Bilim şaşkınlıkla başlar. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Zamanımı değildi? Yoksa yanlış zaman, yanlış mekan mıydı bilinmez ama olmayacaktı olamazdı. Belki kimse bilmeden sessiz sedasız öldürülmeliydi. Üzerine yığınla toprak atıp suskunca bitirmekti belki en güzeli ama olmadı, olamadı. Bu volkan patladıysa bir kere ve aktıysa yürekten süzülen lavlar yavaştan bir başka yüreğe artık ne varsa söylemeli ne varsa anlatmalıydı yürek ki, içinde bir damla bir şey kalmasın ve o damlalardan bir sel daha oluşmasın ve yıkmasın daha fazla yıkılmasın. Ve son bir konuşma geçti saatler birbirini kovalarken düşünen beyin yorulmuş yürek bitkin düşmüştü. Konuşma daha doğrusu konuşamama olmuş yine kalmıştı içerde söylenemeyen kelime yumakları. Neden dizilip çıkmıyorlardı? Neden söylenemiyorlardı? Geçmişin kiri bulaşmıştı sanki bu temiz duyguların üzerine yürek korkuyordu. En fazlada üzmekten korkuyordu yürek o masum yüzlü güzeli… Ve kalem yetişti geçen dakikaların ardından. Ve ucu mızrap olup saplandı yüreğe; yürekte kalan, yürekte olan dilin söyleyemediklerine saplanıp söküp aldı onları ve kelimeler acıyla döküldü dizelere, sevda sahipsiz kaldı ve gözler buğulandı. Zamana, yaşlanmışlıklara ve yaşadıklarına bir yudum rakının ardından içilen sigaralar eklendi. Ve kalem oynamaya başladı, soluk kesildi, yürek acıdı ve çıkarsız sevmenin, karşılıksız sevmenin ne denli güzel bir şey olduğunu anladı yürek. Ne denir ki? Ne söylenebilir? Umutsuzluk içinde umutları bana yaşatan; gözlerinde inancı masumiyeti bulduğum sen. Seni görünce yüreğim kıpırdamaya başlıyor, kalbim damarlarıma bir başka pompalıyor kanı. Usulca ısınıyor bedenim ve yüzünde kilitli kalıyor gözlerim. Soluğunu yakınımda hissetmek bile, senin varlığını bilmek bile can katıyor bana. Hele sesini duymak; işte o ses bugüne kadar duyulmadı hiç. İçten sıcak ve yürekten gelen ve benim yüreğime işleyen ses. Çıkarsızlığın, insanlığın ve insan gibi insan olman beklide, beklide tüm suç türkülerin beklide senin beklide benim. Suçlumu arıyoruz? Suçlu!.... Sevmek ne zamandan beri suç oldu ki? Seni tanıdığımdan beri suç oldu. Olmamalıydı ama oldu. Seni düşününce ceylanlar su içmeye gelmiyor belki yada ekmeyi tuza banıp yeniyorum ama seni düşündüğümde dünya duruyor ansızın. Gözlerimin önüne yüzün ve umut dolu gözlerin geliyor çocuksu masumiyetinle ve seni özlemeye başlıyorum. Tıkanıyorum sonra. Nefes almak zor geliyor. İçim titriyor ve hayaller kurmaya başlıyorum. Düşündüklerimin hayallere tıkılıp kalacağını bile bile. Ben bu yürek yarasını Elbistan’da da duymadım; ya da gecenin ucunda gün ağardığında sızılı bir ırmak ta uğurlamadı beni ama ben bu yürek yarasını üç beş tane mumun aydınlattığı bir evde oturduğum koltukta saatlerce gelmeyeceğini bile bile bir kapının çalınmasını beklerken yaşadım en derin en sızılı yanıyla. Evet sevdalar yaşadım, aşklar kimi zaman içimde öldürdüm sevgiyi, kimi zaman tutamadım dile getirdim ama dedim ya masum yüzüne bakınca içten sesini duyunca lal oldu dillerim konuşamadım. Konuşsaydım ne değişecekti? Hiç bir şey onu da biliyorum ama ama ama…. Kelimeler bile yetersiz yaşadıklarıma sadece Tanrı’ya yakarıyorum bu güne kadar hiç yapmadığım hiç boyun eğmediğim yanımla “ne olur bu duyguyu bu acıyı başka bir insan yaşamasın başka bi yürek böyle bir sevda yaşamasın” diye. Gecenin karanlığı iyice çökerken yüreğime aklımda sen, yüreğimde sen ve kulağımda sesin. Gözlerinin ferinde kayboluyorum, umutlarımı savuruyorum karanlığa ve seni mutlu etmek adına sana dair içimdeki en güzel şiiri okuyorum acılara boğularak. Nazım usta düşüyor karanlığın ortasına aydınlanıyorum ve başlıyor Ömrümün kızıl saçlı bazısı…… Okudukça şiir oluyor okudukça seni yaşıyorum. Yaşadıkça tükeniyor, yaşadıkça isyan ediyorum. Sen; adını evdeki bir çiçeğe verdim. Kurumuş bir çiçeğe; canlandı yeşillendi, her sabah ona günaydın diyorum ve her akşam eve gelince onunla konuşuyorum küçük bir çocuk misali. Adın bir çiçeğe bile hayat verdi ki şayet sevdan bana neler vermezdi. Sonra boğazım düğümleniyor, yüreğim daralıyor ve yüzün düşüyor gözlerimin önüne. Çocukça sevmek dedim ya belki çocukluğu unuttuğum için anlatmak bu denli zor oluyor bu aşkı ve sevdayı. Ben vücudunda seyreyleyemiyorum bahçeyi ya da dosta el değmemiş yar bulamama derdinde de değilim, yüzünün ve masumiyetinin esiriyim. Tükenişler başlıyor gecenin en zifiri yanında ne beden dayanıyor bu ağrılığa nede gözler artık tahammül ediyor bu yorgunluğa beyin düşünemiyor ve bir et yığını olarak sızıyor bir köşede beden. Teslim oluyor karanlığa ve beklide ilk kez savaşmak bu kadar zor geliyor ve mücadeleden bu denli kolay ayrılıyor. Sebebi sırf sen acı çekmeyesin diye kendini prangalarla bağlıyor yürek Sabah uyanınca derin bir sızı kaplıyor yüreğimi, sanki meydan savaşında korkular aşkı en derin yerinden yaralamışlar ve ben karanlıklar içinde yok olmuşum. Ve bir Türkü dolanıyor dilime” Karanlıklar içinde ateşle gel hınçla gel “ ve sonra duruyor dünya. Beynim yüreğime hükmedemiyor. Güneşin önüne bulutlar geçiyor hava grileşiyor… evet bugün Tanrı’da benden yana oda umutsuz başlıyor güne ve bulutlar delirircesine boşalıyor dolu düşüyor yer yüzüne sanki içimdeki sıcaklık ısıtıyormuş yaşadığım şehri ve üşüyorum ve sevdam dolu oluyor akıp gidiyor Tanrı bile hayır diyor bu sevda bu temiz sevda bitmemeli… İçim sızlıyor tükeniyorum. Hayat anlamsızlaşıyor. Ve içimde ki çığlık büyüyor isyan ediyorum Yaradana, varlığıma, yaşadığıma, yaşamışıma ve yaşanmışlıklara gözlerim doluyor ve dudağıma bir türkü takılıyor. Dalların sevdası düşmüş toprağa Umutlar sığmıyor meydanlara Gözlerinde umut yüreğinde aşk Bağdaş kurar mısın soframa İsterim ki senden isterim ki İnancıma aşık zindanıma ışık olasın Yürüyesin gönlümü yollarına Sarasın beni sarasın Mendilinde öfke çıkınında bilinç Uykusuz kalır mısın kitaplarıma Dudağında alev avucunda sevinç Kulak verir misin çığlığıma İsterim ki senden isterim ki Yılgınlıkta inanç zulme karşı direnç olasın Yürüyesin gönlümün yollarına Sarasın beni sarasın HAMZA EKİZ www.hamzaekiz.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |