Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Eğer bir konuya hayatınızda herşeyden çok öncelik verirseniz, yaşıtlarınızdan çok önce o konuda gelişmeniz kaçınılmazdır. İnsanlardan gittikçe kopuyordum. Bu durum, kendi kendime yetebildiğim ilk zamanlar hiç de problem değildi. Hatta bana bir tür özerklik sunduğunu bile düşünüyordum. Fakat, yardıma ihtiyaç duyduğum daha sonraları, kopukluğun boyutlarına kendim bile şaşırdım. Bahsettiğim kopukluk dışsal hayatımı fazlaca etkilemeyen -dıştan bakan biri için içe dönük herhangi biri gibiydim-, ancak iletişimde zorluk çıkartan, abartılı bir ifadeyle benim için hayati önemi olan bir kopukluktu. Kendi kendime oluşturduğum düğümü çözebilmek için yardım alabilmemi, anlaşılabilmemi önleyen bir kopukluk. Aynı tür bireylerinin davranış kökenlerinin benzer nedenlere dayanacağı varsayımından hareket ederek, başkalarının derinliklerini bilmenin yol göstericiliğine şiddetle ihtiyaç duyar oldum. İnsan karakteri ve toplumsal davranışlara merak duyduğum dönem bu zamana rastlar. Gelişmek için göğüslemek zorunda olduklarımı yaşamış azınlığın yaptıklarını ve hissettiklerini bilmeye ihtiyacım olduğu için, kendimi tanıma sürecimde başkalarını tanımak da yer aldı. Kitap, görüş, yazar ayırd etmeden okuduğum ve bitmez bir açlıkla insanları gözleyip, çözümlemelerle derinliklerine inmeye çalıştığım dönem bu dönemdir. Yazılanları ve fikirleri değil yazarın kendisi ve yazdıklarını ne düşünerek yazdığını önemseten de bu başlangıçtır. Gözlediklerim, aynı benim ideallerimi paylaşmak zorunda değillerdi. Dini ve siyasi görüşünü önemsemiyordum, hangi milletten olduğunun da önemi yoktu. Kitaplar yaşayarak öğrenmenin yıllar alacağı deneyimleri hemencecik veriyorlar. Topluma rağmen, kendi adına yaşamayı seçmiş herkes bana yakındı. Çünkü, ibreleri nereye dönük olursa olsun saf gerçek peşinde koşan insanların ortak noktaları olacağına inanıyordum. Farkına varılacak öyle çok şey vardı ki... Sadece iç dünyamı takip etmek bile yeterli olabilecek iken, farkına varılacak başka iç dünyaların olması da ayrı bir zenginlikti. Dış dünyada gelişen olayların da başka başka yönleri ve yoruma açık tarafları vardı. Olaylar karşısında bireylerin takındıkları tavırlar ve nedenleri, üzerinde durulacak bir başka noktaydı. Kendimi net görememe çıkmazıma bulduğum başkalarını inceleme çözümü, bireylerin kendilerini sonuna kadar saklamayı öğrenmiş olmaları nedeni ile hayli zorluklarla karşılaştı. Gene de sonuçsuz bir çaba olmayıp yol aldırmıştır. Okuduklarımla, gördüklerimi harmanlayıp, sonuçlar çıkartmaya çalışarak ilerliyordum. Zamanla insanların en derinliğinde aynı şey olmadığını anlayacaktım. Şu da bir gerçek; başkalarına bakarak kendimizi yorumlamamız çok zor, çünkü zaten kendimizden yola çıkarak başkalarını yorumluyoruz. Kendimi anlayabilmek adına başkalarını anlamaya çalışmam beklediğim yardımı yapmadı ama, derin anlayış kazandırdığı gibi, gözlem yeteneğimi geliştirmiş ve iyi bir dinleyici olmamı sağlamıştır. Sonuçta çabalarım beni bir gize götürmemiş, baştan bildiğim şeyi kesinleştirmişti. Sadece; yolumda yalnız olduğumun altını çizmişti. Bizler herhangi bir türün üyeleri değil, düşünen, duygulanan, deneyimlerini depolayan, başkalarının deneyimlerini kendisi için dönüştürebilen ve kendi sorumluluğunu yüzde yüz yüklenmesi gereken başlı başına dünyalarız. Yeryüzündeki zavallı yalnızlığımızın nedeni de benzersizliğimiz yüzünden değil mi? Çünkü bizi biz yapan özellikler, sevinçlerimiz, korkularımız, kıskançlıklarımız, sevgilerimiz ve tutkularımız sadece bize ait. Onları -kendimizin bile ne kadarını anlayabildiği şüpheli iken- kimse yeterince anlayamaz, ne kadar istesek de paylaşamayız. Nasıl anlayabilirler ki? Onlar sadece bizden bu şekilde aksediyor. Bambaşkalık sayesinde Allah (c.c) herbir kulunda ayrı şekilde tecelli ediyor. Sadece bizden bu şekilde yansıyor. Bu yüzden de birimiz için temel olanı göremiyor, anlayamıyoruz. Tek istediğimiz onu kendi en doğrumuza davet etmek. Böylece parçalanmaları hazırlıyoruz. Başkalarını irdelemelerimin, bir eşimizin daha bulunmaması nedeniyle, kendimi anlamamda ne derece fayda sağladığı tartışılır. Fakat algılamamın geliştiği kesin. Karşımdakini anlıyordum. Duygularının derinliğini başkalarıyla yaşayamadığı kadar doğru olarak paylaşabiliyordum. Öylesine yardım görme ve anlaşılma ihtiyacı içindeydim ki; gereksinimim olanları başkaları için gerçekleştirmeye çalışıyordum sanırım. Hem anlatmaya hem de anlamaya çalıştığım yoğun seanslar sonrası, kendimi hasta gibi hissediyordum. Zaten hassas olan ve o dönemde tamamen korunmasız kalan benliğim, başkalarının sorunlarına duyarsız kalamıyor, konuşmanın bitiminde, olduğu yerde bırakmak yerine sırtlanıyor ve en az kendi sorunuymuşçasına üzülüyordu. Doğal olarak tablo daha da ağırlaşıyordu. Yalnızlık çekiyordum. Baş ağrısı artık eksilmez parçamdı. Beynimin yanında bir beyin daha taşır gibiydim. Bu dönem depresyonun ortasında olduğum dönemdir. Yaşadıklarım bana anlaşılmanın ve kabul edilmenin yeryüzündeki en büyük nimetlerden biri olduğunu öğretiyordu. İçsel ve dışsal dikkatin sağladığı farklı boyuttaki farkındalığın önüme sunduğu zenginlik karşısında afallıyor ve paylaşmak istiyordum. Sadece kendim için yaşayamazdım. Yüce Yaratıcı insana, hemcinslerine yardım konusunda yüklediği sorumluluk vardı. Farklı bakış açılarının hayatı nasıl değiştirebileceğini başkalarının da fark etmelerini istiyordum. Hayata açılan binlerce pencereden, sadece birinde inat etmenin acizliğini anlatabilmek istiyordum. Görüp büyülendiğim, büyümeme yardımcı olan, zor anlarda güç veren hiç bir harikulade manzarayı, hiç bir melodiyi, hiç bir anlatıyı tüm diğer insanların kaçırmalarını istemiyordum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Arzu Menteşeoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |