..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Zaman dostluğu güçlendirir, aşkı zayıflatır. -La Bruyere
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Arzu Menteşeoğlu




27 Kasım 2003
Günlük - 10  
gnlük-10

Arzu Menteşeoğlu


Yaşamın sanat haline getirilmesi. Kendimi bir enstrüman olarak değerlendirirsem, istediğim; onunla yapabileceğim herşeyi son noktasına kadar yapabilmek.


:BIHJ:
Duygularımın çeşitliliğini görmek istiyordum, bambaşkalığımı yaşayarak, yaratana karşı sorumluluğumu gerçekleştirmek. Görünenin ötesinde derinliği olan bir yaşantım olmalıydı. Kendi zevklerim, doyasıya coşkunca yaşanan duygularım... Yalın duygularla yetinmek hayatı sınırlar. Duyguları çözümleyip, ifade edilebilecek kadar farkında olan birey yalın zannettiği duygularının hiç de sandığı kadar yalın olmadıklarını fark eder. Belki, gerçekten basit olmadığından ya da üzerinde düşünüldükleri için komplikeleştiklerinden. Bunun önemi yok, sonuçta bizi etkileyen sonsuz etmenle duyguların sonsuz çeşitliliğinde yaşıyoruz. Duygu dünyası farkında olan için, o kadar hoş ve  sınırsızdır ki... Sınırsızlığı çeşitliliğinden gelir. Hiçbir duygu bir diğerine benzemediği gibi, aynı duyguyu yaşadığımızı sandığımızda bile farklı frekansla, farklı boyutta yaşamışızdır. Hiçbir duygu bir daha gelmez. Aynı; yeryüzüne sadece bir kere inmeye hakları olan yağmur melekleri gibi.
 
             Sevdiğimiz zaman, bir koridor boyu sıra sıra dizili kapılardan birinin önüne gider ve üzerinde 'sevgi' yazanı açarız. Karşımıza daha önce hiç görmediğimiz bir yer çıkar. Bakmasını bilmeyenler ise, burayı daha önce defalarca gördüklerini iddia ederler.  Bir sevinç hayatta asla bir diğerine benzemiyor. Üzüntüler de öyle, aynı şekilde sonsuz huzuru hissettiğimiz anlar da. Aslında, 'sevgi' kapısını her açışımızda, çok çok farklı sonsuzluklara girmekteyizdir. Acı, hoşlanma, hüzün, öfke, huzur,...hep aynı. İfade edemiyoruz, dilimizde o kadar kelime yok çünkü. 'Sevgi' duygusunun bir yabancı dilde yirmi beş ayr kelimeyle ifade edilidiğini duymuştum, buna rağmen yirmibeş kere yirmibeş ayrı duygu var. Tek bir duygunun çeşitliliğiyle ayrı bir dil oluşturulabilir.
 
              Varlık olarak, maddeye bağımlı olduğumuz kadar, duygusal olarak sonsuz sınırsızlığız. İç dünyamız nedeniyle bambaşkayız, benzersiz ve yapayalnız. Diskolarda tavandan sallanan aynaları bilirsiniz küre şeklinde  parçalı olanlar. Işık kaynağı aynı olmasına rağmen her bir parça ışığı farklı yansıtır. Evrenin ortasında zamansızlık ve mekansızlıkta, geçmiş-gelmiş ve gelecek tüm insanları kapsayan kocaman bir ayna düşünüyorum, herbirimiz aynanın bir kırığıyız ve varlığı kendimizden yansıtıyoruz. Bizim yansıttığımız ışını, bizim yansıttığımız yöne yansıtan bir başkası daha yok. Bu nedenle farklı yaşam dilleri kullanıyoruz. Aslında tam bir mutlak yalnızlık içinde olmalıydık. Herbirimiz farklı bir yaşam dili kullanırken nasıl olup da birlikte yaşayabildiğimiz konusu bana göre bir mucizedir. Işınları az aralıklı yerlere yansıyanlar birbirleriyle anlaşabiliyor, benzer yaşam dillerini paylaşabiliyorlar. Hepsi bu...
 
             Herbirimizin bunca farklı olması bir yana kendi içimizde de sürekli aynı ışığı yansıtmadığımız için tutarlılıktan yoksunuz.  Duyguları yaşayıp geçen biriyle, üzerinde düşünen, o anda tam olarak ne hissettiğini anlayan ve nedenlerine kafa yoran biri elbette sözünü ettiğim çeşitliliği yaşayacak ve his dünyasında daha çok kelime kullanabilecektir.
            
             Kendine ve çevreye yöneltilen kuvvetli ışıklar, daha çok şeyden daha derin duygulanımları beraberinde getirir. Böylesi bir uğraş 'hissettiklerimin daha yoğunu, daha fazlası olmalı' çabasını kaçınılmız kılıyor. Harikülade bir manzara karşısında, tüylerimi diken diken edip gözlerimi yaşartan duygudan da, yaşanan dramlarla hissedilen acıdan da daha çoğu olmalı... Yaşama karşı, 'iyi yapılan bir şeyin daha iyisi' için gösterilen hırsı duyuyorum. Hissettiklerim yetmiyor. Çünkü her dikkat ve sarf edilen çaba, daha önce hissettiklerimdem ayrı bir duygu ve daha önce düşündüklerimden ayrı bir düşünceyi seriyor önüme. Hayat daha çekici hale geliyor. Yeteneği olan bir virtiözün parçayı mükemmel çalabilmek için hissettiği hırs ve daha çok çalışması gerektiğini bilmesi gibi. Yaşamın sanat haline gelmesi için, yoğun duygulanımlar, gözlemler ve paylaşımlar gerekli.
 
             Duygu ve düşüncelerimiz üzerinde düşünmek farkındalığımızı arttırır. Ayrıntılara sarfedilen dikkat insanları anlamamızı, olayların gerçek yönünü görmeyi, doğadan lezzet almayı sağlar. Aynı sanat eserine gelişi güzel bakıp sadece tuval üzerinde ne olduğunu algılayan biriyle, renk uyumlarını ve tonların geçişlerini gözleyen, ressamın sanat yaşamını bilip karşısında bulunan resmin yapıldığı yılın önceliklerini... bilerek resmi inceleyen birinin algılayışlarındaki fark gibi. Ben buna 'bilinçli yaşam' diyorum. Yaşamın sanat haline getirilmesi. Kendimi bir enstrüman olarak değerlendirirsem, istediğim; onunla yapabileceğim herşeyi son noktasına kadar yapabilmek.
 
             Yabancı dil öğrenen bir birey ortalama üçyüz kelimeyle kendini yeterli derecede ifade edebilir, hiç zorlanmadan iletişim kurabilir. Zaten vasat bir birey de, ana dilini  ortalama bu kadar kelimeyle konuşuyordur. Üçyüz kelimeyle konuşan bireye karşın, bin beşyüz kelimeyle konuşan  bireyin daha zengin iç dünyası olduğunu düşünmez misiniz. Kafasında daha çok kavram ve bu kavramların değişik versiyonları olduğu için, onları ifade edecek kelimelere ihtiyacı vardır. Bunun tersi de doğru, daha çok kelime bilmesi, daha çok kavrama sahip olmasına neden oluyor. İlk bakışta harikulade olan durumun, bin beşyüz kelimeyle kendini ifade eden bireyin, üçyüzlük bireylerce anlaşılamaması ve yalnızlığa itilmesi gibi çıkmazı da var. Sonuçta her güzellik paylaşılmakla büyür.
 
 



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Günlük - 9
Günlük12
Günlük - 5
Günlük - 7
Zara'nın Dünyası
Günlük - 6
Günlük 11
Günlük - 8
Zara'nın Dünyası - 1
günlük-4

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hayatın Anlamı [Şiir]
Ölüden Mektup Var [Öykü]
Resme Hapsolan Adam [Öykü]
Özlem [Öykü]
Dön Mehmet [Öykü]
Gerçek Miydi? Rüya Sanmıştım [Öykü]
Melek İnsanlar [Öykü]
Hayran [Öykü]
Labirent - Kayboldum! - [Öykü]
Sadece Bir Gazete İlanı [Öykü]


Arzu Menteşeoğlu kimdir?

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi Sevgilin bıtkın kalmalı öpülmekten Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır Kopmaz kökler salmaktır oraya Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına İnsan balıklama dalmalı içine hayatın Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle Çünkü acılar da, sevincler gibi olgunlaştırır insanı Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana ATAOL BEHRAMOGLU

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski,Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.