|
• İzEdebiyat > Deneme > Yüzleşme |
601
|
|
|
|
Ne soyumuzu biz seçiyoruz, ne ırkımızı, ne dilimizi, ne bedenimizi, ne zekâ seviyemizi, ne yeteneklerimizi. Bir çadırda doğabilirdik ya da Afrika’daki bir yam yam kabilesinde. Allah, aklımızı, servetimizi, makamımızı, çocuğumuzu, güzelliğimizi, yeteneğimizi, sağlığımızı alıverse, onları tekrar bize kim verebilir? |
|
602
|
|
|
|
Belki yalnızlığın verdiği bir burukluk, belki de kimlik arayışı. Belki de temelsiz bir kişilik mahsuniyeti. Ve insanın hayatına sık sık giren acı tecrübelerin getirdiği hüzün şekillenmesi.
|
|
603
|
|
|
|
Ve onlar bizim için vardılar.Bizim hiçliğimizden çıkan ve var olan en değerli herşeylerimizdi. |
|
604
|
|
|
|
Zavallı torunum! Ona, ailesi olarak verdiğimiz değerin keşke binde birini Milli Eğitim Bakanlığı verebilseydi. Çoluk çocuğumuz bu çarpık düzenin, milli eğitimin yazboz politikalarının kurbanı olmasaydı.
|
|
605
|
|
|
|
Hayat bu değil miydi özünde, yüreğinin götürdüğü yere gitmek ve gittiğin yerde mutlu olabilmek. Kimsenin ne düşündüğünü, ne hissettiğini, ne dediğini önemsemeden. Dilediğin gibi yaşayabilmek hayatı... |
|
606
|
|
|
|
gidyorum bu şehirden,al senin olsun... |
|
607
|
|
|
|
Kimliğimiz ve mesleğimiz ne olursa olsun, başkasının hakkına ve emeğine saygı duymak zorundayız. İnsan olmanın temel şartı bu, öyle değil mi?...
|
|
608
|
|
|
|
ilişkiler , yaşam ve hayat üzerine ufak bir deneme. |
|
609
|
|
|
|
"Acı! Ne kadar da gereksiz bir duygu. Öylesine geçici ve sahtedir ki bu dönen evrenin içinde duyumsayabildiğimiz her acı. Öylesine alaycıdır ki. Hiç bitmeyecek sandığınız acılarınız dahi geçer. Zaman üstümüzden akıp gider bu dönen evrende ve acınız sürüklene sürüklene zaman içinde keskinliğini kaybeder, körelir ve bir süre sonra kesmez hiç bir yerinizi. Acı çekiyor olmak öylesine önemsizdir ki bu dönen evrende, her şey gibi."
Ayağa kalkıp yüzümün avuçlarımın arasından kayıp gitmesi için izin veriyorum.
"Bırak paramparça olsun sağlam kalan tek şey de."
|
|
610
|
|
|
|
o güzel, gerçek dostları tenzih ediyorum, onlara sevgiler |
|
611
|
|
|
|
Yol göster bana küçük Didem. Yine birşeyler başa dönüyor. Neden bu kadar isteksizim. Bizi rahatsız eden ne? Neden huzursuzum. Neden en basit işi bile yapmak istemiyorum. Neden şu anda seninle konuşmaya çalışırken bile rahat değilim, ne oluyor bize? Lütfen içimizdeki ışığı yakmama yardım et. Önümüzde kuyuların açılmasından korkuyorum ve etrafı görememekten. Neden hiç sesini çıkarmıyorsun, bana kızgın mısın? Lütfen konuş benimle. Sessizliğin korkutuyor beni. Bilmeden incittim mi yoksa seni? Bir hatam varsa söyle. Telafi edeyim, kız, bağır, çağır ama konuş ne olur. Ne hissediyorsan onu yaşa, paylaş benimle. Söz, sözünü kesmeyeceğim, seni anlamak, yanında olmak, yaralarını sarmak istiyorum. Bu kadarını çok görme bana.
Ne oldu, benim neşeli, meraklı, heyecanlı, keyifli, güçlü, başarılı, Didemime. Canım benim üzmüşüm yine seni belli. Konuşmaya bile korkuyorsun şimdi. Haydi gel kollarıma birlikte sessizce oturalım. Konuşmaya zorlamayacağım seni. Ama şunu bil ki seni üzen şey her neyse, seni üzmesine engel olamadığım, seni yeterince koruyamadığım için çok üzgünüm. Ne zaman konuşmak istersen ben burdayım, usulca seslenmen yeter. Hadi şimdi birlikte susalım. Ama izin verirsen ve sen de istersen saçlarını okşarım. Saçlarının kirli olması benim için önemli değil. Ben seni nasıl olursan ol, ne hissedersen hisset. Nasıl görünürsen görün, her halinle seviyorum. Ve benimle olmak istediğin, bana ihtiyacın olduğu her an yanında olmak istiyorum. Geçmişte hatalıydım, biliyorum. Seni yıllarca yalnız bıraktım, varlığının farkına bile varmadım. Ama şimdi, biliyorum ordasın.
|
|
612
|
|
|
|
Sen ki ben, ben ve ben... |
|
613
|
|
|
|
Yüklemler yerini beğenmiyor, özne zaten eksik. Madem öyle tümleçleri de boşa harcamayalım. Tümleçlerle anlaşamadığı zamanları oluyor insanın. Sorulmayan şeyleri söylüyor bazen tümleçler. “Şimdi onu sorduk mu?” demek geliyor insanın içinden. Sorulmayan şeyleri duymak tahammül edilmesi gereken bir durum oluyor bazen. |
|
614
|
|
|
|
Türkler tarih sahnesinde -o dönemden kalan efsane, destan ve kitabelerden anlaşıldığı kadarıyla- ilk görünmeleri karizmatik kahramanların teşkilatlandırdıkları topluluklarla olmuştur. Oğuz Kağan, Kültigin Kağan, Mete han, ya da Kürşad ismi aynı zamanda bir milleti anlatıyordu. |
|
615
|
|
|
|
'hayat,ölümdür; ölüm ise, yerine konulanlarla gerçekleşen sonsuzluktur' dedi sevinerek...
susuyordu ölüm! ...
|
|
616
|
|
|
|
Sadece yazmak. Her gün adıma gönderilen, sadık bir mektup gibi yazmak. |
|
617
|
|
|
|
Kadınsan kadın gibi olacak,
Adam gibi adamı seveceksin...
|
|
618
|
|
|
|
Kabul ediyorum gerçeği ; yalnızca hayatın doğru söylediğini . Gerçek bu olmasaymış desem de kabul ediyorum hepsini . Yalnız onunlayım , sadece hayatla " bir " im . İki kişi “ bir ” olmak yokmuş . Gerçek buymuş . Hayatta herşey değişirmiş gerçeklerin de zamanı dolmuş... |
|
619
|
|
|
|
yazmadaki egoist duygu tatminim |
|
620
|
|
|
|
ülkemizde kültür, sanat, kitapçılık daha çok; parasız, pulsuz insanların uğraş alanıdır. bu alana gönül ve emek verenler daha çok parayı, onun kudretini bilmeyenlerdir. para kazanmasını da harcamasını da bilmezler ve de böyle bir kaygıları da yoktur. böyleleri yeteneklerini, ailelerinin imkanlarını da zorlayarak kültürel ve sanatsal alana yönelirler. .. |
|
|
|