Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
"Evet anne,onları ben kırdım." Hala nasıl böyle bakabiliyorum? Çocuk değilim ki ben! Kocaman olmuş gözlerimin akı parlıyor. Bir tutam saç alnımdan yüzüme dökülmüş, burnumu kaşındırıyor. Bebek yüzüm ve nazik kollarım... Karanlığın içinde... Ne kadar da güzelim ve var olma çabası içindeyim sanki o puslu ve hüzünlü duvarın arkasında. Parmak uçlarımda hissediyorum tüm yitikliğimi. Kendi kendime sesleniyorum, masum göz bebeklerim çığlık çığlığa. "Kurtar beni!" Tekrar bakıyorum kendime. Bebek ellerime... Kendimde göremediğim tek yer yüzüm. Nasıl inanabilirim ki bu kadar masum bakabildiğime. Yüzümün yansıması beni aldatıyor olamaz mı? Nasıl bu kadar masum bakabilirim ki hala bunca kan ve nefretin arasında ve aynalar yalan söyleyemez mi herkes söylüyorken? Nasıl inanabilirim bundan sonra? Yüzümü çevirip alıyorum o sisli duvardaki masum gözlerden. Dünya dönüyor. Yıldızlar dönüyor. Kumdan kaleler dönüyor. Evren dönüyor ve ben uçsuz bucaksız bir kırdayım. Benim gibi yüzünün gerçekliğinden kuşkuya düşmüş bir beden ve zihnin karşısında... Dönen her şeyin ortasında uçsuz bucaksız bir kırda... Parmaklarım uzanıp tenine değiyor. Yansımalardaki masum gözlerim yine kocaman, çocuksu ve meraklı. "Neden?" diyorum. "Hiç düşündün mü, neden döner dünya? Yansıyan acaba gerçekten sen misin? Yoksa başkalarının sende görmelerini istediğin kişi mi yansıyanın ya da başkalarının sende görmek istediği kişi." Bir hata yapmışçasına sıkıntılı ve ufak bir çocuk gibi utanıyor, benliği karşımda ezik büzük. "Sence bu ikisi arasında bir fark var mı? İnsanların sende görmek istediğiyle senin onlara göstermek istediğin arasında... Yoksa sen de ben de aslında programlanmış makineler gibi tüm olaylara aynı tepkileri verip her şey karşısında aynı şeyleri mi hissediyoruz; diğer insanlar gibi." Kendi etrafımda bir tur dönüyorum, evren gibi. Dönen her şeyin ortasındaki bir kırda dönüyorum kendi etrafımda. Bir çocuk gibi neşeyle dönüyorum, bir çocuğun bakışlarını taşıyan gözlerimin ait olduğu bedenimle. Tıpkı bir çocuk gibi... Avucuma bakıyorum. Avucumun içine, oraya her baktığımda yansıyanın kim olduğunu düşünmem için yerleştirilen aynaya bakıyorum. Elimi kaldırıp "Bak!" diyorum. "Ne görüyorsun orada? Hangisi görüyorsun senlerinden?" Gözlerini avucumdan ayırmadan "Hiçbir şey." diyor. Hayal kırıklığıyla tütsülenmiş buğulu bakışları benim çocuk gözlerime yalvarıyor. Çığlık çığlığa bağırıyor o şeffaf hüzün duvarının ardındaki yansıyanım "Kurtar beni!" Çığlık çığlığa. Her şey dönüyor etrafımda ve ben avucumdaki aynada hiç bir şey göremeyen bir beden ve bir zihinle dönen her şeyin ortasındaki bir kırda duruyorum. "Haklısın." diyorum. "Sen gerçeği görmek istedin ve gördün." Zarif bir hareketle yere oturuyorum. Kırılgan, hep korkan bedeni ve kendini sürekli bir yerlere hapseden zihniyle bağdaş kuruyor karşımda. Tenimde taze çimenin ferahlığı oynaşıyor. "Dinle." diyorum. "Biz aslında seninle hep aynı şeyleri duyduk ve rüya perisi bize rüyalarımızın derinliklerinde hep aynı gerçekleri gösterdi. Yansıyan aslında sen değilsin. Aslında yansıyan hiçbir şey yok.. Gördüklerin sadece sahip olamadığın gözlerinin görmek istedikleri ya da görmeye zorlandıklarıydı. Senin bir yüzün yok ve haklıydın. Bu aynanın içinde hiçbir şey yok." Aynı o sahte duvarın ardındaki yansıma gibi yana eğiyorum başımı. Sızlanan parmaklarım yüzümün derisini delip geçiyor. Taze çimen kokusuna sıcak ve yapışkan kanın kokusu karışıyor. "Her gece birer kelime fısıldadı rüya perisi kulaklarımıza. Tek tek anlattı her şeyi bize ve sonunda uyandık bizde. Her şeyin sonu geldiğinde, uyandık bizde." Tenim yavaşça yırtılıyor. Elim hoyratça sola çekerken parmaklarıyla kavradığı deriyi, yüzüm sağa yatıyor. Bebek parmaklarımın arasından taze çimenlerin üzerine akıyor kızıllığım. "…ve uyandık. Artık yansımalara hapsettiğimiz yüzlerimizi gömmenin vaktidir. Bırak paramparça olsunlar, ne de olsa kırılacak başka bir şey kalmadı artık. Her şey tüketildi ve hayalden bedenlerimiz bir daha eskisi gibi olamayacak kadar deforme olup pisliğe battı. Haksız mıyım? Bak kendine. Gerçeği görmek isteyerek bak kendine." Ellerini kaldırıp bakıyor avuçlarına. Soyulup kanayan elleri kendi avuçlarımın arasındaki yüzüm gibi parlıyor, dönen her şeyin ortasındaki kırın üstünde parıldayan güneş misali. "Ah! Canım yanıyor." "Acı! Ne kadar da gereksiz bir duygu. Öylesine geçici ve sahtedir ki bu dönen evrenin içinde duyumsayabildiğimiz her acı. Öylesine alaycıdır ki. Hiç bitmeyecek sandığınız acılarınız dahi geçer. Zaman üstümüzden akıp gider bu dönen evrende ve acınız sürüklene sürüklene zaman içinde keskinliğini kaybeder, körelir ve bir süre sonra kesmez hiç bir yerinizi. Acı çekiyor olmak öylesine önemsizdir ki bu dönen evrende, her şey gibi." Ayağa kalkıp yüzümün avuçlarımın arasından kayıp gitmesi için izin veriyorum. "Bırak paramparça olsun sağlam kalan tek şey de." Korku ve farkındalık dolu gözlerini her saniye biraz daha çürüyüp dökülen avuçlarından ayırıp bana bakıyor. Ellerime... Ellerimden hiçliğe düşen yüzüme... Yüzüm düşüyor düşüyor düşüyor ve zemine çarpıp milyonlarca parçaya ayrılıyor. Dönen her şey duruyor birden. Her şeyin ortasındaki kırın üstünde parıldayan güneş sönüyor ve yıldızlar kaçıyor birbirinin ardı sıra. Avuçları Tanrı'dan bir şey diler gibi açık. Tabii dilenecek bir şey kalmışsa ve ben olmayan yüzümle ayaktayım. Çimenlerin üzerine saçılan parçalarım havalanıp ışıldamaya başlıyorlar Tanrı'nın son nefesi gibi. Göğe yükselip titreşiyorlar. Hareketsiziz. Dünya ve evrendeki her şeye karşı olarak hareketsiziz. İlk hareket ettirici ve sonsuz olan kadar hareketsiziz. Yüzümün parçaları güçlüce parıldıyor ve patlayıp üzerimize yağıyor, Tanrı son nefesini verirken. Işık ışık... Yıkanıyoruz; ama gene de temizlenemiyoruz. Bir daha asla masum olamayacağımın farkındayım, asla masum bakamayacağımın. Patlayıp üzerimize yağan yüzümün hayaletleri gülümsüyor şimdi. Önce cılız bir ışık yayıyor sonra canlıca parlayıp güçlüce ışıldıyor. *** Artık yüzlerimiz yoktu ve avuçlarımız kanıyordu. Masalların özünden yapılma ruhlarımızı ise kaybedeli çok olmuştu. Tekrardan dönemeye başlayan her şeyin ortasında bir kırda hareketsizdik. Sonsuza kadar… Gizem OZAN.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gizem Ozan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |