• İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm |
181
|
|
|
|
Bahçe kapısının çıkardığı sesi duyunca oraya doğru yöneldim. Bir de ne göreyim; kocaman siyah bir ayı demir kapıyı sallıyor. Daha önce oralarda bir ayının dolaştığını sütçü de temizliğe gelen kadın da söylemişlerdi, Kenan Baba da önemsiz bir haber dinliyormuş gibi hiç bir tepki göstermemişti. |
|
182
|
|
|
|
İnsan aklını her zaman yararlı işlerde kullanmıyor. İşte bunun gibi birçok kötü olayın gerisinde maalesef insan aklının, zekasının rolü var. Biz asırlardır hep insanı öne çıkardık, insanlığı ise unuttuk. O yüzden ne acı ki insan ararken, insanlığı kaybettik. |
|
183
|
|
|
|
Oysa oraya öldürmek ya da ölmek için gidilirmiş. Kimi öldürecektim? Cevap basitmiş: Düşmanı... Bu düşman nasıl bir şey, neye benziyor ve ben onu neden öldürecektim? Düşman namussuzun, ırz düşmanının, alçağın biriymiş. Tamam öyleyse; ben o namussuz, ırz düşmanı ve alçak düşmanı öldüreceğim. Vatan, kahramanlık, gazilik, şehitlik kavramlarından bahsediliyordu savaşla ilgili konular konuşulurken. İtiraf etmeliyim ki, bunlarla ilgili anlatılanları da tam olarak anlamıyordum. Bunlar kutsalmış, övünç doluymuş, namusmuş, herkesin ulaşmak isteyeceği şerefli değerlermiş, mertebelermiş! |
|
184
|
|
|
|
Ormandan çıkıp sahile doğru yürüdüm. Az ilerimde iki köpek vardı: biri erkek biri dişi. Dişi olanı tanıdım, beni köpek dövüşçülerine satan namert, soysuz, rezil kancık! İntikamımı alacaktım, aniden atağa geçtim, hata ettim; çünkü hemen fark etti. |
|
185
|
|
|
|
Sıra gelmiş altınları tartmaya. Kuyumcu, polislerin geciktiğini düşünmüş ama tam o sırada dükkanın önüne iki tane polis arabası yanaşmış. Polisler içeri girmişler, koltuklara iyice yayılmış olan adamları hiçbir direnişle karşılaşmadan yakalayıp karakola götürmüşler. |
|
186
|
|
|
|
Kudüs Haçlı Krallığına karşı kutsal bir savaşa çıktığını zanneden, Anadolu hümanizmi ile karşılaşan genç bir bey ötekilerin arasında tensel aşkı bulur, eski düşmanlarının içinde yaşamaya başlar, haçlıların vatanında kahraman gibi karşılanır. Ancak ruhu arayışın sancılı
döngüsüyle cezalandırılmıştır. Doğduğu coğrafyaya geri döndüğünde,kendisi ile olan savaşına katılacak yoldaşlar bulur. Tutuklanıp ölümü beklediği bir anda öyküsünü anlatmaya başlar. |
|
187
|
|
|
|
Kenan Baba'nın hastaneye yatışının on ikinci günü. Yağmur atıştırıyor, ıslanmamak için merdiven altına girdim. Bir-iki metre ötemden küçücük bir derecik akıyor, yağmur şiddetini artırınca derecik genişliyor. Benim olduğum yere kadar su çıkar mı diye endişeleniyorum. |
|
188
|
|
|
|
Köyün neredeyse tamamı cesedin bulunduğu yere gitmiş, ama güvenlik güçleri cesedin olduğu yerin etrafını “olay yeri inceleme bandı” ile çevirerek kimseyi oraya yaklaştırmamış. |
|
189
|
|
|
|
Televizyonda savaş filmi izliyoruz. Tüfekler ateşleniyor, toplar atılıyor, bombalar patlatılıyor, yerden havaya toprak fışkırıyor, askerler savruluyor, düşüyor ve ölüyor. Parçalanmış insan vücutları, tahrip edilmiş askeri araçlar, yerle bir edilmiş binalar, devrilmiş ve yanmış ağaçlar... İ |
|
190
|
|
|
|
Ben tam bir hayalciyim. Bu yüzden sık sık hallüsinasyon görüyorum. Üstelik hallüsinasyonlarım yalnız görme ile değil, diğer duyu organlarımla da ilgili. Ses, tat, koku ve dokunma gibi. |
|
191
|
|
|
|
Kenan Baba, gidecek ve beni burada bırakacaktı, halbuki ben hiç de kalmak niyetinde değildim. Ne mi yapacaktım? Ben de onunla beraber hastaneye gidecektim. |
|
192
|
|
|
|
Üzümler olduğunda sırtlarında küfeler olan eşeklerin arkasından giden köylü kadınları, biz çocuklara birer salkım üzüm verirlerdi. |
|
193
|
|
|
|
...bir an yüzünde bir tebessüm belirdi. Mehmet’in dediklerini düşünerek, “belki de eyledir” dedi, kendi kendine. Sonra tebessüm kayboldu; yüzünde, onun yüzünde bu güne kadar hiç görülmemiş bir korku belirdi ve “yok yok. Bu başka bir ağrı. O gadar goley deeil.” diye geçirdi aklından |
|
194
|
|
|
|
Tam petrol istasyonuna yaklaşmıştım ki arkamda bir arabanın motor sesini duydum, çok hızlı olduğunu tahmin ettim, döndüm baktım, yol boş olduğu halde üzerime doğru geliyordu, yani sağ şeritten sola geçmişti. Kaçmaya çalıştım, bana yetişti, arkama tamponu dokundu. Ani bir hareketle kendimi attım -ya da çarptı- da ileriye doğru alçaktan birkaç metre uçtum. |
|
195
|
|
|
|
Büyücünün elindeki teleği çekip aldım, önce sol gözüne sonra sağdakine sapladım. Bağırmadı. İteleyip sedirin üzerine düşürdüm. En sonunda da boğazını bütün gücümle sıktım |
|
196
|
|
|
|
Bahçenin her tarafını dolaştım, dikkate değer bir şey göremedim. Verandayı inceledim, içinde çiçek olmayan boş bir saksının dibinde kanlı bir mendil dikkatimi çekti. |
|
197
|
|
|
|
İki bebek öldü. Bunlardan biri Alaz bebek. Tabii diğerine de üzüldük, ama Alaz bebeğe daha fazla... Anasının yanına gitti. Çok kısa sürdü bu dünyadaki yaşamı Alaz bebeğin. Belki de anası, onun hasretine dayanamayıp yanına istedi ve Tanrı da bu dileğini kabul etti. |
|
198
|
|
|
|
Bu insanlar bizi ne kadar değersiz, küçük, adi görüyorlar. Kendilerini ne sanıyorlar acaba? Köpeklerin onlardan daha üstün tarafları olamaz mı? Köpekler hakkında ne biliyorlar? |
|
199
|
|
|
|
Ölenler zaten korkaktılar ve gittiler; ya bu kalanlara ne demeli? Bunların da hemen hemen tamamı hayatından bezmiş, direncini kaybetmiş, diri ile ölü arası bir varlık oluvermişler. Silkinmeleri, üzerlerindeki ölüm bulutunun içinden çıkmaları; hayat güneşinin ışığına doğru koşmaları gerekiyor. |
|
200
|
|
|
|
Hapiste iken mi o kadar insanı öldürdü? Gerçek adı da T.K değil; M.S. Çünkü çaldığı arabanın torpido gözünde bulduğu kimliğin fotoğrafını değiştirip kullanıyor. O kimlik muhtemelen araba sahibinin. |
|