Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine |
|
||||||||||
|
Nilüfer, annesi Naz hanımla, Pazar yerinde dolaşıyordu. Annesine belli etmeden birini bekler gibi sık sık ardına bakıyordu. Annesi bu telaşını fark etmişti; -Noluyo gızım, ne bakınıyon? -Hiç anne, Cemile pazara gelmiş mi diye bakıyom. Oysa Cemile’yi değil, her hafta pazara indiğinde kendisini takip eden Çaral köyünden Hasan’ı arıyordu gözleri. Kasabadaki okuldan arkadaşı Cemile’den öğrenmişti gencin adını. Önceki hafta yine Pazardayken, gülümseyerek Cemile’ye göstermişti peşindeki onsekizlik delikanlıyı. Kendisi hakkında konuşulduğunu anlayan genç, utanıp uzaklaşırken, Cemile gülerek anlatmıştı onun hakkında bildiklerini; -Bu mu, günlerdir anlattığın delikanlı. Vay Hasan vay, utangaç Hasan’a bak, büyümüş de kız peşine mi düşmüş. Bizim Çaral köyden Hasan yahu. -Sizin köyden mi, tanıyon mu ? -Tanımaz olur muyum. Senin de gönlün var mı yoksa? -Ne o, beğenemedin mi? maşallah aslan gibi işte. -Ne bileyim, çelimsiz Hasan işte. Bizden bir yaş büyük olduğu halde, geç büyüdüğünden hep çocuk gördük. -Geç büyüdüğünden mi? Bu ne demek şimdi? -Çocukluğunda menenjit geçirmiş. Öldü ölecek veya özürlü kalacak diye çok korkmuş annesi babası. Allah’tan işte yıllarca ölümünü beklemişler ama o yaşamış işte. Yaşamış ama hep çelimsiz işte. Bakma sen birkaç yıldır toparladı. Ondört-onbeşinde bile zayıflıktan ölecek gibiydi. -Seni tanıyorsa niye kaçtı ? -Aman ne bileyim, utangaç dedik ya. Hakkında konuştuğumuzu anladı, utandı demek ki, Nilüfer, Hasan’a ilgi duymaya başlamıştı. Fakat Cemile’nin söylediği gibi Hasan çok utangaç çıkmış, utandığı o günden sonraki hafta pazarda görünmemişti. Hasan’ın takibini fark eden, haftalardır bundan isimlendiremediği bir mutluluk duyan Nilüfer, görebilme umuduyla pazarda boş yere onu arayıp durmuştu. Akşam köyleri Cağısman’a dönerken içinde karma karışık duyguların hüznüyle bunalıp durmuştu. Ertesi hafta pazara gidince, doğru arkadaşı Cemile’yi buldu. Cemile’yle konuşacağı sırada az ilerde, Çaral’dan gelen diğer köylülerin arasında Hasan’ı gördü. Hasan’ı görmenin sevinci çok kısa sürmüştü, yanında genç ve güzel bir kız vardı ve bir şeyler konuşuyordu. Cemile, arkadaşına sarıldı; “-Hoş geldin Nilüfer. (imalı imalı) hayırdır, beni çok mu özledin.” Nilüfer;” -Pazar kalabalıklaşmadan biraz dolaşırız, dedim.” Cemile, arkadaşındaki durgunluğu fark etti; -Hayırdır, suratından düşen bin parça. -Biraz başım ağrıyordu. Hadi gidelim, gezmek iyi gelir. Cemile’nin kolundan tuttu, çekiştirerek ordan uzaklaştırdı. Cemile; -Noluyor sana! Bizim çelimsizi görmeye geldin sanmıştım ben de. Nilüfer, buruk-kırgın bir bakışla baktı arkadaşının gözlerine; -Sen de ayıp ediyorsun, ben yanında kız olan birine niye bakayım? -Ne kızı? -Az önce yanında bir kız vardı ya… Nişanlısı mıdır, neyse işte… -Ha… şimdi anlaşıldı senin bu suratın. Merak etme o kız kardeşi. Nilüfer sevinçten ufak bir çığlık attı; -Gerçekten mi? -Noluyor yahu sakin ol, gerçekten. Nilüfer, sevinç içindeydi, Cemile’nin boynuna sarıldı; -Nilüfer yeter. Hem sen pek ilgili görünmüyordun, soğuk soğuk soruyordun geçen de. -Ne bileyim,hoşuma gidiyormuş, ben de sonradan fark ettim. -Geçen hafta ben pazara gelememiştim, noldu geçen hafta. Filizlenen aşkın sevinciyle bir yandan kelebekler uçarken içinde, bir yandan da korkularıyla kalbinin sıkıştığını hissediyordu Nilüfer. -Geçen hafta o da gelmedi. O kadar bakındım, göremedim. Belki de bir hevesti, gezdi peşimde, sonra usandı. -Usandı deme de utandı de istersen. Sana çok utangaç olduğunu söylemiştim. -Ne bileyim, kim bilir... -Şu anda karşımıza çıksa çok sevinirsin değil mi? Nilüfer, umutla geldikleri tarafa baktı; -Geliyor mu yoksa, gördün mü? -Yahu bu ne telaş, sordum sadece. -Sevinçten uçardım herhalde. -Uç öyleyse. Cemile, Nilüfer’in baktığı yönün tersine yürüdü, köşeden duran ve başka taraflara bakıyormuş gibi, kendilerini görmemiş gibi davranmaya çalışan Hasan’a seslendi; -Hasan! Cemile seslenince Hasan’ı fark eden Nilüfer, telaş içinde kalmıştı. Ürkek bir güvercin gibi ne yapacağını, nereye saklanacağını bilemedi. Oysa Hasan da aynı durumdaydı; -Eee..efendim. --DEVAMI VAR--
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Ünal ÇAM, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |