• İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu |
101
|
|
|
|
Modadan bir türlü vazeçemiyoruz. |
|
102
|
|
|
|
Mahallelinin takıldığı kahve de iddia bayiliği almıştı.Ozan Hulusi Ağabey’e ilk defa bu kahvede rastladı.Sıkıntılı olduğu ilk görüşte belli oluyordu.Heyecanla gazeteye bakıyor,kuponu işaretliyor,sonra hesap makinesinin birkaç tuşuna basıyordu.
|
|
103
|
|
|
|
O görmese de iki hırsız onu çoktan görmüştü. Bıçağı çeken bir hırsızın ihtiyarın üzerine yürümesiyle, zavallı ihtiyar şok geçirmişti. Yalvaran bir sesle, ağlayan yüz ifadesiyle 'Aslan evladım ben namaza yetişeceğim, siz işinize bakın. Allah işlerinizi artırsın, size kolay gelsin' demesi bile boşuna bir çaba olmuştu. Korkunç gözleriyle haplanmış bir hırsız için değil camiye giden bir ihtiyar, türbesinden kalkan bir evliya olsa da artık fark etmezdi.. |
|
104
|
|
|
|
O kadar hızlı ve kuvvetli ilerliyordu ki onu hiçbir şey durduramazdı... |
|
105
|
|
|
|
Hakim, adamı dinledikten sonra keskin bakışlarıyla salonu gözden geçirdi. Bu koltukta kaç yıldır çalışmakta olduğunu saymıyordu artık. Ne kadar kendi kendine şikayet etse de, bir türlü veda edememişti. Masasına gelen her dosyada farklı bir hikâye vardı. Son zamanlarda artan şiddet mağduru kadınları gördükçe, adaleti sağlamak, doğru kararı vermek de zorlaşmıştı artık. Görünüşe bakılırsa basit, kırgınlık sonucu açılmış bir davaya benziyordu. Avukatlara söz vermemesinin nedeni de buydu zaten. Davacı ve davalılar düşüncelerin daha iyi anlatabilirlerdi. Gerçi davalının avukatı sanki biraz bozulmuştu ama zararı yoktu. Hiçbiri ona karşı terslenmeye yeltenemezlerdi. Onca yılın deneyimi ve bilgisi vardı karşılarında. Oturuma yarım saat ara verdi ve odasına gitti. Pencereleri sonuna kadar açtı. İçerisi kokmuş gibiydi. İçeri dolan temiz hava ile kendine gelmişti sanki. Masasından kalktı; misafir koltuklarından birine oturdu. Hâkim kimliğinin karşısında tıpkı bir misafir gibi boş koltuğa kilitledi bakışlarını. Acaba, onu nasıl görüyorlardı? Kendi düşünceleri onu gülümsetmişti. Şu anda kapıdan biri girse ne düşünürdü. Saatine baktığında neredeyse aranın sona ermek üzere olduğunu anlayarak odadan ayrıldı.
|
|
106
|
|
|
|
Hâkim, duruşma salonuna girdiğinde, salonda bulunanlar ayağa kalktı. Yerine geçti. Salonu gözden geçirdi. Fazla kalabalık olmadığına göre sıradan ve sakin geçeceğe benziyordu. Daha önceden incelediği, önünde duran dosyanın kapağını açtı. Gün içinde kaç davaya girdiğini saymamıştı bile.
Zabıt kâtibesi, huzursuz bir şekilde yarışa hazırlanan koşu atı gibi dimdik ve dikkatle onun komutunu bekliyordu. Mesleğe başladığından bugüne kadar kişiliğinde ve fiziğinde epey değişiklik olmuştu. Sakin ve duygusal biriyken başladığı meslek hayatı onu asabi bir kişiliğe sürüklemişti. Bu durum metabolizmasını da etkilemiş olmalıydı ki stresini yemek yemekle gidererek neredeyse yarım dünyaya dönmüştü bedeni. Koltuğa zor sığıyordu. Yerinde kımıldandı ve gözlüklerini çıkararak masaya bıraktı.
Her iki tarafın avukatları onun davayı başlatmasını ve savunmalarını vermek için bekliyorlardı. Davayı açan taraftan savunmasını istedi. Davayı Kadın açmıştı. Avukat ayağa kalktı. |
|
107
|
|
|
|
Düşüncelerimin rüzgarında içim titredi, düşüncelerim bana bir çok bireyin aksine sıcak kuytular sunmamakta idi. Düşüncelerim, hayatlarındaki sıcaklığı yitirmiş, belki de hiçbir zaman sıcak bir hayata sahip olamamış insanlar adına hayatımdaki sıcaklığa rağmen beni üşütmekteydi. |
|
108
|
|
|
|
Yoğurt yapmak için maya süte çalınır, suya çalınmaz ! Bir tas suya bile maya çalsan o asla tutmaz ! Nerde kaldı koca göl? Üstelik, göl büyür, küçülür, dalgalanır, durulur, kurur. Ancak, dağlar asla değişmez, büyümez, yükselmez, kıpırdamaz, hep olduğu gibi kalır. |
|
109
|
|
|
|
Artık her şey tastamamdı. Başlayabilirdi düğün. Ve başladı...
Davul zurna çalmaya başladı. |
|
110
|
|
|
|
O kadar da yalnız değildim canım, sokak tarafından arkadaşlarım vardı. Yine de bazı şeyleri, içten yapmak gerekir. |
|
111
|
|
|
|
Asgari ücretle geçinmeye çalışan bir işçinin hayatından kısa bir kesit. |
|
112
|
|
|
|
Koşarken nefes nefese kalmışlardı. Arabaya bindiler ve uzaklaştılar. Bütün planları suya düşmüştü. Planlarında bir hata vardı. Allah’ ın bütün diğer günleri dururken neden Cuma gününü seçmişlerdi ki! Tabii ki işe yaramazdı. Herkes, ellerini dua için açtığı anda onlar, günah işlemeye yeltenmişlerdi.
|
|
113
|
|
|
|
Yol bitmek bilmiyordu bir türlü, uzadıkça uzuyordu... Ne kadar yürüdüğünü kestiremiyordu Sultan, yalnızca ayaklarının sızladığını hissediyordu. Hava kararmaya başlamıştı, yol bitmiyor aksine uzuyordu gitgide. Gökteki yıldızlar bir bir parıldamaya başladı. Ay gökte asılı bir lamba gibi aydınlatıyordu yolunu. Hızlandı birden, içine tarifsiz bir korku sinmişti. |
|
114
|
|
|
|
Ayaklarındaki yırtık naylon ayakkabılardan karlar içeriye sızıyordu. İran transit yolundaki arabaların çokluğundan korkuyor, yolun kıyısındaki karların üzerinde yürüyordu küçük Nur Ali... Naylonların arkası tamamen parçalanmıştı. Küçük Nun Ali'nin topukları naylonların içinde değil, doğrudan doğruya kara basıyordu. |
|
115
|
|
|
|
Bazen öyle tesadüfler olurki bir daha hiç olmayacağını biliriz. |
|
116
|
|
|
|
Başkent Hastanesi’nin bahçesine bir sigara molası vermek üzere oturuyorum. Hava çok sıcak. Bunalıyorum. |
|
117
|
|
|
|
Herkesin "o yere" kaçtığı bir dünyada kalmayı seçen bir adam. |
|
118
|
|
|
|
Sirkeci- Harem araba vapurunun son seferi. Günlerden Pazar. Birkaç araba ile çok az da yolcu var. Havalar iyice soğudu, kış kapıda.
|
|
119
|
|
|
|
Allah rızası için sesleniyorum. Helal süt emmiş henüz insanlığını kaybetmemiş içinde bir gramcık da vicdan olan herkesi Pendik meydanına tek kişilik direnişime bekliyorum. Başta pek muhterem, saygıdeğer Taksim dayanışma platformu konseyi olmak üzere sendikalar, sosyalistler, devrimciler , kemancı bar müşterileri, gayler kulübü üyeleri, köfteciler derneğine, yeşillere, karalara, aklara alayınıza sesleniyorum. Gelin gerçek bir halk adamı, yamalı vatandaş, emekçi, acıların çocuğu Haydar Zurnayı yalnız bırakmayın. Gelin bu yağma bu talana bu zulme artık yeter diyelim. Aç gözler, hainler, doymamış gibi sonunda benim gibi bir garibi de buldu… |
|
120
|
|
|
|
Elime tutuşturduğu bezi açtım merakla. Hakikaten de bezin içinde kocaman bir hayvan dişi vardı. Ne diyecektim, ne yapacaktım, bilemiyordum. Gülmek istiyor, gülemiyordum. Üstelik inatçı amcayı nasıl ikna edecektim. O şaşkınlıkla kendimi dışarı attım. Bastım kahkahayı…
içeri girdim, son dilekçemi yazdım . Küfürleri bastım dilekçeye. İki seçenek vardı. Ya impanlt için malzeme ve cihaz göndereceklerdi ya da beni...
|
|