|
• İzEdebiyat > Deneme > Yüzleşme |
101
|
|
102
|
|
|
|
Sana ve ayrılıklarımıza dair düşündüğüm tüm içsel şarkıları ve şiirleri ezberlemek gibi hissiyatlarım oldu yokluğunda. Biliyorum gideceksin ve ben gidişinle sersefil kalacak, dilenci gibi sokak aralarında seni arayacak, kendimce umutlarla bir süre yokluğuna “aşk’a hasret zamanlar” adını koyacağım. |
|
103
|
|
|
|
Bir iki yazı dışında tam anlamıyla kendimden bir şey yazmam. Başkalarının dünyasını çok umursamadığım için başkalarının da benim dünyamı çok umursamalarını istemem. Öyle ya küçük dünyalarımızda olup bitenler yerine büyük düşünüp herkes için adalet, eşitlik, mutluluk, aşk ve güzel bir yaşam kurmanın ya da kurma gayretinin daha anlamlı olacağına inanırım. |
|
104
|
|
|
|
Yazımı okumadan önce Ali Yerli Beyin Kırılma başlıklı yazısını okumanızı öneririm, yazım da kendisinin önerdiği bir düşünceyi de sorguladığım için. Sadece kendimi harekete geçirmeye çalışıyorum, hayatın içine doğru, doğru bir adım atmak için güç topluyorum. Okuyan herkese teşekkür ederim.
“Kol kırılır yen içinde kalır” durumu değil bu. Çoktan yırtılmış yen ve bırak kolu kemikler bile çıkmış dışarı. O kemiklerin yerine oturtulması bir de kaynaması var sırada. Hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağı da malum üstelik. Bir anlık düşüncesizlik ve ardından gelenler. Bazen hatalar affedilir. Bazen de hataları affetmek, insanlara ağır gelir. Oysa ki; affetmedikçe üstümüzde birikenler bizi ezdiği gibi, enerjimizi de tüketir. Peki hangi hatanın affedilip, hangisinin affedilmeyeceğine karar veren içimizdeki hangi sesdir? Bu kararı, kendisine bile dillendirip, dillendirmemeye insan neye göre karar verir?
Düşüncelerimi duymamak için müziğin sesini sonuna kadar açtım, yine de onlardan kaçamadım. Gözleri, kulakları kapatmak, bilginin girebileceği her yolu tıkamak gerçeklerden kaçış için yeterli değil. Duyulan bir söz, hiç duyulmamış gibi zihinden silinemiyor, “ Sen bunu duymamış say “demek yetmiyor. Kırılan bir vazonun yapıştırıldığında eskisi gibi olmadığı gibi, bazı şeyler de geride bırakılamıyor.
Ali Yerli Bey’ in önerdiği gibi su gibi olmak lazım aslında, sadece insanın kalbinin değil, başka şeylerin de su gibi olması lazım.Olumsuz duygular ruhu istila ettiğinde kırıldım ya da incindim demek yerine bulandım demeyi seçtiğinde kazanan kişinin kendisi ve yıkılmayan ilişkileri olacak, dünyanın dönüşü durmayacak. Yeni bir adım, yine bir adım daha kolay atılacak. İnsanın kendi içinde yarattığı hastalıklardan kendini arındırma yolu açılmış olacak.
|
|
105
|
|
|
|
Yüreğimin sızısı, seninkinden farkı ne kadar?.. |
|
106
|
|
|
|
Hey, merhaba dünyalı! Nasılsın? Her geçen gün artan intihar düşüncelerin ne durumda? Birey için mi, toplum için mi yoksa....? |
|
107
|
|
|
|
Çağrılarını aldım.Mahallenin köpekleriyle paylaştığımız unufak leblebi tozları gibi yüreğime, yaralı anlayışımı yama yapmaktan yoruldum Anlamsız sözlerin, samimiyetsiz seslerin kaçağıyım. Öfkeliyim. Can değil, kan çekiyor benim canım. Ve kararlıyım artık kendimi ısırmayacağım. Belki çıkıp kendime bir oje alırım en kırmızısından, karşıma çıkan ilk yanılgının göz bebeklerine saplayıp parmaklarımı, doyana kadar oyarak kıpkırmızı boyarım tırnaklarımı... |
|
108
|
|
|
|
ziyaret bile etmemişim...Ahmet Arif’in baharı müjdeleyen yeşil soğanlarından bir tane olsun götürmemiş, baharı unutturmuşum ona...aman ne iyi!..
|
|
109
|
|
|
|
Genel de çoğu kişi yaz tatilinde kitap tavsiyesinde bulunur ama ben böyle düşünmüyorum. Çünkü bana göre kitap okumanın herhangi bir mevsimi yoktur. Okumak isteyen için yazın, kışın da pekâlâ kitap okunur. Hem, Borges; “Ben kendi payıma hazcı bir okurum; bugüne kadar tek bir kitabı bile yalnızca eski olduğu için okumuş değilim. Kitabı, bana sunduğu estetik coşkular için okurum; o kitapla ilgili yorumlara ve eleştirilere aldırmam.” demiyor mu?
|
|
110
|
|
|
|
İlkel çağların alışkanlıklarını terk etmeliyiz. |
|
111
|
|
|
|
Sesini duyuramadan bağırmak zorunda kaldığı yıllara kilitlenen bir yürek söylemi döküldü dudaklarından. Dilinde bir İstanbul düşünün,düşünden düşüşünün bağdaş kurmuş suskunluğu sancıyordu. Bir depremin ucuna astı suskunluğunu..harf harf şiddetlenerek ecel |
|
112
|
|
|
|
Men dakka dukka..
“Çalma kapımı çalarlar kapını..” deyiminin arapça karşılığı..
Yunanistan ekonomik iflasını verdi..
Portekiz,İspanya,İtalya gibi ülkeler sırada bekliyorlar..
|
|
113
|
|
|
|
İlkel adetleri terk etmeliyiz. |
|
114
|
|
|
|
Sana aidiyetimi hissedebilmek için mecburum başka aşklara ait olmadığımı kendime kanıtlamaya. Denemeli ve görmeliyim kendi yüreğimle. Seni yaşatabilmeliyim sensizliğinde. Pusulasız çıkabilmeliyim yani güvensiz, yani yönsüz. Uzun bir yolculukta mola verilecek durağım değilsin sen. Yolculuğumun başlangıç noktası olduğun gibi dönüş noktası da olmalısın. Bunu görebilmeli, bunu yaşayabilmeliyim.
|
|
115
|
|
|
|
Bir arkadaşımın yazısının bende uyandırdığı yansımaları, kendisine yazdığım not ile birlikte sizlerle paylaşmak istedim. Okuyan herkese teşekkür ederim. Arkadaşımın farklı yazılarını http://sakalliperi.blogspot.com sitesinde görebilirsiniz.
SarmasikSakal
Ahmet Elgin;
Şöyle güzelce dur da seni resmedeyim…
Sakallı Peri;
Ne resmi bu karanlıkta? Beni dahi göremiyorsun…
Ahmet Elgin;
Orada var olduğunu biliyorum…
Sakallı Peri;
Sen aklını kaçırmışsın, bir vagon dolusu ilaç gerekli sana… Şöyle çık bir hava al.
Ahmet Elgin;
Hava mı? Gerek yok…
Sakallı Peri;
Yine her tarafı batırdın. Annen sana kızacak… Şu duvarın haline bak, kaktüsün iğnelerinde geberip gitmiş fareler, bir yandan da mide asit’iyle eritilmiş sabunlar…
Ahmet Elgin;
Yaşamaktan korkuyorum ben…
Sakallı peri;
Seni korkutan ne? Beceriksizliğin mi? Yoksa hala ayakkabılarını ters mi giriyorsun? Ya da kemiklerin sızlasın da gör… Tırnakların dökülsün, sokaktaki çıplak adamlar kaçışsın…
Ahmet Elgin;
Yaşamak dedim ya beni korkutanın… Sen sağır mısın? Yoksa benimle dalga mı geçiyorsun?
Sakallı Peri;
Şuan nerede olduğumuzu biliyor musun?
Ahmet Elgin;
Seni resmedeceğim yerde…
Sakallı Peri;
Evet, bu doğru… Şimdi ışıkları açacağım ve şişman bir adam ölecek…
Ahmet Elgin;
Çok susadım…
Sakallı Peri;
Bende…
Bu yazınızdaki cümleleri Didem’in Duru’ya, bazen de Duru’nun Didem’e sözleri olarak düşündüğümde, aşağıdaki yansıma ortaya çıktı. İkisi de bu sefer biraz fazla dobra, hatta ukalaca konuştular. Hoşgörünüze sığınarak, sansürce ve olageldiği gibi yazdığım, bilinen ayrıntılardan oluşan bu konuşmayı, sizinle paylaşmak istedim. Bu arada ikisinin sesleri artık birleşmeye başladı, artık onları birbirinden ayırt etmekte zorlanıyorum ve bu hoşuma gidiyor. Sizin yukarıdaki yazınıza benzer ruh hallerimi kapsayan başka yazılarım var, onları yazdıktan sonra içimden bir yük kalktığını, hafiflediğimi hissetmiştim, umarım sizde bu yazınızın ardından benzer hisleri deneyimlemişsinizdir.
Bedenin gözü görmez oldukça, ruhun gözü daha iyi görür. Plato
Bir de, başka açıdan: Görmek değil bakmak istiyorum sana, seni anlamak değil, kendi anlamımı yapıştırmak, kendimi seninle anlamak, senden bana, benden sana akmak istiyorum.
Sana bakmak için ışığa, hatta sana bile ihtiyacım yok aslında. Var olduğunu bilmem yeterli, kendince, kendimce olsa bile...
Akıl nedir, insana neden gereklidir? Akıllı olsam kime ne, deli olsam zararı kime? İlaçlar diyorsun, ilaçlar sadece; rahatsız bir kanepenin üzerinde oturuyorsan sırtına, kolunun altına, her neren ağrıyorsa, hangi kısmın eksik kalıyorsa, neresi denge( kime göre nasıl şekillendiği belirsizlikte kaybolan)-ni bozuyorsa, o kısma koyduğun yastıklardır. Sağladığı faydalar zaman zaman sabun köpüğünden farksızdır. Yine de sabun köpükleriyle oynamanın verdiği keyif ve rahatlamanın hazzı, verdiği sıkıntının yanında, kardır.
Kendine beceriksizin tekiyim diyorsun, bu yüzden yapmak istediklerin için bile harekete geçmiyorsun. Bir davranış, bir sıfat, bir tanım, seni ne sana, ne de başkalarına anlatmaz. O sadece bir anlıktır, sadece bir koşulda yapılan bir durumu anlatır. Senden, diğer yaptıklarından bağımsızdır, bir başkasının aynı olacağı kehanetini oluşturmaz. Bunun böyle olduğuna inanır ve ona göre davranırsan sadece senin paçana yapışır. Onun paçana sarılmasına da engel olabilecek sensin, sarıldığında paçandan savrulmasını da sağlayacak olan da sensin. Yeter ki niyetinin farkında ol. Her neyse yaptığın ya da yapmadığın bu niyet kendini savunma niyeti mi yoksa, öğrenme- anı yaşama- niyeti mi? Öğrenme niyetiyle yaşamayı seçmek zordur, insan incinmelere daha da açık olur. İncinebilirsin, ancak incinmeni kendin tedavi etmeyi öğrenerek, incinmeden kazandıklarının ya da kaybettiklerinin değerini bilerek, yaşamda ilerleyebilirsin. Ayakkabılarımı ters giyiyorum diyorsun. Varsın başkaları ters desin, belki de şu an için, senin doğrun bu, -denemeden- , ne biliyorsun. Belki de, sana göre de ters olduğunu hissedebilmen için, önce o ayakkabılarla yürümelisin. Sadece düz yollarda değil, engebeli arazilerde de gezmelisin. Yokuşlar çıkmalı, dereler geçmelisin. Ve en önemlisi de duyduğun olumsuzluklara bazen boş verebilmeli, kararını kendin vermeli, sonuçlarından mutlu ya da mutsuz olacağını kendin görmelisin. Hem bazı kısımları seni mutlu ederken, bazı kısımları da mutsuzluk ya da bir çok başka hissi, kazancı sana getirebilir, neden bir de böyle düşünmüyorsun? |
|
116
|
|
|
|
Parçalarım...
Paslanmaya yüz tutmuş, masumların ellerini kesmiş.
Benim kırık parçalarım... Birleştirmek için fazla keskin, önemsemek için de fazla küçük. |
|
117
|
|
|
|
Bazen bıkar insan soluk alıp vermekten. Bazen yorar yaşamak insanı da artık bir isyan vardır kendinden fışkıran ve herkesi içine katan. İşte bu isyanın resmidir. |
|
118
|
|
|
|
Edepsiz kelimelerin içinden çıkmak belki arsızlığıma dem vurur diye düşündüm. Düşünmek bu ya hep suçlu bakışlara çeviriyor yüzünü insanın. Derler ya düşünme o kadar uzun uzun diye. Hızla... |
|
119
|
|
|
|
Bir an gelir, gündüzün, gecen aydınlanır. Coşkun denizler dalgalanır içinde, yüreğinden taşarsın. Özün, sözün aşk dökülür, iliğin kemiğin aşk olur, zamanın ötesine firar edersin. |
|
120
|
|
|
|
Kaç zamandır gözlere bakmadınız , ne zaman ilk heyecanınızı hissettiniz..kaç zamandır en mutlu anınızı düşündünüz..ilk öpüşmenizi..ilk sevişmenizi…ve daha bir çok ilkleri…
|
|
|
|