..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




31 Temmuz 2014
Demokratik Deliler Devleti (3d) +18) - 5  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Işıklı panoda numarası yanan hasta doktor odasına giriyor, birkaç dakika durup çıkıyordu. Öyle ki bazılarının içeride kalma süresi sadece iki dakikaydı. Oturma yerleri o nedenle boşalıyordu. Yan yana dizili dört koltuktan en baştaki boşalmıştı. İki yaşlı bayanın ortasında genç bir bayan oturuyordu. Eli yüzü düzgün, oldukça güzel bir kadındı. Durmadan konuşuyordu ve söylediklerini ben de çok iyi duyuyordum.


:AEHF:


-Bir parçada diyor ki: “Oynatmaya az kaldı doktorum nerede?”
-Demek ki her tarafını oynatırken ihtiyacın yoktu ama sıra kafanı oynatmaya gelince doktor aramaya başladın.
-Oynat kardeşim, kafanı da oynat! Korkma, bir şeycik olmaz; doktora moktora da ihtiyaç yok. Ama paran bolsa, koşşş doktora!
**
Işıklı panoda numarası yanan hasta doktor odasına giriyor, birkaç dakika durup çıkıyordu. Öyle ki bazılarının içeride kalma süresi sadece iki dakikaydı. Oturma yerleri o nedenle boşalıyordu. Yan yana dizili dört koltuktan en baştaki boşalmıştı. İki yaşlı bayanın ortasında genç bir bayan oturuyordu. Eli yüzü düzgün, oldukça güzel bir kadındı. Durmadan konuşuyordu ve söylediklerini ben de çok iyi duyuyordum.
-Teyzeciğim, senin neyin var?
-Geceleri uyuyamıyorum. Burayı tavsiye ettiler, geldim.
-İyi yapmışsın. Bu hastane senin derdine çare bulur. Başkalarını bilmem ama ben buradan çok memnunum. Defalarca geldim, gittim.
-Geçmiş olsun. Senin derdine çare bulamadılar mı da sık sık geliyorsun?
-Buluyorlar ama sonra gene hastalanıyorum. Benim işler biraz karışık be teyzeciğim. Beni yıllar önce bir adam onunla evlenmeye razı olmadığım için zorla kaçırdı. Ailem geldi ve geri aldı. Birkaç ay sonra bu adamı sevdiğimi anladım, bu sefer ben ona kaçtım. Hemen nikah yaptı. Hastalandım, beni buraya getirip tedavi ettirdi. Biraz yattım. Şok uyguladılar, düzeldim. Evime döndüm. Kocamdan iki tane çocuğum oldu. Şimdi biri üç diğeri beş yaşında. Arada bir-iki kriz daha oldu ama onlar hafifti.
Diğer bayan dirseği ile bunu dürtüp:
-Yeter kızım, hanımefendiyi rahatsız etme! Dedi.
-Dur anne, karışma sen! Dertleşiyoruz.
-Estağfurullah, rahatsız filan olduğum yok!
-Sonra teyzeciğim, geçen gün gene kriz geldi. Çocuklarımın ikisini de balkondan aşağı atmaya kalktım. Tam atacağım sırada benim adam yetişip elimden aldı.
-İnsan yavrularına kıyabilir mi kızım?
-Neden kıyamasın? Ben sadece onları değil herkesi öldürebilirim. Hem de öldürürken gözümü bile kırpmam. Sonra ben çocuklarımı öldürerek onlara kötülük yapmış olmayacağım ki… Onları cennete gönderecektim.
-Öyle deme! İyisi mi sen tedavini bir an önce ol da bu düşüncelerinden belki o zaman vazgeçersin.
-Belki… Bakalım doktor ne diyecek? Yatırarak tedavi verecek mi? Hastanede boş yatak yok diyorlar, ama belki bir şeyler yapabilirler.
Anlattıkları gerçek miydi hayal ürünü müydü? Diye düşündüm, bir cevap bulamadım. Hasta bayanın yüzündeki gülümseme hiç eksik olmuyordu. Öldürmekten bahsederken bile aynı gülümseme… Ciddi miydi yoksa şaka mı yapıyordu? Yanlarından ayrılıp, hasta kabule doğru yürümeye başladım. Sırada sadece bir kişi vardı ve ben oraya gidince o da işlemini bitirmişti. Görevliye kimliğimi verip muayene olmak istediğimi söyledim. Yüzüme bakmadan sordu:
-Randevunuz var mıydı?
-Ne randevusu, yok öyle bir şey.
-Muayene olabilmeniz için önceden randevu almanız gerekiyor. Yoksa herhangi bir işlem yapamıyoruz.
Söylenenlerden anladığıma göre ben muayene olamayacaktım. Benim randevu alındığından haberim yoktu ki… Bu da yeni bir uygulama olmalıydı. Deminki kız gibi bağırıp çağırmak geçti içimden. Ben de burayı karıştırmalıydım. Masayı yumruklamak, camları kırmak, kapıları tekmelemek istiyordum.
-Ben iyi değilim, mutlaka bir doktora görünmeliyim.
-O zaman bir de acile gidip durumunuzu anlatın, belki yardımcı olurlar.
-Acil nerede?
-Kapıdan çıkınca dümdüz gidin, ilk sapaktan sola dönünce göreceksiniz.
Acilin giriş kapısına geldiğimde üç tane güvenlik elemanı önümü kesti. Tepeden tırnağa arama yaptıktan sonra içeri bıraktılar. Buradaki denetim daha sıkıydı. Kimliğimi çıkarıp bir bankonun arkasında hasta kabul işlemlerini yapan görevlinin yanına gittim. O bilgisayarla meşguldü. Benim varlığımdan haberdar değilmiş gibi davranıyordu. Birkaç kere dikkat çekmek için öksürdüm. Gene aynı. Beklemeye başladım. Bir ara bakar gibi oldu, kimliği vermek için hamle yaptım. Adam tekrar eski pozisyonunu aldı. Neden sonra kızgın bir yüz ifadesiyle bana baktı, elimdeki kimliği hırsla çekip aldı ve kaydı gerçekleştirdi.
-Karşıya oturup bekle. İsmin çağırıldığında doktorun yanına girersin, dedi.
Oturdum, bekliyorum. Sıkıldım oturmaktan, kalkıp dolaşıyorum. Doktor odaları ve müşahede odaları var. Kapıdaki güvenlikçiler sohbette. Ortalıkta doktora benzer biri görünmüyor.
Siren sesi duyunca çıkış kapısına doğru gittim, merak etmiştim ne olduğunu. Bir cankurtaran park ediyordu. Park etme işlemi tamamlanınca cankurtaranın içindekiler ve dört güvenlikçi cankurtaranın arka kapısına koştular. Kapı açıldı, içeriden orta yaşlarda güçlü kuvvetli bir adam indi. Adamın etrafını çevirdiler, kollarına girip sürükleyerek acilin içine soktular. O sırada beyaz önlüklü biri doktor odasından çıkıp;
-Müşahede odasına götürün, bağlayın. Dedi.
“Erkek Müşahede Odası” yazan yere adamı zorla soktular. Muayene masasına yatırmak için hepsi birden üzerine çullandılar. Kapı açık olduğu için olanları görüyordum. Adamı yatırdıktan sonra ellerini, belini ve ayaklarını deri kemerlerle bağladılar. Adam hem direniyor hem de:
-Bir sigara içeyim, ondan sonra bağlayın. Tek bir sigara… N’olur güvenlikçi abim izin ver! Diyordu.
Bağlama işlemi bittikten sonra kapıyı kapatıp oradan ayrıldılar. Adamın sesi hiç kesilmedi. Bazen bir ismi söyleyip “Abi bana yardım et. Söz, kendim gelip yatacağım.” Diyor, bazen de bir türkü söylüyordu.
Adımın seslendiğini duyunca muayene odasına girdim. Doktor beni güler yüzle karşıladı. Önündeki bilgisayardan benimle ilgili kayıtları okuyup birkaç soru sordu ve ben de anlattım. Ayrıca yatarak tedavi olmak istediğimi söyledim. Doktor:
-Seni yatırmak isterim, ama burada hiç boş yatak yok. Hastanemizde hem bayan hem de erkek hastalara hizmet verildiğinden yatak konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Ancak sadece erkek hastalara hizmet veren bir hastane var. Buradaki kayıtlara göre orada boş yatak görünüyor. İstersen seni oraya gönderelim. Oraya gidebilir misin? Buraya biraz uzak da…
-Gitmek isterim fakat verecek yol param yok.
-Öyleyse şöyle yapalım: Yarın o hastaneye gidecek bir aracımız var, seni onunla gönderelim. Ben bugün senin evraklarını hazırlarım. Yarın erkenden gel, buradan evraklarını almayı da sakın unutma.
Teşekkür edip odadan çıktım. Hastanenin bahçesini hızla geçmeye çalışıyorken birinin seslendiğini duydum. Başımı yan tarafa çevirip baktığımda tel örgülerle çevrili bir yer gördüm. Burası başkaları için tehlikeli olabilecek hastaların kaldığı bölüm. Kapının demir parmaklıklarından iki elini çıkarmış kafasını da sokmaya çalışan ama başaramayan bir hasta bana bir şeyler anlatıyordu. Elimle selam verdim; sevindi. Gülümseyerek iki elini birden salladı. Yanına yaklaşınca bir şarkı söylemeye başladı. Ne dediğini tam olarak anlayamıyordum. Sadece anladıklarım birkaç kelimeydi: “Zalim bir sevgili gönlümü etti viran, sen de çöz artık şu kelepçeleri ey gardiyan!” Daha önce böyle bir şarkı duymamıştım; kendi uydurmuş olmalı. Tekrar el sallayarak yanından ayrıldım, kısa bir süre de olsa onu dinlediğim için mutlu olmuştu. Bakışları böyle diyordu…
Çok sevinçliydim. Sevincimi gölgeleyen bir şey de vardı o sırada: Bu durumu anacığıma nasıl anlatacaktım?
Zor da olsa anlattım. Bana sarılıp sarılıp ağladı. O açlığa, yoksulluğa, kısacası her şeye razıydı; yeter ki ben yanında kalaydım….
Ertesi gün hastanenin aracıyla dağları, ovaları aşıp gür bir ormanın içerisinde biraz ilerledikten sonra kale görünümlü bu hastane bozuntusuna geldim.
(Devam edecek...)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeğin Adı Badi - 80 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuş - 48 (Son Bölüm)

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ücretsiz Kitap Dağıtabileceğim İstanbul’da Bir Mekan Arıyorum
Bir Edebiyatçı Gözüyle Mağaranın Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Mağaranın Kamburu – Yorum: 6
Mağaranın Kamburu
Bir Romanın Anatomisi: Mağaranın Kamburu
Bir Anı Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasıl Yazardı?
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 2
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.