..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her şey ancak sevgiyle satın alınabilmelidir. -Andre Gide
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > 1. Bölüm > Ömer Faruk Hüsmüllü




9 Kasım 2017
Köpeğin Adı Badi - 56  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Köyün neredeyse tamamı cesedin bulunduğu yere gitmiş, ama güvenlik güçleri cesedin olduğu yerin etrafını “olay yeri inceleme bandı” ile çevirerek kimseyi oraya yaklaştırmamış.


:IDC:
O gün, üzerime bir ağırlık çöktü, uyudukça uyudum. Gazeteyi almaya gitmeyi de unuttum. Öğlene doğru Kenan Baba'nın sesi ile uyandım:


-Badi arkadaşım, bugün gazete almadın mı? Deyince aklım başıma geldi, hemen fırladım, benim telaşlı halimi görünce Kenan Baba gevrek gevrek güldü. Kapının altından süzülüp petrol istasyonuna doğru koştum. Oraya geldiğimde her zamankinden çok farklı bir görüntü ile karşılaştım, etraf giden gelen, konuşan insanlarla doluydu. Bunların çoğu köyün içine doğru gidiyordu, gazeteyi bir an önce götürmem gerektiğini unutup ben de onları takip ettim.

Recep Dayı'nın evi önünde insan kalabalığı ve polis ile jandarma arabaları, bir de ambulans vardı. Konuşmaları dinleyince meseleyi anladım. Seksen yaşını aşmış, alzheimer hastası olan Recep Dayı büyük bir ihtimalle o seri katil tarafından öldürülmüştü. Vali, Emniyet Müdürü'ne bundan sonra gerçekleşecek cinayet vakalarında polis ve jandarmanın olay yeri inceleme dahil bütün araştırmaları birlikte yapmaları emrini vermiş olduğundan polis ve jandarma birlikte gelmiş. Bu emir seri katil yakalanana kadar geçerliymiş.

Gazete almaya geldikçe birkaç kere Recep Dayı'yı ben de görmüştüm. İlk karşılaşmamızda elinden hiç bırakmadığı bastonunu havaya kaldırmış, kötü kötü bana bakmıştı. Ona bir zarar vereceğimi sanmış olabilir. Bu tehditkar davranış karşısında ben geri çekilince bastonunu aşağı indirip az öncekinin tam tersi, güler bir yüzle:

-Ha, şimdi tanıdım seni. Sen bizim Karabaşsın. Gel bakim, gel sana et verecem, dedi. Belki de hatırladığı Karabaş yıllar önce ölmüştü... Tabii onun yanına gitmedim, ne olur ne olmaz! Daha sonraki karşılaşmalarımızda bana ne iyi ne de kötü davrandı; sanki beni görmüyordu.

Köylüler Recep Dayı'nın alzheimer hastalığı hakkında bilgi sahibi olmadıklarından onun bu halini açıklamak için “Bunadı!” deyip geçiyorlardı. Hatta götürdükleri doktor koyduğu teşhisi söylediği halde, kendi çocukları da babalarının hastalığını etraflarındakilere kestirmeden “Bunamış” diyerek anlatıyorlardı. Doktor hastalığı tedavi etmek amacıyla ilâç da yazmıştı, ama çocukları bir müddet sonra “faydası yok!” diyerek babalarına ilâç vermekten vazgeçmişlerdi.

Recep Dayı'nın kendisinden yirmi yaş küçük karısı, dört oğlu bir de kızı var. Herkes ona neden Recep dayı, diyordu? Çünkü soyadı nüfus kağıdında “Dayı” diye yazıyormuş. Recep Dayı, son zamanlarda her şeyi birbirine karıştırmaya başlamış; oğluna baba, kızına ana, karısına kızım deyip etrafındakileri güldürüyormuş. Çok da inatmış. Bir şeyi tutturdu mu gerçekleşene kadar ısrar ediyormuş. Sık sık evden kaçıyormuş. Oğulları her defasında saatlerce onu arayıp sonunda bulup eve getiriyorlarmış. Bir ara bu kaçışları önlemek için eve kilitlemeyi düşünmüşler, köylülerin kendilerini ayıplayacağından korktukları için bunu uygulamamışlar.

Son kaçtığının üzerinden bir günden fazla zaman geçtikten sonra tarlasına giden bir köylü tarafından sulama kanalında cesedi görülmüş. Köylü hemen çocuklarına ve muhtara haber vermiş. Muhtar cesedi almaya onlarla birlikte gitmiş, kanlar içindeki ölüyü görünce bunun bir cinayet olduğunu anlamış, çocuklarına cesede el sürmemelerini, jandarmaya haber vermek gerektiğini söylemiş. Köye dönüp jandarmayı olaydan haberdar etmiş. Kısa zamanda hem jandarma hem de polis ekipleri köyde olmuş.

Köyün neredeyse tamamı cesedin bulunduğu yere gitmiş, ama güvenlik güçleri cesedin olduğu yerin etrafını “olay yeri inceleme bandı” ile çevirerek kimseyi oraya yaklaştırmamış. Herkesi olay mahallini terk ederek köye dönmeleri konusunda uyaran güvenlik güçleri, emre uymayanlara şiddet uygulanacağını da söyleyince köylülerin hepsi evlerine gitmişler. Olay yerinde bulunmalarına izin verilenler sadece maktülün oğullarıymış.

Cesedin eve gelmesini bekleyen köylüler ambulansta bekletildiğini birazdan adli tıpa götürüleceğini duyunca şaşırmışlar ve buna bir anlam verememişler.

Köylülerin ifadesine başvurulmuş, ama olay hakkında işe yarayacak bilgi veren olmamış. Sadece köyün çobanı Sadık, bir gün önce yaşlı adamı bastonuna dayanarak sulama göletine doğru giderken gördüğünü, daha önce de defalarca oraya giderken gördüğü için önemsemediğini, ihtiyar adamdan sonra da bir beyaz otomobilin geçtiğini söylemiş. Bunların dışında insan ya da otomobil görmediğini de ifadesine eklemiş.

Cinayet haberi, ertesi günkü gazetede gene büyük puntolarla manşetten şöyle verilmişti: Seri katil kurban olarak ihtiyar bir adamı seçti. Detayda ise bunun beşinci faili meçhul cinayet olduğu ve güvenlik güçlerinin katili yakalamak için yoğun bir şekilde çalıştığı yazıyordu. Kenan Baba, haberi okudu, herhangi bir tepki vermedi. Diğer haberlere göz attı.

(Devam edecek...)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 1. bölüm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 35 Son Bölüm
Memleketimin Delileri - 2
Memleketimin Delileri - 1
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 33
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 34
Köpeğin Adı Badi - 80 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 32
Demokratik Deliler Devleti - 37 (Son Bölüm)
Dönemeyen Bir Dönme Dolap - 26
Göçe Göçe - Köyümüz Yok Olmuş - 48 (Son Bölüm)

Yazarın roman ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ücretsiz Kitap Dağıtabileceğim İstanbul’da Bir Mekan Arıyorum
Bir Edebiyatçı Gözüyle Mağaranın Kamburu - Yorum: 4
Bir Felsefeci’nin Kaleminden Mağaranın Kamburu – Yorum: 6
Mağaranın Kamburu
Bir Romanın Anatomisi: Mağaranın Kamburu
Bir Anı Defteri Buldum - Roman
Ömer Seyfettin Eserlerini Nasıl Yazardı?
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 2
Mağaranın Kamburu Romanına Yönelik Okuyucu Yorum ve Eleştirileri - 3

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.