• İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm |
221
|
|
|
|
Baktı, baktı... Ölü kedinin bedenini kokladı, kafasına yüzünü defalarca sürttü. Sanki bu cansız varlığa can vermek istiyormuş gibi bir çırpınışı vardı. Gözlerim yaş doldu. Ağlamak istemesem de gözyaşlarımın akmasına engel olamadım...
Küsmüş bir ifade vardı yüzünde, bir kere daha şansını denedikten sonra gidip gitmemek arasında bir tereddüt yaşadı. En sonunda ayrılmaya karar vermiş olmalı ki hızla oradan uzaklaştı. Çılgınlar gibiydi, son hızla koşuyordu. |
|
222
|
|
|
|
O gece geç yattı. Tabii sabahleyin de geç kalktı. İşe giderken öğlen çoktan geçmişti. Sadece o gün değil ondan sonraki günlerde de, işini kaybettiğinde sabahleyin erkenden camii avlusunda soluğu alan Cafer Aga öğlen olmadan işe gitmedi. |
|
223
|
|
|
|
Keşke okumasaydım. Çünkü şimdi bir türlü “Acaba Kenan Baba öleceğini anladı da mı böyle yazıyor?” sorusunu aklımdan atamıyorum.O ölürse ben ne yaparım? Halim nice olur! |
|
224
|
|
|
|
Tam o sırada arka arkaya üç patlama sesi duyuldu. Sanki patlamanın açıklaması orada yazıyormuş gibi herkes gözlerini açarak birbirinin yüzüne baktı. Bomba mı atıldı yoksa tabanca ile ateş mi edildi? Bu da seri katilin işi olabilir mi?. |
|
225
|
|
226
|
|
|
|
İlk hikaye denemem eleşitrilerinize gerçekten ihtiyacım var |
|
227
|
|
|
|
-Ülkeleri deliler idare etmeli!-Zaten öyle değil mi? |
|
228
|
|
|
|
Duruyorum. Önümde büyük bir çukur var. İçi kesilmiş koyun, keçi, inek, at, eşek, deve kafası dolu. Belki başka hayvan kafaları da vardır. Bunlar ilk bakışta dikkatimi çekenler. |
|
229
|
|
|
|
Durumu anlayan ninem, hemen beni bir kolunun altına sıkıştırıp, ineklerin yanındaki nispeten temiz bir yere bıraktı. Sonra iki metre ileride, kotara adını verdiği etrafı tahtalarla çevrili eğreti bir yerin kapısını açtı. Oradan kara ineğin yavrusu, bir ok gibi fırladı, benim ayaklarımın dibinden hızla geçip annesinin memelerine sarıldı. Kıtlıktan çıkmış gibi, emiyordu memeleri. Ufacık, çok sevimli bir hayvandı. Temizdi, çünkü annesi o emerken her tarafını yalıyordu. İncecik beyaz-siyah karşımı tüylerine dokunmak istediysem de kara inekten korktum. Belli mi olur, bana bir boynuz atabilirdi. |
|
230
|
|
|
|
Ben bunları düşünürken o, yerinden kalktı; bana zarar verir korkusuyla duvar kenarına çekildim. Belki yanılmışımdır, adam etrafı seyretmek ya da aşağıya inmek için ayağa kalkmıştır. Hayır yanılmamışım. İşte üzerime doğru geliyor ve iyice yaklaşınca da sol ayağını kaldırııp kafama vuruyor. |
|
231
|
|
|
|
sabah umuttu,yeni bir başlangıçtı,her şeyin hayırlısıydı |
|
232
|
|
|
|
Burada her gün yüzlerce insan ölüyor. Bulaşıcı bir hastalık varmış: Tifüs. Bitler vasıtasıyla bulaşıyormuş; tehlikeli, öldürücü bir hastalıkmış. Bizim kafileden de beş gün içinde bu hastalıktan on üç kişi öldü. Karımın da bu hastalığa yakalanmış olmasından endişe ediyorum. |
|
233
|
|
|
|
Çukur bitti. Ve kendimi okyanusun derin sularında buldum. Dev gibi dalgalar beni oradan oraya savurdu. Bir geminin bana doğru yaklaştığını görünce kurtulacağım umuduyla sevindiysem de gemi durup beni almadı. Görmemiş de olabilirler. K |
|
234
|
|
|
|
Izgara et kokusu geliyor burnuma. Az ileride salaş bir kebapçı gördüm. Küçük bir baraka, iki masası var dışarıda. Birinde iki kişi karnını doyuruyor, |
|
235
|
|
|
|
Hayata bağlı değilim, ölümden korkmuyorum; gideceğim yerin buradan daha kötü olmadığından eminim. Cennete cehenneme inanmıyorum, ama gideceğim yerde sonsuz bir sükunete kavuşacağımı biliyorum. |
|
236
|
|
|
|
Birkaç tavşan yakalamamızın dışında sözü edilebilecek bir avımız olmadı. Sayımız beşe indi, çünkü bir arkadaşımız açlığa ve soğuğa dayanamayıp öldü. Bazılarına garip ya da iğrenç gelebilir ama biz o ölen arkadaşımızı yedik. Sonra da, sırada kim var, diye birbirimizin gözünün içine bakar olduk. |
|
237
|
|
|
|
Şaman çok da ağır bir konuşma yaptı. “Türkün topraklarını terk etme hakkı bulunmadığını, her ne pahasına olursa olsun yurdunu savunması gerektiğini, ölümden kaçış olmadığını; o yüzden de bu kutsal topraklarda ölmenın bir şeref sayılacağını, ölülerimizin bu topraklara sahip çıkacağını ve bir gün mutlaka gene Türkün bayrağının bu topraklarda dalganacağını, böyle bir kaçışı Gök'ün yüce ruhu olan Tengri'nin de istemediğini” söyledi. |
|
238
|
|
|
|
Mutfağa doğru koşturuyorum. Ocağı yanık unuttum sanıyorum. Bakıyorum, düğme kapalı konumda, çaydanlığın altında ateş yok; yani söndürmüşüm. Her ihtimale karşı çaydanlığı ocağın üzerinde alıp tezgahın üzerine koyuyorum. |
|
239
|
|
|
|
Mucit, bugüne kadar gözle görülür, elle tutulur bir icatta bulunmamış olmasına rağmen, gelmiş geçmiş en büyük icatları yaptığı iddiasındadır. Neredeyse tekerleği bile kendisinin bulduğunu sanmaktadır.
|
|
240
|
|
|
|
Birkaç yüz metrelik yeri düşe kalka bir saatte katettiler. Baban birkaç kere de ebeyi sırtına almak zorunda kaldı. |
|