• İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm |
81
|
|
|
|
Paris çok güzel, herşey çok güzel ve, ve mutluyum. Ama sanki, yinede bir şey eksik. |
|
82
|
|
83
|
|
|
|
Metrodan indiğinde yağmur hâlâ yağıyordu. Şemsiyesini açtı ve küçük ama hızlı adımlarla yürümeye başladı. Eve kadar on dakikalık bir yürüme mesafesi vardı. |
|
84
|
|
|
|
Biz güçlüyken gayrimüslimlere ne kadar iyi davrandıysak, onlar güçlü olduğunda tam aksine bize o kadar zulmettiler. Belki de bu davranışlarının gerisinde, azınlıkların yüz yıllardır bize karşı duydukları ezikliğin yarattığı, bir intikam duygusu yatıyordu. Sebep ne olursa olsun Bulgarlar'ın Balkanlar'da Türkler'e yaptıkları mazur görülemez. |
|
85
|
|
|
|
Sorunlarla baş edemiyorum. O nedenle de bir sorunla karşılaşınca kaçıyorum; ama kaçışlarım hiçbir sorunumu çözümlemiyor, aksine artırıyor. Hem de ne artırma! |
|
86
|
|
|
|
İşte! Halının ortasına kurulmuş, kıvrık bir yılan yatıyor. Siyah zemin üzerinde beyaz bir çizgi başından kuyruğuna kadar uzanıyor. Çizginin her iki yanında gri sarı karışımı kilimlerdeki baklava desenine benzeyen motifler var. |
|
87
|
|
|
|
"İnsan bu çağda bile ne kadar yalnızlaşırsa yalnızlaşsın kulunu doğru yola
sokmak için mutlaka bir mekanizması vardır" dedi Engin.
"Meknizma demek ha..." dedi Nihal.
"Sence nasıl bir mekanizma bu?... Yani hepimizin peşinde bir melek mi var..."
Sevcan bu sohbetten fazlası ile sıkılmıştı.Konuyu değiştirmek için
Nihal'in tabağındaki yemeği bitirmediğini görerek atıldı.
"Nihal, daha tabağındaki yemeği bitirmemişsin.Vır,vır konuşuyorsun.
Yeter artık! bu ağır felsefi konulardan sıkıldım ama..."
Engin Sevcan'ın sıkıldığına umursamadan Nihal'e cevabını verdi.
"Evet bence olabilir ama sadece melekler yoktur çevremizde şaytanlarda olabilir"
dedi. |
|
88
|
|
|
|
Ben eve geldiğimde rüzgârın hızı artmıştı. Sıcak gecelerde Kenan Baba, kapıyı ve pencereleri açık bırakarak yatardı. Gene öyle yapmıştı ve o yüzden kapı ile pencereler çarpıp duruyordu. |
|
89
|
|
|
|
Şaziye ablalardan üç ev ötede de, Kırşehirli siyaset adamı Osman Bölükbaşı'nın babasının evi vardı. Galiba Bölükbaşı'nın annesi üveymiş, öyle duymuştum. Yaz tatillerinde birkaç kere Bölükbaşı'nın oğlu Deniz'in dedesini ziyarete geldiğini görmüştüm. Deniz, bizim akranımız olmasına rağmen bizimle konuşmazdı, mahalleden arkadaşı da yoktu. Bazen caddeye çıkıp tek başına oyalanır ya da oynardı. Biz uzaktan bakardık ona; yanına gidip de arkadaşlık teklif etmekten çekinirdik. |
|
90
|
|
|
|
...Olup bitmesi gereken bir süreç uzadıkça uzuyor ve baş edemeyeceğim boyutlar kazanıyordu. Artık ilerlemeye çalıştığım yoldan eskisi kadar emin olamıyordum, ... |
|
91
|
|
|
|
Çevreme aldırmadığım, tamamen kendime dönük olduğum, beynimin ve ruhumun sıkı alıştırmalarla eğitilmeye çalışıldığı bir dönemdi bu. |
|
92
|
|
|
|
Güneş doğana ve şehir hareketlenene kadar orada duruyoruz. |
|
93
|
|
|
|
Haklı filan değilsiniz! Sadece insanlara kolayca bir yafta yapıştırıyorsunuz! Düşene gülüyorsunuz; yapmanız gereken gülmek mi o insanı yerden kaldırmak mı? Delilerle alay etmekten hoşlanıyorsunuz; bazen de acıyormuş numarası yapıyorsunuz! Röntgenciliğe bayılıyorsunuz! Türk televizyonlarında yıllarca rayting rekorları kıran “Biri Bizi Gözetliyor” programı değil miydi? Daha sayabilirim. Yani açtırmayın kutuyu söyletmeyin kötüyü… |
|
94
|
|
95
|
|
|
|
'İdeal tutkusu sendromu' yaşıyorum. Çocukluğumdan beri çizgisinde büyük değişiklikler olmadan gelişen ideallerim ve kendim için seçtiğim bir kimlik var. ... |
|
96
|
|
|
|
-Bak, hatırladın mı bu bebek sensin. Annen seni ve kendini soğuktan korumak için yorgana sarmış. Kasabaya doktora gidiyorsunuz. Arabayı kullanan da baban. Sen bir aylık oldun. Çok zayıfsın ve hep hastasın. |
|
97
|
|
98
|
|
|
|
Bundan tam 6 yıl önce sen hayatıma girdin. Benim kardeşim ve en çokta senin kardeşin sayesinde tanıdım seni. Tanıdığım günede şükrediyorum. İyi ki tanımışım seni. Sen benim için en anlamlı 3 harfli birisin ELA. |
|
99
|
|
|
|
Işıklı panoda numarası yanan hasta doktor odasına giriyor, birkaç dakika durup çıkıyordu. Öyle ki bazılarının içeride kalma süresi sadece iki dakikaydı. Oturma yerleri o nedenle boşalıyordu. Yan yana dizili dört koltuktan en baştaki boşalmıştı. İki yaşlı bayanın ortasında genç bir bayan oturuyordu. Eli yüzü düzgün, oldukça güzel bir kadındı. Durmadan konuşuyordu ve söylediklerini ben de çok iyi duyuyordum. |
|
100
|
|
|
|
Bana mutluluk veren, rahatlatan bir karanlık, koyu karanlık. Çok hoşuma gitti. Eğer körlerin içinde bulunduğu karanlık da böyleyse, onlar gerçekten çok şanslı insanlarmış. |
|