|
• İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
61
|
|
|
|
Yurdun dört bir yanında ki fısıltı gazetemizin bayan muhabirlerinden aldığımız önemli haberlere göre Sayın Başbakanımız, Tirmanya’mızın medarıiftiharı Himfurt Cimbert’in hanımı Ekolese Cimbert, muhalefet partilerinin başkanlarının hanımlarını hiç ayırt etmeden sabah kahvesine çağırmış, kahveler içildikten sonrada ayriyeten hepinizin falına ben bakacağım diyerek, bütün alicenaplığını göstermek suretiyle, hepsini kucaklamıştır...
|
|
62
|
|
|
|
Zaman zaman oluyor devlet kurumlarına ve özel sektör kurumlarına, siber saldırılar... Biz erkeklere de Sibel saldırıları var, aslında hiç istemesek de... Sibel saldırı dediniz mi, şöyle durup durup bir üç beş dakika düşüneceksiniz... Hangi Sibel’den bize saldırı geliyor diye... Belki adam daha önce Sinan filandı da sonra Sibel oldu... Sonradan Sibel olduysa onun saldırısı daha tehlikeli... |
|
63
|
|
|
|
Kapısında bir bira firmasının reklamı olan ufak bir meyhane. Şöyle kapıdan bir kafamı uzatayım bakayım, içeride neler var? Baktım içeride bir iki eleman temizlik yapıyor. Kapısı da çok ilginç gaydırlı guydurlu, yani Amerika’da ki Kovboy Filmlerinin kapısı gibi gıcırtılı... Hele bir de yağlamadılarsa bayılırım o kapının gıcırtısını dinlemeye... |
|
64
|
|
|
|
Bertolt Brecht hakkında anlatılan nükteler. |
|
65
|
|
|
|
Pek sayın ve de muhterem hatta saygıdeğer demeyeceğim Dış Mihrak beyefendi ile bir röportaj yapacağız... Dış Mihrak olarak dünya üzerinde bir takım faaliyetlerde bulunmakla birlikte, bu faaliyetlerini de mükemmel bir şekilde adeta bukalemun gibi şekil değiştirerek, kamufle ederek gizlemesini bilmektedirler... Evet gelelim röportaja... |
|
66
|
|
|
|
Rızkı veren her ne kadar Allah cc. olsa da, ticaret hayatı içinde bunu bilende var bilmeyende. İdrak edende var, edemeyende. Bizim binamız aşağı yukarı yüz yirmi yıllık bir bina. Kurtuluş Savaşının ilk zamanlarında misafirhane olarak da kullanıldığı söylentiler arasında... Dile kolay tamı tamına elli bir sene babamız ve bizler aynı çatı altında namusumuzla ticaret yapmaya çalıştık. Kısmet buraya kadarmış. |
|
67
|
|
|
|
Müzayede henüz başlamamış olmasına rağmen, salon tıklım tıklım doldurulmuştu kadın ve erkek izleyiciler tarafından... 1900 lü yılların başında süper güç olan Çibilmanya Ülkesinin o zaman ki başkanları Muhraf Zimkurt’un kullandığı eşyalar açık artırma yoluyla ilgilenenlere satılacaktı... |
|
68
|
|
|
|
İşte böyle güneşli bir pazar sabahı, geldi bizim kahvaltıya dadandı. Benlik bir şey yok, ben kolay kolay korkmam arıdan, ama benim evlat ve hanım her nedense huzursuz oldular... Hop oturup hop kalkıyorlar bana dönüp ’’Baba şunu kovsana, baba ne yapacağız ya ısırırsa, baba bir şeyler yapsan güleceğine.’’ sorular yıldırım gibi geliyor... |
|
69
|
|
|
|
- Ulan yalancı piç, kim görmüş ulan beni? Nataşaların peşinde gezmişim. En kıralı elli dolar bunun. İstesem kırkını birden satın alırım. Tamam, Rus kızları benim dükkâna geldiler. Edebimizle, adabımızla esnaflığımızı yaptık. Gömlek, çamaşır falan, birkaç gıldır gıcık alıp gittiler. Kızlarla bir işim olsa birine takılırım. Üçünü birden ne yapayım oğlum? Seni dinleyen de beni pezevenk sancak. |
|
70
|
|
|
|
Hani bilirsiniz, bu geçmişten gelen kısa notu. Mark Twain ‘'Dünyanın en kolay olayı sigarayı bırakmak ben binlerce defa bıraktım.'' Diye bir laf etmiş. Lise yıllarında Mark Twain'den pek haberimiz yok tabi ki bizim. Gelelim ilk sigara bırakma denememize ve daha sonra on beş yirmi kere denediğim bırakma maceralarımdan kayda değer bir ikisini sizlere anlatmaya... |
|
71
|
|
|
|
Kırşehir ve Abdalların tanıtımı. Bozlak müziğinin önemi. Bozlak sanatçılarının değeri. |
|
72
|
|
|
|
Tatlı mı tatlı komşumuz Seher Teyzemiz var apartmanda. İşi gücü olmadığı zamanlarda kurulur televizyonun karşısına, eline de kumandayı alır, o kanal senin, bu kanal benim dolaşır durur zaplayarak. Elinden almaya kalkan oldu mu da kumandayı, fırçayı basar, vermez kolay kolay... Haliyle oğlu ile gelini ve torunları da bu dertten çok sıkıntılılar... |
|
73
|
|
|
|
Bazen gözlüğümü nereye koydum diye sağa sola bakınıyorum. Oradan kızım hemen sesleniyor ''Baba gözlüğün gözünde ya'' ben de ''Hay Allah kahır of ki of vay anam ben aslında sizi denemek için şaka yapmıştım'' diye geçiştiriyorum, sonra da dönüp dönüp kendime kızıyorum. Kızmakla da kalmıyorum bazen de kendime ceza veriyorum. Gidiyorum Ceza'nın CD'sini müzik setine koyuyorum ve sesi de sonuna kadar açarak dinliyorum ki aslında hiç de sevmem adamların müziğini... Bu da bana iki türlü bir ceza oluyor... |
|
74
|
|
|
|
Remzi mi? O beş gül beş yaprak. Adam yaşamayı biliyor. Her gece bir yerlerde keyifte. Evde tüneyecek diğil ya; tavuk mu bu? |
|
75
|
|
|
|
Bir başka hayati derecede önemli konuda şudur, Muzlarda Cumhuriyet oluyor da biz şeftalilerin ve de karpuzların adı sanı neden bir cumhuriyette geçmiyor diye hayıflanmaktadırlar... Öyle ya biz de insanlara enerji vermekteyiz, mutluluk vermekteyiz, onların serotoninini, dopamininini artırmaktayız ... Bize ne bize ne, bizlerde cumhuriyet olmak istiyoruz diye, şeftaliler ve de karpuzlar baş kaldırmışlardır... |
|
76
|
|
|
|
KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar.
Karagöz: "Hacivat, evi taşımışsın? "
Hacivat: " Doğru taşıdım. "
Karagöz: " Nereye taşıdın? "
Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. "
Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? "
Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. "
Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. "
Hacivat: " Konya da nereden çıktı? "
Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. "
Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? "
Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. "
Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? "
Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. "
Hacivat: " Eee? "
Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. "
Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. "
Karagöz: " Marmara Denizi, Ege Denizi. "
Hacivat: " .... "
Karagöz: " Karadeniz, Akdeniz. "
Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? "
Karagöz: " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Üç, iki, bir. "
Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? "
Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. "
Hacivat: " Belli, sondan birinci. "
|
|
77
|
|
|
|
Kim kopardıysa onu hayattan, öyle ya ağzı dili yok ki ona lanet bile okuyamaz, küfür bile edemez, tek bir kötü söz dahi söylemezdi... Hatta içinde birileri varsa, onlar bile sesini çıkaramazdı... Nihayetinde onlarda elma kurduydular, ağızları var dilleri yok. Hatta ağızları dilleri bile yok belki... Şehzadeler Şehri Amasya’dakiler de bayağı meşhurdu... |
|
78
|
|
|
|
Tek kalan eldiveni bir çekmeceye kaldırdım haliyle, yine de atmadım çöp sepetine, bakarsın bir umut bir yerlerden çıkar belki diye... Bordo eldiven de sabahları işimi görüyor, bayağı sıcak tutuyor ellerimi... Bir kaç günde onunla kanka olduk, sevdi beni galiba bu bordo eldiven, tam da diyordum ki haydaaaaa! Onun da bir teki kayboldu... Güleri misin, ağlar mısın, yoksa sinirden elinde kalan eldiveni mi ısırırsın? Ben hepsini yaptım billahi... |
|
79
|
|
|
|
Böyle böyle gelip giderken resim dersine Orta İkinci sınıfta gümledik. İkmale kaldık. Tabi haklı Hocam, yetenek olmadığı için, derse katılım durumumu da son derece zayıf, hatta hiç yok da denilir. O derece işte anlayın. O sene ikmal imtihanlarında da kaldık. Sınıfta çakacağız. Ecevit-Erbakan Hükumetinin kıyağı ile eylülde bir sınav daha koyuldu da eylül de geçtik, neyse... |
|
80
|
|
|
|
Utangaç çocuklar gibi, bir ayağımı öbür ayağımın üzerine getirsem, o da olmayacak. Ev sahipleri, başka başka misafirlerde tam karşımda oturuyorlar... Yok yok, en iyisi ben yine bir ayağımla öbür ayağımın üstünü kapatayım bakayım, onlar çakana kadar, çakarlar ise koca başparmak yırtık dondan çıkar gibi çıkacak ve ben nakavt olacağım misafirlikte...
|
|
|
|