Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
Sadede geleceğim. İnsanoğlu hıza düşkündür. İlk paragraftaki gibi uzun tutmadan yazmak gerekirse süreç şöyle. İnsan yürümüş, yetmemiş koşmuş, yetmemiş tekerleği bulmuş, yetmemiş motorlu araç bulmuş, yetmemiş uçak yapmış, yetmemiş füze geliştirmiş, uzaya çıkmış. İleride ne olur, nasıl olur meçhul. Ama daha hızlı ulaşım araçları geliştirileceği şüphesiz. Bu ulaşım araçları arasından bir tanesi hakkında bir-iki kelâm edeceğim geldi. Malumunuz “otobüs” diye bir kavram girmiş lügatimize. (Çok oturaklı götürgeç!) Karayolu taşımacılığının en önemli icatlarından biri. Memleketinden uzakta bir yerde üniversite eğitimi için gidenler, sevdiceğinin yanına varmak için kavuşma hayali kuranlar, askerlik vakti gelip de birliğine teslim olmak için yola düşenler… Şehirler arası terminallerde sıkça rastlarız bu manzaralara. İşte mevzubahis vasıta, ilk akla gelen tercihlerdendir genelde. Kimi kitap alır yanına uzun yolculuklarda eşlik etsin diye kendisine, kimi kulaklığını. Yol kenarındaki manzaralara bakıp dalar, düşünceler hücum eder beynine. Nuri Bilge Ceylan filminden bir kareymiş hissi uyandırır bende, gece yarısı yol kenarındaki kimi evlerin penceresinden süzülen ışıklar. “Koyu bir sohbetin içerisindedirler belki, uzaktan akrabaları geldiği için bu saate kadar yanıyordur, ya da yatağından kalkıp su içmeye çıkan biri… Kim bilir biri sevgilisinden ayrılmıştır, uyku tutmaz. Sigara da yakmıştır, içerken karanlıkta küllüğü göremediği için açıktır lambalar.” diye düşünürüm. Otobüste uyuyabilen de vardır; ya hususî boyun destekli yastıklardan alır veyahut kabanını çıkarır ona koyar başını. Uyuyamayanlar içinse zordur yolculuk, hele bir de 12–13 saat sürerse yandı gülüm keten helva. Varacağı yer eğer evi değilse istirahat edemez istediği gibi. Dilediği saatte “ben yatmaya gidiyorum” diyemez belki. Bazılarının yolculuğu nihayete varır, bazıları devam eder, bir boşalır bir dolar her otogara uğradığında. Şahit oluruz, gözü yaşlıları da görürüz, sevinip hasret giderenleri de. Kucaklaşmalar, sarılmalar, el sallamalar… Oralarda bir yerlerden ses duyulur bu koşuşturmacanın arasında. “Bardakta mısır, taze mısır”. İhtiyaç molası diye anons yapılır seyahatin muhtelif vakitlerinde ayrıca. “Değerli yolcularımız, yarım saat ihtiyaç molası yapılacaktır, bizleri tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz.” minvalinde bir gürültüyle açarız yorgun gözlerimizi. Muavin!.. Valizlerimizi teslim ettiğimiz, bagaja yerleştirirken de karışmasın diye koltuk numaramızı yazan kişi. Neyse efendim, bunu duyunca koşa koşa lavaboya giden olur, midesi kazındığı için gözleme sırasına giren de… -“Fanta var, kola var, meyve suyu var.” -”Kola” -”Yiyecek ne alırdınız?” -”Kek alabilir miyim?” -”Buyrun.” -”Teşekkür ederim.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Salih YAVUZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |