|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
221
|
|
|
|
Bir müddet sonra içeriye iki adam daha girmişti, ama onların ikisi de halk oyunlarından fazla anlamıyorlardı, en fazla akraba düğünlerinde Ankara Misket'i oynamışlıkları vardı. Kısa boylu göbekli birinci adam, baktı iki kişi oynuyor, kaş göz işareti yaptıktan sonra, hemen ikincinin yanına seğirterek üçlü ekip oluşturdular. Orta boylu uzun saçlı dördüncü adam da onları görünce üçüncü adamın elinden tutup ekibe dâhil oldu... |
|
222
|
|
|
|
’’Ben Tuğçe, agu agu ve de gugu gugu, annem ile babamlay geçen akşam beni sarıp sarmaladılay atta diye babaanneme götürdüler. Ben de attayı hep babaannemler zannediyoydum ki, bir daha ki sefeye de dayımlara götüydüley... Hafta sonu da atta diye alt komşumuz, Burakların annesine babasına gittik. Kızıyoyum ama bak. Bu atta nasıl biy şey, kimse bana söylemeyecek mi?’’ |
|
223
|
|
|
|
Allah var, iyi hizmet etti bana, yirmi yirmibeş senedir... Bazen tek bindim, bazen üç beş arkadaşımla bindik, hatta bayağı tepindik içinde gençliğimizde, kafa salladık, başımızda kavak yellerinin estiği zamanlarda. Gıkı bile çıkmadı. Bana mısın, sana mısın, ona mısın, bile demedi... Masrafsız idi bir çok hemcinslerine nazaran. Ekonomikti, koklardı benzini adeta... Benzin bunalıma girerdi, kimi zaman ''Bu beni yakmıyor adeta kokluyor.'' diye... O derece yani... |
|
224
|
|
|
|
Her yerden geçebilir arkadaş bu korona zibidisi... Çatallardan, bıçaklardan, uçaklardan, paralardan. En çok da Türk Parasından geçiyormuş, dostlar öyle söyledi, dolar birader ile yuro bacıdan fazla geçmiyormuş. Onlarda zaten kur artınca bize geçiyor... Hisse senetlerinden geçip geçmediğini bilemiyorum. Bir de bitcoin var ondan geçer mi geçmez mi o da muamma... |
|
225
|
|
|
|
Öyle severim, iş yerindeki sokak kedilerinin hepsini. Kimisi yüz verir, kimi pas verir, kimisi de hiç iplemez. O iplemeyenleri zaten kolay kolay sevemezsiniz de... La der illa demezler. Kedi doğup da gözleri açıldığı zaman yakalayıp sevdiyseniz, sonrasında da seversiniz, yok eliniz değmediyse bir daha kolay kolay değdirmezler... |
|
226
|
|
|
|
Ben derin bir nefes aldıktan sonra bu kargaşa sırasında takatım kalmadığı için bir ara gözlerim karardığı için dizlerimin üstüne çöktüm. Tıpkı filmlerde olduğu gibi tombulca amcanın biri |
|
227
|
|
|
|
Sırtımız yere gelmez gelmeye de yine de hükumetin düşme tehlikesi çok fazla... Gensoru mensoru hikaye geçin onları bir kalem... Kış son hızıyla geldi ve kapımıza dayandı. Karlar hiç durmuyor, lapa lapa yağmakta ısrar ediyor. |
|
228
|
|
229
|
|
|
|
İnsan, kazdığı kuyuya nasıl düzer........ |
|
230
|
|
|
|
Komşu Fatma Yenge'nin berduş oğlu Niyazi, Alamanya'ya işçi yazılıp yılına varmadan, kolunda sarışın bir Alman dilberiyle dönünce, mahalleliyi bir meraktır sardı. |
|
231
|
|
|
|
Kasabanın birinde çok titiz, temiz yaşlı bir bayan varmış. Bu kişinin eşi imammış ve bu nedenle kendisine hocanın eşi diye hitap ederlermiş. Hocanın eşinin titizliği dillere destanmış. |
|
232
|
|
|
|
Abi o gözler,o kaşlar o endam,o saçlar... Abi allah seni inandırsın mımmm biriçim su be... |
|
233
|
|
|
|
Geçenlerde cumartesi günü kızı merkezi bir yerden araba ile gidip alacağız. Telefonlaştık geliyoruz diye, benim arabanın arka kapısını açtım, hanım binecek ve biz kızı almaya gideceğiz. Tam o sırada Karabaş dostumuz da geldi arabanın yanına, kapıyı da açık görünce hemen içeri atladı... ''Karabaş haydi in, dışarı haydi.'' Yok la diyor illa demiyor.'' Kız da bekliyor haliyle, telefonlaştık daha önce şu saatte alırız diye... |
|
234
|
|
|
|
"Olamazsın tabi. Baksana senin bir parkan bile yok..." |
|
235
|
|
|
|
Şaşırdınız birdenbire... Haaaa! Anladım siz şeyime takıldınız... Onu da anladımmmmm siz başka bir şey zannettiniz o benim meşhur şeyimi, çok kötüsünüz, o şeyim, haliyle kulağım benim, o zannettiğiniz şeyim değil, hiç yazar mıyım o şeyimi buraya, ayıp kaçar yahu! Benden bekler misiniz öyle bir şey? Beklemediğinizi biliyorum... |
|
236
|
|
|
|
Öyle uzanmıştım bir tatil günü gecenin onikisinde... Kanepe rahat, elimde kumanda, zap yapıp duruyorum. O kanal senin, bu kanal benim, başka bir kanal Ali Baba ve Kırk Haramilerin. Yok canım, yok tabi ki kanal benim kanalım, söz temsili geziniyorum kanallarda... İnsan kanepeye de uzandığında hem de gecenin ilerleyen saatlerinde iyice tembelleşiyor... |
|
237
|
|
|
|
Ali dönmüş müdür odasına, “Hocam ana babadan başkası veli olur mu?” Müdür de sinirli mi sinirli “Sokaktan salağın birini tut getir!” demiş. Arkasından da uyarmış “O kadar da salak olmasın ha! Laftan anlasın.” |
|
238
|
|
|
|
Mizah ustası Aziz Nesin' in "FİL HAMDİ" isimli öyküsünün İtalya' da aldığı ALTIN PALMİYE ödülünde, bu öyküyü henüz öğrenci iken büyük bestekâr Cinuçen Tanrıkorur' un yaptığına dair bir anekdot üzerine yazılan deneme... |
|
239
|
|
|
|
Bazen marketlerde ayrı ayrı takılırlar, çoğu zaman bir araya gelemezlerdi, karşıdan birbirlerine el sallarlardı. Ancak bir hayırsever onların ikisini birden yanına alırsa ki çoğu zamanda bu cumartesi ve pazar günleri gerçekleşirdi, ikisi de o günleri yani cumartesi ve pazarları iple çekerlerdi. Tatil günleri kavuşma günleriydi, birbirleri ile kaynaşma, sevme ve birbirlerinin içinde kaybolma günleriydi. Öyle bir aşktı ki bu buluşup kaynaştılar mı yok olana kadar sevişirlerdi ama bu yok olmak onlar için bir acı sebebi değil mutluluk vesilesi idi, yok olarak mutlu oluyorlardı... |
|
240
|
|
|
|
Dört değil on dört çocuk doğursan boşuna ... |
|
|
|