Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
Daha erken diyeceksiniz biliyorum. Ama şunun şurasında yolun yarısına ne kaldı? Ve daha yolun yarısına gelmeden kimi insanların yolun tamamında yaşayamadıklarını yaşamak. Kimi zaman hırçın bir öfkeyle havaya savrulan kelimeler kimi zaman ise sessizce bir köşede. Ama sonuç kaçınılmaz omuzlarında beliren sonra göz kapaklarına baskı yapan yüreğinin etrafında adı konulmadık bir buhran. Neden mi? Sizce? Hani bir söz vardır. İnsanı İçtiği değil düşündükleri sarhoş eder diye. İşte aynen bu sözün siyasi gündemimizi saran paralelliğinde sırtımda taşıdığım yükler değil, küçük beyinli insanların çaplarından büyük sözleri yoruyor beni. İnsan değip geçiyorum içim acıya acıya. İnsan işte. Hayvan olsa yapar mı diyorum kimi zaman ama hayvan bile yapmıyorsa bu davranışları bu insanlık denilen rengarenk karanlık. Neyse ne… Bıktım çıkar ilişkileri içindeki kahpeliklerden, bıktım umut tacirliğinden ve bıktım yalandan riyadan. Yazacaklarım boğazıma düğümlenirken böyle zamanlarda göğüs kafesim daralıyor. Damarlarımda akan kan çekiliyor sanki ve ben yaşamak istemiyorum bunca üç kuruşluk Pezevengin arasında. Başkaldırmak istiyorum Ahmet Kaya’nın hırçın sesinden bir Türkü ile; “Cevap veriyorum Eli böğründe analardan Mahpuslardan ve acılardan Çokça bahsediyorum Çünkü başını kuma Saklayanlardan tiksindim Başkaldırıyorum. Yine söylüyorum Kırmızı rujlu sokakların Aşağılık pazarlıkların Adı anılmayacak benle Bir çiçeğim halk ormanında fışkırdım Başkaldırıyorum. Ben bir bıçak ucuyum Kavga vermiş halkına Başkaldırıyorum işte/hey Varın benim farkıma. Yine söylüyorum; Gözü bağlanmış korkulardan Yasaklardan baskılardan Asla irkilmiyorum Çünkü kan emici yarasadan çıldırdım Başkaldırıyorum. Yemin ediyorum; Üç kağıtçının pezevengin Teslimiyetin ve milletin Yolu uğramayacak bana Bir dalgayım halk denizinde köpürdüm Başkaldırıyorum. Ben bir namlu ağzıyım Omuz vermiş halkına Başkaldırıyorum işte/hey Herkes varsın farkına. “ Ama Başkaldıramamak bu sistem içinde ve savrulmak belki de bunun adı yada kaybolmak yada her ne ise işte zor geliyor aynada ki İnsan olmaya çalışan yansımama. Önceleri o bir elin parmağını geçmeyen dostlarla toplanıp bir 70’liğin içindeki dezenfektan ile temizlerdik kanlarımızı şimdi maalesef ne o bir elin parmağını geçmeyecek adam var etrafımda nede o şişeyi alın kanımı temizleyecek dost kokan bir muhabbet. Önceleri ayılmak için içtiğim soda ile kafa bulur oldum var mı ötesi? Ben yavaş kaldım bu hızla akan hayatın virajlı yollarında , yada şöyle diyelim karşıma çıkan her virajda yoldan çıkanlara destek vermekten dolayı ben geç kaldım hayatta. Yani biz İnsan olmaya çalışırken, İnsan olmayanlar Adam oldu, Adamlar hayatın içinde kayboldu ve meydan soysuzlara kaldı. Hem Soysuz ve üç kağıtçı hem pezevenk dahası hem teslimiyetçi hem de kırmızı rujlu sokakların en pahalı orospuları bunlar. Ve ben ve bedenim bu satılmışlık ve çirkeflik içinde İnsan kalmaya çalışan beden. Ha pardon ya. Bakıyorum şöyle de söze gelince hepimiz insanız… Hele o FACEBOOK denilen fosseptik çukurunda herkesin Maşallahı var. Herkes iyi, herkes namuslu ve herkes adam gibi adam… yahu kim kötü? Kim bu dünyayı bu hale sokuyor? Kim üç kuruşluk pazarlıklar ve çıkarlar peşinde? Hiç kimse.. Maazallah olur mu öyle şey. Durun ya dünyada bunca iyi insan varken kötü olmazsa olur mu? Olmaz tabi.. kim demeyin..tabi ki… yok yok o kadar yukarılara saraylara maraylara bakmayın okuduğunuz yazının sahibine bakmanız yeterli. Bunca İyi, dürüst, samimi sevgi dolu, cömert, zeki, onurlu ve namuslu İnsanın olduğu ve hala düzene girememiş bir ülkede İnsan olarak yaşamaktansa ben Hayvan kalayım daha iyi. İnsan olmak için mücadele edip yorulmaktansa, hayvan kalıp dinlenmek daha iyi sanırım. Yada Adam oldum sanıp beni adam yapanların çıkını yalamaktansa Hamal kalıp anlımın terini toprağa katmak daha mantıklı sanırım. İki kitap bitirmeden cebindeki üç kuruşla mevki makam sahibi olup kapısındaki köpeklerin saygısı sevgisi ile yaşamaktansa yapayalnız kitap sayfaları arasında kaybolmak en akıllıca davranış sanırım. İktidar sahibi olmak adına yada iktidarda yer alabilmek adına eğriyi doğru deyip, körü körüne bir düşüncenin peşinden koşup koyun gibi sürülüp, inek gibi sağılmaktansa; eğriye eğri doğruya doğru diyebilip iktidardan uzaklarda alnı açık vicdanı rahat yaşamak en temizi sanırım. Şimdi hepiniz zaten biz doğruyuz zaten biz kimseye kulluk etmeyiz ve dahası okuyoruz elbette deyip bu yazdıklarımı üzerlerinize alınacaksınız. Tabi en doğrusu en güzeli en onurlusu en çok okuyanı tabi ki sizlersiniz.. Ben mi? Ya siz sallayın beni. Daha yazının ortasında okumayı bırakıp sallayanlar gibi yada başlığa bakıp yüz çevirenler gibi veya yine saçmalamış manyak diyenler gibi sizde sallayın beni. Ben Hamalın tekiyim İnsan taşırım sırtımda , Ben hamalım size fazla gelen Onuru, Vicdanı, Doğruları taşırım üç kuruşa beş kuruşa. Ben sizin gözünüzden kaçan sizin görmediğiniz yada görmek istemediklerinizdenim. Ben dokuz köyden kovulup onuncu köye adım atamayan vakitsiz öten horozum. Yani sizin en iyi yönünüzün altında ezilen o kötülüklerin bileşkesiyim ben. İşte bunca kötülükleri omzumda taşımaktan yoruldum ben. Bunca Devrimcinin arasında kalmaktan utandım bir oportünist olarak ve sistemin içinde kaybolan bir lümpen olarak dik duramadım bu hayatın karşısında. Eğildim sizin fazlalıklarınızın altında ve sizde çok olan bende hiç olmayanların gölgesinde kayboldu bedenim. Bilmiyorum… Kim bu paragrafı gördü; yada kimler yolun başında ortasında homurdana homurdana okumaktan vazgeçti. Kimler okudu kimler okumaya çalıştı. Hani yazarlar yada yazanlar insanların yüreklerini okşar onları onure eder ve her ne kadar sistemin karşısında olsalar da o sistem içinde kitaplarını sattırarak ayakta kalma mücadelesi verirler ya işte ben onu yapmadım daha doğrusu yapamadım. Tüm iyiler okursa tüm kötüler yazarsa düğümü çözecek elbette bulunmaz. Arada iyilerde yazmalı ve kötülerde okumalı ki düğüm bir yerden çözülsün. Asıl sıkıntım dürüstlük timsalleri, Mekke’den Medine'den fotoğraflar yayınlayıp sakallarını uzatıp Camide Allah sonrasında Yallah mantığı içinde olan; haktan adaletten bahsedip kul hakkını gasp eden, Adamlıktan dem vurup 65 yaşına gelmiş cebimdeki beş kuruş bile etmeyecek karaktere sahip olan; yüzüne şerefsizsin dediğimde onu yutup sözde erkeğim diye ortalarda dolanan ve mühendis bey dedik diye makatları havada gezen lakin bilumum tepeden tırnağa götten farkı olmayan ve bu sistemin içine eden yüce şahsiyetlere olan hıncım. Neyse… nerden nereye geldi mevzu… Yoruldum işte bu soysuzluk pislik ve burhan içinde Temiz kalmak için çalışan birçok emekçi gibi yoruldum bende. Alnımızın terini satmak dururken onurumuzu satın almak isteyenlere belki öfkem. Ama bakınca diyorum kötü benim…. İyiler bu dünyanın sahipleri ve maalesef onca iyi insan içince böyle boktan bir dünyada yaşıyoruz. Ve onca iyi insan iyi insanlar işte…..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |