• İzEdebiyat > Deneme > Anılar |
221
|
|
|
|
Sorumluluğunu bilmeden iş yapanların boynu devrilsin.
Vatandaşı savsaklayarak devletin sırtında -hak etmediği- parayı alanların boynu devrilsin.
Tarım Gıda ve Hayvancılık Malatya İl Müdürlüğünde, üreticiyi mağdur eden, gereken kolaylığı tanımayan çalışanların boynu devrilsin.
|
|
222
|
|
|
|
Temiz kalbiyle, saf yüreğiyle kalbimizde yaşayacak olan Sevgili Nebiye Teyze'den bir anı |
|
223
|
|
|
|
Bu gün 14 Şubat, Kurban amca ve üzüm gözlüsü ile o güzel, insanlık kokan sokağımızın anısına....
|
|
224
|
|
|
|
“Sakin olun” Diyor biri ..Sakin olamıyor insan..”.. üç gün değil mi? Gitmek yazgıya yazılı..” Yazgı hastane köşesi mi be deli! |
|
225
|
|
|
|
Ve gene demiştin ki “Yağan yağmurun damlaları arasında,içtiğin suda,yediğin bir meyvede çıkacağım karşına.Sinekleri öldürme sakın,bırak karıncalar işgal etsinler evini,fareler tiksindirmesin seni,yılandan-çıyandan korkma,yiyecek vermen için miyavlayarak yalvaran bir kediye kızma ne olur,biraz okşa sev onu,çünkü buna çok ihtiyacım var çook!”
|
|
226
|
|
|
|
Hastalığımı belli etmeden, içimde kalanlar... Baki dua ile... |
|
227
|
|
|
|
Cümle dolaplarını açtım. Naftalin kokmaktaydı. Düş kırıklarım eski bir Anfora içerisinde köşede duruyordu."Tozlanmış" dedim, içimle dışım arası bir fısıltıyla.Eskiden ayakkabı tamircileri olurdu, sokak aralarında minicik dükkanları. Bizimde komşumuz Feride teyzenin kocası Adem amca, ayakkabı tamir eder dururdu bütün gün.İki oğlu vardı babayiğit..İkisini de okuttu nasır tutan ellerinin, kösele boyasıyla.Ne mutlu! Ya ben kime götüreyim düş kırıklarımı...Tamircisi yok ki? |
|
228
|
|
|
|
Hani, çocukluğumuzun vatanımız olması hasebiyle hesapsız özlemelerin bizlere uzaklardan hayal meyal el etmesi gibi bir şey bu koku…
|
|
229
|
|
|
|
Ahmet YESEVİ Hazretleri’nin kıssasını duymuştu oysa. Yeni atılmış pamuk öbekleri gibi, içi içine sığmıyordu heyecandan. Bir gün Ahmet YESEVİ Hazretleri yetiştirdiği talebelerini toplamış ve onlara bir iki nasihatten sonra, elindeki asasını fırlatarak ‘Bunu nerde bulursanız orada kalın, yerleşin ve insanlara öğrenip yaşadıklarınızı anlatın.Zira buraları çoraklaşınca, sizin yetiştirdiğiniz insanlardan, beş asır sonra ,yine bu topraklara dini,kültürü anlatmaya gençler gelecek oralardan.’ demiş. |
|
230
|
|
|
|
Dört yıllık lise hayatının sona erdiği güne dâir bir deneme... |
|
231
|
|
|
|
Biz, Bahçebaşı Lisesi ilk mezun öğrencileri gerçekten farklıydık.
Bilmem nasıl anlatsam ben bizim sınıfı? Siz “Hababam Sınıfı” nı bilir misiniz)
("Hababam Sınıfı" Rıfat Ilgaz'ın en önemli eserlerinden biridir. Günümüze kadar Türkiye'de yazılmış en iyi mizah kitaplarındandır. Bir süre sonra tiyatroya sinemaya da uyarlanmış ve her izleyişinde hem güldürüp eğlendiren hem de eğitim adına bir şeyler vermeye çalışan bir eser/film..)
İşte bizim sınıfımız, “Hababam Sınıfı” gibi bir sınıftı.
Toplam biz; 29 kişiydik yani alfabemizin harfleri kadar essah ve gerçek bir kemiyet arz ediyorduk. 29’un 5’i kız öğrencilerdi... |
|
232
|
|
233
|
|
|
|
Yokluk, fakirlik gölge gibi ensemizdeydi… Bırakmazdı bizi… Ona inat derslerimize hırsla çalışır, anlamadığımız konularda birbirimize yardım eder, konu anlatırdık. Mahmut, dil derslerinde çok iyiydi. Bir okumak veya öğretmeni dinlemek yeterdi ona… Öyle uzun uzadıya ders çalışmazdı… “Benim boş kafa, sizin dolu kafaya eşittir” derdi… Ben de kızardım ona… Gülerdik… |
|
234
|
|
|
|
Aslında her ağaç, yaşanmış günlerin anısına kök salarak, yaşanacak nice günlerin ışığına yaprak açan en doğru tanıktı. Belki, gölgesinde bir şehidin dinlendiği, belki yaşlı bir çiftin torunlarına anlattığı masalların kahramanı, belki genç bir kızın dudaklarına konan ilk öpücüğün şahidi, belki de kollarında küçük bir çocuğun sevinç çığlıkları attığı salıncağı idi. Her şeyden öte yemyeşil bir ömürdü ve bu ömrü kesip atmaya, yok etmeye hiç kimsenin hakkı yoktu. |
|
235
|
|
|
|
her aşk bir öyküdür; ilk öykülerse asla unutulmazlar. |
|
236
|
|
|
|
Ne zaman sesini duysam kulaklarımı var gücümle tıkar masa iskemle ne bulursam artına girerdim. neydi bu tren dedikleri şey? |
|
237
|
|
|
|
Nasıl bir büyüymüş bu Allah’ım. Gitmeden insan anlayamıyor ama bir kez de görünce, artık göz O’ndan daha değerli bir şey bilmiyor. Gitmeden bilinmiyor Rabbim ama dönünce de hasretine dayanılmıyor.
Bir insanın dünyada görebileceği en güzel yer Kâbe. Görmüş ve gördüğüne kara bir sevdayla bağlanmış tüm sevdalılara... |
|
238
|
|
|
|
1.5 metrekarede yaratılabilecek en büyük Ortadoğu gerginliği benimkiydi sanırım. |
|
239
|
|
|
|
Raslantısal bir mucizeyle başlayan hiçte gereksiz olmayan koca bir mutluluktu gözlerimdeki gerçeklik. Büyük kahverengi gözlerdeki yabancı olmayan o bakış ıslak mıydı yoksa gerçekliğin verdiği ağırlıkla hafif buğulanmış mıydı? Aynada gördüğüm zavallı bir kızın garip bir bulmacasıydı sadece cevap. Uzak diyarlara gidipte geriye dönülemeyen yolculukların başlangıcındaki garip karın ağrısı gibi. Tutulmuş bacaklarımın üzerindeki bedenim, bacaklarımdan daha bir tutuk daha bir ağırdı. |
|
240
|
|
|
|
Ah o karakışlarda küçücük evlerin saçaklarından sarkan buzların tadını en pembe en parlak şekerler vermezdi o zamanlar. Artık ne sarkan buzlar var nede küçücük evlerden eser sokağımızda... |
|