrafını dolanıyoruz. Burası kayalık bir yer. Etrafta irili ufaklı taşlar var. Ağaç tek tük... Oysa ileriki tepenin ağaçla dolu olduğu görülüyor. Aniden durmamız için işaretler verilmeye başlandı. Durduk.
Öncüler, birkaç kilometre ötede büyük bir Rus askeri birliği tespit etmişler. |
|
153
|
|
|
|
Biz Karamanoğulları ölümden korkmayız. Savaşçı bir milletiz. Çünkü biz Çiçi Yabgu'nun, Tannrıkut Mete'nin, Atila'nın, Kür Şad'ın, Kül Tegin'in, Çağrı Beğ'in, Oruç Reis'in askerleriyiz, torunlarıyız. Başka bir milletin egemenliği altında yaşayamayız. Böyle bir hayat, bizim ağrımıza gider. |
|
154
|
|
|
|
Bir ara geri dönmeyi düşündüm, ortalığı dikkatlice kokladım; burnuma yanık ve inek dışkısı kokusu gelince vazgeçtim. Nitekim az sonra birkaç evlik bir orman köyüne ulaştım. Belki on tane ya da biraz daha fazla ev vardı. |
|
155
|
|
|
|
Çöpe dökülen küller, yağmurla inen duman... Çamurlu akaçların birleştiği köşelerde kavuşsalar da ıslak ve soğuk bir bulamaç olmaktan öte gidemezler. Çamın esrarı akşamda kalır... Ayrılık bu işte. |
|
156
|
|
|
|
Yaşamın sanat haline getirilmesi. Kendimi bir enstrüman olarak değerlendirirsem, istediğim; onunla yapabileceğim herşeyi son noktasına kadar yapabilmek.
|
|
157
|
|
|
|
-İsmi neydi?
Nilüfer şaşırdı; “-Kimin?”
-Teyzenin oğlunun.
-Güldürme beni, ismini bile bilmiyor musun? |
|
158
|
|
|
|
Köyden Ermenileri püskürttük, ama korktuğumuz başımıza gelmişti. Çünkü bırak insanı, köyde canlı hayvan bile kalmamıştı.Yanmış insan kokusu, bütün köyü kaplamıştı. İnsanları samanlıklara, camiiye toplayıp ateşe vermişlerdi. Köyün her tarafından gökyüzüne kara dumanlar yükseliyordu. Parça parça edilmiş, ufacık kızan cesetleriyle doluydu köy sokakları. Sağ kalan birkaç kişiyi de biz saldırdıktan sonra kaçarken öldürmüşlerdi. |
|
159
|
|
|
|
Sedankada bir evde toplanılır, kadın kadına sohbet edilir, eğlenilirmiş. Kadınlar yanlarında getirdikleri el işlerini yaparlar, birbirlerinden iş örneği alıp verirlermiş. Sedanka, gecenin geç saatine kadar devam ediyormuş.O nedenle, yazın değil de daha çok kışın yapılırmış. Çünkü yaz mevsiminde gündüz tarlada, harmanda yapılacak iş çoktur. |
|
160
|
|
|
|
Heyecan içindeydim, ya yakalanırsam, diye. İşte yakalandım bile! Karşımda genç bir doktor, dikkatlice beni inceliyor. Temiz yüzlü, sırtında doktor önlüğü olmasa bir üniversite öğrencisi izlenimi veren bu genç adam, gülerek: |
|