..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yüzleşme > Bünyamin Bayansal




21 Aralık 2006
Muhasebe  
Bünyamin Bayansal
Sen ki ben, ben ve ben...


:BBCF:
Kendiliğinden mi geliyor bu buhranlar anlamıyorum. Her an lime lime kıyılıyor yüreğim. Kayıp bir sessizlik var içimde. Elbette basit bir sessizlik değil bu. Can yakan bir uğultu dolaşıyor fikir mahzenlerimde. Her şey hiçliğin gölgesinde kalmış gibi şeffaf, silik. Bir uyanışta beklemiyorum esasen. Çünkü her uyanış geçmişe batırıyor kalemini ve yazmaya başlıyor sivri ucuyla. Sürttüğü yerde iz bırakmıyor sadece, yırtarak acıtıyor gerçekleri. Kendimden mi saklıyorum yoksa, bildiğim kaçınılmaz sonları? Omuzlarımda bir yük, sanki evreni sırtıma semer diye vurmuşlar. Ne ağlamak hafifletecek yükümü ne dövünmek. Anlamsız bir bekleyiş halini aldı bütün kavgalarım. Oysa kavgalarda kaybetmiştim ruhumu. Kendi içimde, yaşamışlığı bir kenara bırakıp yaşanacak olanın kaygısı sardı şimdi aklımı. Bedenimin variyetinden çoktan geçmişim. Altı üstü kokuşmuş bir yığın. Organlarım bile kendi için soluk alış verişte. Ben, farkında olarak benliğimi soyutlamışım bedenimden. Kalbur üstü tin bakışı gözlerim. Gördüğüm şey ne ruhum, ne aklım. Ruhun gözünden ruh nasıl görünür ki?
Bu aklıma uçuşan gölgeler… Düşünce dehlizlerinde kaybolmak değil amacım, lakin kaybolmuşluk, eylemin ilk halinde var. Süründürerek taşıdığım bir beden, fikir yoksulluğunda sürüklediğim aklım, aklıma yabancı, bedenimi sıkıştıran ruh. Bir bütün gibi gözükmeli şayet doğru hayatın doğru noktasında isem. Bütün bir yana, sanki her parçam evrenin ayrı köşesine sürülmüş gibi.
Ruhumu anlatmalı kendime… Ne olduğum sorusu takılmıyor hiç aklıma, ama nereye gittiğimi bilmiyorum. Yolun zorluğundan korkum yok, ancak sonunu düşünmek cazip gelmiyor bunca yorgunluğun üzerine. Oysa sonu düşünmedim bugüne dek. Zamanın kendinden zevk almalı insan, ölümü düşünmek değil maharet. Bilmek yeterli, bir sonun olduğunu ve doğru hazırlığı yapmaktan geçiyor kusursuz sonun yaratılması. Öyleyse niye sürekli ölüm var aklımızda? ve buna bağlı olarak ölümcül nedenler. Nasıl bir ilkellik ki hala ölümün nedenlerini bizler yaratıyoruz. Oysa Araf’da denmemiş miydi, ‘Biz onlara bahaneler veririz, sen sadece işini yaparsın!’. Tuhaf doğrusu…
Nasıl bir kaybın içinde olduğumu bilmiyorum. Neleri hak ettiğim konusunu da tartışacak durumda değilim. Bir böcek olsaydım, acaba ‘hiç kimse’ olamaya bu kadar gayret eder miydim?. Hiç sanmıyorum!
Anne kalbinden başlayan arzuların bir ürünü olarak varım. Biri istedi ki var olmamı, oldum. Buna bir bahane aramaya lüzum yok. Sorgulamıyorum varlığımı da. Baktığım karanlık sularda yazanların rengi siyah. Doğru taraftan bakmayınca okunamıyor. Birde ışık temel ihtiyaç. Çünkü bu sularda yazanları ancak yazılmamış bölümlerin yansımalarından okuyabilirsiniz. Aslında okumaya ihtiyacım yok. Çünkü zaten biliyorum. Ah şu bilmek.
Bu nasıl bir nefretliktir anlatılmaz. Bilmek, bilmek her şeyi bildiğini sanmak. Nasıl bir kibir verir insana. Çok lezzetli görünür dışarıdan. Gelin görün ki, bilmek her yanınızı sardığınızda yalan size ancak soytarılık görünür. Yalansız bir dünya ne güzel değil mi ? DEĞİL. Siz gözlerinizin içine bakılarak söylenen yalanların gerçek yüzlerini bilmek nasıldır bilir misiniz?... bakın anlatayım…
Elinize bir harita geçmiştir ve bu harita sizi evrende olabilecek en güzel şeye; artık orasını siz doldurun, bir manzaraya, bir sanat eserine belki bir sevgiliye, belki tanrıya, belki de kendi aynanıza, götürecektir. Haritayı bulmanın heyecanıyla yola çıktınız. Uzun bir yol var önünüzde. Heyecanlısınız çünkü ‘O’na gidiyorsunuz. Sizin için ‘O’, ne ifade ediyorsa.
Haritayı takip ettiniz ve sonunda bir kuyuya geldiniz. Bu sizde bir hayret uyandıracaktır. Sizi ‘O’na ulaştıracak olan bir kuyu mu olmalıydı, sorusu gelecek aklınıza. Sonra kuyuya bağlı demir merdivenleri göreceksiniz. Yavaşça ineceksiniz o merdivenlerden ve ıslak bir zemine basacaksınız. Suyu hissettiğiniz anda, kokuyu da duyumsayacaksınız. Keskin bir lağım kokusu. Evet bir çukur bu, bir logar, kanalizasyon. Her ismiyle tiksinti uyandırıcı. Ağzınızda tükürük birikecek ve o iğrenç kokunun tükürüğünüze sindiğini düşüneceksiniz ve derhal tüküreceksiniz. İşte her şeyi bilmek, o tükürüğün ağzınızdan çıkıp zemindeki ıslak lağıma temas edene kadarki sürede hissettiğiniz tiksinti gibidir.
Belki de o kadar kötü değildir. Ama neye yarar ki, hazırlıklıda olsam, yine başına gelecek olan bellidir. Bunu bilmek ancak durumun acısını arttırır. Çünkü bilirsen bilmiyormuş gibi davranmak zorundasındır. Bildiğini belli edersen dışarıda bırakılırsın. Artık üşümek istemiyorum ben. Bıktım, ayaz zamanlarda insan ilişkilerinden koparılıp kapı eşiklerinde zangırdamaktan. Bu değil artık istediğim. Kim olduğumu bilmiyorum. Evet ne istediğimi de. Fakat ne istemediğimi biliyorum.
Sana sesleniyorum ey ben! Çık artık! girdiğin şu zifir delikten. Tanı kim olduğunu… Çok acı biliyorum. Kus öyleyse kötünün üzerine içindeki kötüyü. Dalgalarında yaşama sessiz sensizliğin, sen ki ben, ben ve ben.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Afkanistan'da Kadın Olmak Üzerine...
Kayıp Rüya Kumpanyası... Kapıdaki Lehva...
Hiçlik Perdesinde Aşk
Akıl Müzakereleri 1: Giyotin Masalı
Kayıp Rüya Kumpanyası... Topal Köpek...
Kayıp Rüya Kumpanyası... Kadın Çıplaktı...
Kayıp Rüya Kumpanyası

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Son Risale [Şiir]
Esfel-i Sâfilinde Zahirperest Bir Ben... [Şiir]
Tin Demlerinde Aşk [Şiir]
Sadece Üç Nokta... [Şiir]
Mavi Gözlü Şehir Kar'la Sevişiyor [Şiir]
Sizin Ahlak Dediğiniz Şey… [Şiir]
Paranoya [Şiir]
ve Evren Derin Bir Hayale Daldı... [Şiir]
Bir Kalp Hikayesi... [Şiir]
Alaturka [Şiir]


Bünyamin Bayansal kimdir?

Yazarak Bulmaya çalıştığım bir tarz ; Gerçek

Etkilendiği Yazarlar:
Cemil Meriç, Kafka, Oscar Wilde, Edgar Allen Poe,


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bünyamin Bayansal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.