..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Toplum > HAMZA EKİZ




27 Eylül 2016
Değişim  
HAMZA EKİZ
DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY DEĞİŞİMİN KENDİSİ....


:AHIB:
Değişmeyen tek şey değişimin kendisimiydi? Yoksa bizmi değişmiştik yada zaman mı değişti ne bileyim asıl değişen insanlardı belkide. Siztem yıllardır aynı kaldığına göre bozuk düzende sağlam çarka yer olmadığına göre değişim bu üç unsura yapıştı bence. Ama değişmeyen tekşey değişimin varlığıydı gerçekte.
     Aslında asıl sıkıntı değişen her ne ise onu kabullenip o değişimin içinde yerimizi alamamaktı. Tüm değişimlere kafa tutmaya çalışıp var olduğumuz gibi yaşayıp yine doğrularımızın peşinde koşmaktı belkide. Yani dışarıdan bakıldığında o dışarısı değişen insanların penceresi oluyor tabiki, bizim sıkıntımız değişime ayak uyduramamamızdan kaynaklıydı. Yani şimdi ki düzene ayak uyduramayıp düzülenden yana mevzilenmek ve düzülen hayatın içinde düzen olamamaktı asıl sıkıntı. Yani bu drumda asıl sıkıntı insan kalmak yada insan kalamamak arasındaki derin uçurumda kaybolmaktı. Süregelen git geller içinde hayatın içinde kendimize bir yer bulmamaktı. Oysa çok şey istemedik biz bu yaşam denilen kaosun bize dayattığı hayattan. Biraz anlayış, biraz empati bir tutam ilgi. Anlamak için dinlemek, dinlemek için empati ve empati için ilgi gerekli değilmiydi? İşte değişen hayatın içinde kaybolan değerlerin başında geliyordu bunlar. Ve sistem bizleri yalnızlaştırırken bu değerleri yüreğimizden söküp alıyor ve boş klan yere bencillik dediğimiz en büyük hastalığı enjekte ediyordu. Bu hastalık günden güne bedenimizi sararken herşeyi ben bilirim egosuyla insanlara hükmeden , dünyanın merkezinde ben varım duygusuyla bencilleşen ve sadece kendi istekleri doğrultusunda hareket eden bireyler oluyorduk zombi filimlerinin figüranları gibi.
     Bizler kimdik dersiniz değişmeden önce? Yada o hastalığı kapmadan önce? Yada asıl soru bizim kim olduğumuzdan önce bize bu hastalığı kimin yada kimlerin enjekte ettiğiydi belkide. Bizleri yalnızlığı itenler, bizleri dışlayanlar, bizleri değiştirmeye çalışanlar ve sistem ve düzen ve bizi hiçbir zaman anlamayacak olan düzülen. İşet burada bile içimizdeki çalınan umut ışığıyla değiştiğimizi anlıyor kendimize itiraf ediyoruz belkide. Bizler mazlumun yanında bizi anlasın destek versin diye olmadık hiç. Onlar mazlum diye orada olduk ister yanımızda olsunlar ister bizi taşlasınlar. Biz insanı olgular çerçevesinde yüreğimizin sesinin dinleyerek olmamız gereken yerdeydik tüm olumsuzluklara rağmen tek başımıza olsakta. Ya şimdi? Beklenti içine girmiş bir beyinden insani dürtüler üretmesini bekleyen zavallılarız biz. Acı ama gerçek.
     Değiştik. Maalesef bu değişim bizim içimizdeki insanı dürtüleri bizden ç.alarken bizi dokuz altı yollarında bir dönen koltuğa hapsetti kimi zaman yada zamanı belirsiz bir hamallığın ortasında zombileştirdi bizi. Değiştik işte. Sadece değiştik. Neden değiştik dersiniz? Sordunuz mu kendinize? Hani o tatlı uykunuza dalarken hiç geldimi aklınıza hiç dürüst oldunuz mu kendi kendinize kaldığınız en yalnız zamanda. Nedir bu değişimin yalnızlaşmanın asıl nedeni diye. Aslında çoğumuz yalnız hissetmiyoruz kendimizi işte bu hastalığın en sık görülen etkisi yalancı kalabalıklar. bizim gibi düşünmeyen, bizi anlıyormuş gibi davranan ve hep yanınızdaymış gibi gözüküp dara düştüğünüzde ağlayacak bir omuz bulamadığınız o tatlı gün arkadaşları. Asla okuduklarımızı paylaşamadığımız ve söylediklerimizi hiçe sayan bizim düşüncelerimizi anlayırmuş gibi gözüküp hiç değişmeyen hep bildiğini okuyan ve sadece iyi günlerde kapımızı çalıp soframızın bolluğunu paylaşan o dost bildiğimiz kalabalıklar. İşte bu hastalığın birinci belirtisinin ardından ortaya çıkan diğer belirti derin bir suskunluk ve içe dönüş. O nereden çıktı demeyin bir insan okuduğunu paylaşamaz ise, söyledikleri ile var olan yanlışları düzeltemez ise ve sessiz çığlıklarını bir omuzda anlatamaz ise ne yapar? Tabiki susar. Ve suskunluktan sonra üçüncü belirtisi kendi dünyasını yarakmak olur. O dünya içinde mutlu olmaya çalışır o odünya içinde bağırır çağırır ağlar ve çevresne gün be gün küserek yalnızlaşır. Bu yalnızlaşmayı göremeyen o tatlı sus dostları onu o girdaptan çıkarmak herine yavaş yavaş terk ederken hastalığın en teklikeli evresi başlar. İş ev ev iş arasına sıkışan bireyselleşen ve sadece kendi hayatını kurtarmak üzerine mücadele veren zombilik evresi. Bu evre bizlerin hayata küstüğü sustuğu ve ruhen kaybolduğu en tehlikeli evredir. Şimdi bizmi istedik böyle olmasını diyenleri duyar gibiyim. Yada farklı bir hastalık olan benbilirim, ben haklıyım egosunun zirvesinde ben hayatımı yaşıyorum senin melonkoliklerinden bana ne diyenleri duyar gibiyim. Bu ego dürtüleri içinde teklikenin varlığından haberdarım ben deyip benden atlasın patlayanın canı cehenneme diyenleride duyar gibiyim. Ve en teklikekileri kendilerininde o tatlı su dostu olduğunu kabullenmeyip adam sende saçmalıyorsun deyip umursamadıklarını da duyar gibiyim. Yani kısacası bir çok hastalıklı insanı yazar gibiyim.
     Diğerlerini bilmem ama biz niye böyle olduk sorusuna en güzel cevabı hergün kendime vermekten yoruldum artık. Örgütlü insanların örgütsüz bir hayat içinde okyanustan koparılan bir balığın deniz akvaryumuna hapsolması gibi yaşadıkları hayat ve galip gelemedikleri çaresizlik içinde kaybolmaları bu hastalığın o bünyeye yerleşmesi için doğan en güzel ortam maalesef. Bizi ayakta tutan gerçek değerin örgütlü yaşam içinde var olan yoldaşlık bilinci , sahtelikten öte sarsılmaz dostluklar ve şaşalı sofralardan uzak bir kuru ekmeği birkaç dilim peynir ve birkaç eytin ile paylaşıp birlikte ağlayıp birlikte gülebilmek olduğunu bilip ama bu bilinçten uzak yaşamak bizi bu hastalık karşısında güçsüz bırakan en ince ayrıntı belkide. Şimdi yüksek egolu düzen değerleri yüksek hayattan zevk alarak yaşayan karakterlerin söylediklerini duyar gibiyim. Ne örgütü arkadaş ? hayatın her alanında örgütçülük, işte evde okulda ezilenden yana ezene baş kaldırmak sisyasi anlamda partiye katılmak. Bir inanç mensubu iseniz o inaç doğrultusunda sizin gibi düşünen insanların yanında olmak o inancın gereklerini yerine getirmek. İşte iş arkadaşınızla, okula sıra arkadaşınızla ,partide yoldaşınızla , inandığınız inanç içinde pirdaşınızla aynı acıyı yaşayıp ona sarılıp ağlabilmek , aynı evinci yaşayıp gülebilmek, kuru ekmeğide sıcal çorbayıda paylaşabilmek. Ama düzen içinde düzülenin bizi anlamamasından dolayı bizçevremizdeki herkezi öyle bir dışladık ki farkında olmadan ne arkadaşlık kaldı ne dostluk ne yoldaşlık kaldı ne pirdaşlık. Sadece elde kalan bencillikti işte onun adıda değişimin ta kendisi idi. Yalan mı?



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şuursuz Bir Yazı…
Unutmadımaklımda!..
Dost Kokan Bir Dem’de….
Âlim Olup Anlayana…...
Benim Halkım
Yeter!..
Birgün Daha Geçti…
Ya Siz?
Aynalar
Temmuz Adın Kalleş Olsun!

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gülüp Geçin……
Sen Sevmek Nedir Bilirmisin?
Ama Ben Seni Çok Sevdim…….
Biz Kimiz*
Yorulur Mu Bir İnsan?
Tatlı Bir Hayaldir Benim Köyüm……
Nasıl Bir Sevdaya Sevdalıyız Biz?
Sevda
Çocukça Bir Tebessüm…
Bir Dosta İnceden Sitem…...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yürek Sızısı [Öykü]
Gökyüzü [Öykü]
Kalemle Aydınlanan Düşler [Öykü]
Hişt Oradakiler…. [Eleştiri]
Gündem [Eleştiri]
Asosyal Bir Paylaşım [Eleştiri]
ve Zaman Durdu…. Konuştu Yürek Pervasızca…… [Eleştiri]
Yeni Türkiye!.. [Eleştiri]
Yoruldum [Eleştiri]
Olacak Tabi O Kadar [Eleştiri]


HAMZA EKİZ kimdir?

İNSAN OLMAYA ÇALIŞAN BİRİ İŞTE.

Etkilendiği Yazarlar:
CAN YÜCEL


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.