Gerçeğin dili çok yalın. -Euripides |
|
||||||||||
|
Titrek ve korku dolu bir küfür savurdu kendi benliğine. Yüreğini çıkartıp atmak istedi göğüs kafesinden ve son nefesini almak istedi sevdalardan uzak. Sevdaların altında eziliyordu benliği. Nefesi kesildi birden, tıkandı, yutkunamadı. Sızladı bedeni derinden en acı çeken yanıyla, gözleri yavaşça kapıya takıldı. Yalvarıyordu içinden haykırıyordu tüm hücreleri” çal lanet olası” diye. Ama her adımda yakaladığı umutların yok oluşu gibi bu haykırışı da kaybolmuştu karanlığın gizeminde. Sarıldı ince belliye bir sigara daha yakıp kısık bir sesle “neden?” dedi. Yüreğini sorguluyordu. Neden en yanlış olanı yapmıştı? Neden her nefeste utanç duyacağı bir sevdayı yaşamakla karşı karşıya kalmıştı. Hızlıca ayağa kalkıp voltalar atmaya başladı yarı savruk küfürlerin eşliğinde. En nefret dolu sözcükleri savurdu aynanın karşısında insanlıktan bir haber suratına.” Şerefsiz!....Adi herif…. Nasıl olurda sevdalı bir yüreğe sevdalanırsın!.... Lanet olası neden bu acıyla yaşatıyorsun beni?” bu sözler ağzından çıkarken bile utanıyordu kendinden dizlerinin üzerine çökerek ve başını ellerinin arasına alarak kalakalmıştı hıçkırıklar içinde. Utanç duygusu karanlığın karabasanını kovmuş, savruk bir beden bırakmıştı ortada. Çaresiz ve yapayalnız. Öldürmeliydi içindeki bu sevdanın ezikliğini. Yok etmeliydi sevdanın utancını. Yanaklarının nemini silip üzerine bir ceket alıp attı kendini sokağa. Havanın ayazı işledi bedenine, havadaki gırtlak yakan kömür kokusuna aldırmadan yürümeye başladı. Beynindeki her soruyu sorguluyor ve bulduğu her cevapla düşman oluyordu yüreğine. Ayın etrafını saran ve yıldızları kıskanan kara bulutların şahitliğinde bir sigara daha yaktı ve dudaklarından “ meydan savaşında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer” kelimeleri savruldu. Can baba düştü aklına ve düzenin içine savurdu en cezp edici küfürleri ve cennet bahçesinin ırmağı düya bahçesinin günahı düştü aklına. Hayam düştü bedenine. “Evet” dedi. “Günah tüm hücrelerime kadar işlemeli onu düşünerek işlemeli ve son haddinde kusmalıyım tüm bedenimden bu günahı.” Attı kendini bir günah mahzeninin önüne. İçeriye girip cebindeki paraları döktü masaya. Burjuvaziye küfürler savurarak. Maaşını 2 aydır alamıyor ve istediği hayatı bile yaşayamıyordu madem öle neden yaşamak gibi kaygısı vardı? 2 şişe şarap alıp yürümeye başladı. Şarapları ceketinin cebine sokmuş sıkıca sarılıyordu, uzaklarda kalan bir yare kavuşmuşçasına. Dudakları şişeyle buluşunca en ağır yok oluş karışıyordu kanına. Daha beşinci köşeyi dönmeden ikinci şişeyi açtı. Soğuk iliklerine kadar işlemişti. Kuytu bir köşe arıyordu gözleri polis sirenlerinin es geçtiği yalnız kalabileceği ve kendiyle yüzleşebileceği bir köşe. Bir duvarın arkasına geçin mesken tutu yarı ağlamaklı, kendiyle çelişmeler yaşayarak. Şarap şişesine sıkıca sarılmış yudum yudum içiyordu.yarı kısık küfürlerle ısınıyordu bedeni. Birden bir gölge belirdi. Korktu önce, irkildi birden kafasını kaldırıp baktı anlamsızca. Yırtık kabanı, uzamış sakalı ve yağdan keçe gibi olmuş saçlarıyla elinde bir şarap şişesi olan biri ona bakıyordu derinden. - Genç oturabilirmiyim? Biraz korkarak birazda çekinerek. - Ta…ta….tabi. - Derviş derler bana genç ya senin adın nedir? - Nesimi - Hııııı!.. ismin çok güzel anlamlı ama halin yaman olmuş bu hal nedendir be genç? - Boşver be Derviş abi!.... boşverrrr.. - O zaman çek bakalım be Nesimi arkadaş….. Şişelerin sesiyle bozuldu gecenin bakirliği. Yaşlı adam anlamıştı yürekteki yaranın derinliğini ama nasıl bir yaraydı bu anlayamamıştı. Ayrılıktan öte, Özlemekten farklı bir hal vardı. Belki bir türkü lal olan bu dili çözer düşüncesiyle bir yudum çekip şaraptan geceyi saran bir sesle söylemeye başladı….. “Gönül Gurbet Ele Varma, Ya Gelinir Ya Gelinmez. Her Güzele Gönül Verme, Ya Sevilir Ya Sevilmez. Gel Ey, Gel Ey Ey. Her Güzele Gönül Verme , Ya Sevilir Ya Sevilmez. Gel Güllü'm Gel, Gel Tellim Gel, Gel Nazlım Gel, Gel Ey Gel Ey, Gel Ey Gel Ey, Ey. Has Bahçenin Nar Ağacı, Kimi Tatlı Kimi Acı. Zalim Derdimin İlâcı, Ya Bulunur Ya Bulunmaz. Gel Ey, Gel Ey Ey. Zalim Derdimin İlâcı, Ya Bulunur Ya Bulunmaz. Gel Güllü'm Gel, Gel Tellim Gel, Gel Nazlım Gel, Gel Ey Gel Ey, Gel Ey Gel Ey, Ey.” Dişlerini sıkarak eşlik ediyordu Nesimi Derviş’e. Derviş söylerken bir sigara yaktı ve her nefesten sonra doldurdu damarlarını şişedeki günahla. Gözleri doldu, sıktı kendini, Derviş sustu. - Sevdim be Derviş abi. Sevdim. Dedi titrek bir sesle… - Yüreğinde sevda olan birini sevdim, Şerefsizim ben. Gömemedim sevdamı, haykırdım ve haykırdıkça ezildim, ezildikçe çeliştim.ve ve sevdim be Derviş abi. Sadece sevdim. Hıçkırıklarla kesildi kelimeler. Derviş bir yudum çekti şarabından. Kafasını iki yana sallayarak bir elini Nesimi’nin omzuna attı ve kendi duyacağı bir sesle” koduğumun yüreği öyledir” dedi. Yarı mahcup yarı kederli bir surat ifadesiyle. - Sen anlat bakalım nesimi arkadaş!... kus şu içindeki seni senden alan sevdayı… hele bi paylaş şu deli Dervişle… - Paylaştım daha önce işe yaramadı be Derviş abi olmadı işte olmuyor!.... - Hücrelerine kadar yaşadığın sevdayı anlattın mı Nesimi? Döktünmü o içindeki sevdanın güzelliklerini sana yaşattığı umudu kederi ve coşkuyu. Hiç paylaştın mı bu dediklerimi bir başkasıyla? Nesimi sustu..bir sigara daha yakıp bir yudum daha çekti günahtan. - Aşk nedir? Derviş abi Sevda nedir? Derviş ufak bir tebessümle yanıtladı. - Evlat daha bu soruya ne cevap verebilecek kadar içtim, nede bi o kadar erdim. AŞK? Aşk sendedir, aşk bendedir, aşk yürektedir. Aşk bir çift gözdedir Nesimi yada bir sözde…. Sade bir gülücük savurdu nesimi karanlığa ve dervişe dönüp; - Kaçma nesimi abi bu cevap mı şimdi? Derviş sustu, dalgı gözleri karanlığın en aydınlık yerine. Tabakasına çıkartıp bir tütün kendine bir tütün Nesimi’ ye sardı. Sonra derin derin çekti ciğerlerine dumanı. Gözleri doldu. Sustu şarapla buluştu. Sessizliğe teslim oldu iki beden ve gözler aradı karanlığın içindeki aydınlığı çaresizce yalnızlıklar içinde… Derviş bir yudum daha çekerek şaraptan bir türkü daha mırıldandı kendini anlatan ve yılların acılarını paylaşırcasına ve hasret dolu bir tında…. “Yaralı ceylanım senden başkasına Gönül vermem Elin meslediği gülden ol bu canı Sana vermem Yandı yürek yana yana Savur külün döne döne Soğumadan elde kına Zülfün telin yere sermem Amman yare, amman yare Hey pir ver bu derde çare Bir ok düştü yaralandım Dost elinden parelendim Dar günümde karalandım Dil lal olur seni yermem” - Aşk türküdür, türkülerde doğar türkülerde ölür genç. Nesimi derviş’e döndü bir sigara uzattı. Bir yudum daha şarap çekti.bir nefes sigaradan çekti. - Haklısın Derviş abi türkülerde başlar her şey. Türkülerde buluşur gözler ve yürekler dolar taşar sevda olarak. Adını koyamadığın bir sıcaklık işler her bir hücrene. Yerinde duramaz olursun. İçinde adını koyamadığın bir sıcaklık olur, işler tüm hücrelerine. Yerinde duramaz olursun. İçine tükürdüğün hayat yaşanır hale gelir. Dünyaya bir başka gözle bakarsın sana bakan sevda dolu bir çift gözün sıcaklığında. Her an aldığın her nefeste özlersin onu, o bir başkasını özlerken. Seversin, delice atar yüreğin, o nun yüreği bir başkası için çarparken. Gecenin karanlığında içtiğin sigarada bulursun nefesinin tadını, hiçbir zaman dokunamayacağın saçlarının yumuşaklığını özlerin. Nefesini duymasan da, aldığın her nefeste özlemektir. Çocukça özlemek ama, masumca incitmemek adına. Dünyanın tüm değerlerini yüklemektir. Ne biliyim ya bir çiçeğe adını verip, çiçekle konuşmaktır saatlerce, çiçeğin yapraklarına dokunup onu hissetmektir. Akşamları yalnızlıkta kapıya bakmaktır derin derin, sanki gelecekmiş gibi gelmeyeceğini bilerek. Ve sevmek, yanlışta olsa sevmek insan için değimlidir Derviş? Kayboldum boncuk gözlerinde, gülüşü ısıttı beni derinden. Varlığı karşımda da olsa ulaşılmazda olsa benim için umuttu kaybeden bende, yokluğu ise sonsuz karanlık. Yaralı bir ceylandım ve gönlümü çıkarıp verdim Derviş. Bir başkasına seven birine uzattım. Utanıyorum be Derviş insan sevmekten utanır mı? İnsan sevmekten utanır mı? İnsan sevdiği insana doyumsuz bakmaktan korkar mı? Varlığında özledin mi birini Derviş? Nesimi bir sigara daha uzattı Derviş’e ve şişelerin buluşması çınlattı kulakları. Yudum yudum günahla buluşurken iki beden artık vakit günah kusma vaktiydi. Derviş bir türkü daha söylemek için temizledi gırtlağını ve sessizlik dondu kaldı Derviş’in titrek sesiyle. “Seviyorum seni Ekmeği tuza banıp Banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak Ağzımı dayayıp musluğa Su içer gibi Ne zaman seni düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken Büyürken görürüm gülüm Her sabah yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz alır beni Seni düşündükçe Gül dikiyorum ellerinin Değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum Dağları gülüm her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz alır beni” Nesimi göz yaşlarına hakim olamıyordu namelerde. Titrek sesiyle eşlik ederken sigarasından derin derin çekiyordu. Derviş sustu, Nesimi dervişe dönerek bir elini omzuna atarak . - Sevda nedir be Derviş? Aşk nedir? Dervişin sesi titriyordu, hakim olamadı kendine göz yaşarlı kirli sakalını yıkarken titredi dudakları. Şarap şişesini kavradı ve bir yudum çekti. - Sevdayı da aşkı da yaşıyorsun evlat. Sevdaları yaşayan bilir hele birde karşılık bulamadın mı buhranlar kopar içinde. Oysa asıl olan çocukça sevmektir, düzenin tüm kirinden uzak masumluk kokmalıdır sevdalar. İşte sen sevmişsin be arkadaş hiç yüklenmeyecek bir değer yükleyip hiç sevilmeyecek kadar sevmişsin. Taşınmaz bir onur yüklemişsin o güzele ve titrek bir hüzün yüklemişsin ona. Savrulma be arkadaş sende bu yürek olduktan sonra… Satarsın dünyanın anasını iki şişe şaraba gelirsin içeriz dertleşiriz. Anlayana diyeceksin be arkadaş anlayana. Kimi anlar seni yol tutarsın yarınları, kimini sen anlamazsın uzaklaşırsın an kadar yakın umutlardan işte kimisi de böyle seni anlamaz kalırsın bir duvar dibinde kendinden utanarak. Nesimi derin bir nefes alıp. “ Ömrümün çocuksu bacısı” deyip sustu. Derviş dona kaldı bu sevda karşısında üşüdü bedeni. Nesimi sevda denizinin ortasında boğulurken, sevdiği insanı çoktan kardeş gözüyle bakmaya başlamış ama asıl utancından dertlenip içiyormuş. Kendiyle kavgalar yaşıyormuş bu genç. Şaşkın şaşkın baktı. Yanaklarını yıkayan yaşları kirli elleriyle silerek nesimin omzuna dokundu. - Genç arkadaş!. Sevdayı anlatacak kadar arif, insan gibi bir insan sevecek kadar Derviş’sin. Umarım sendeki bu büyük sevdayı hak edecek birini bulursun. Bana müsaade. Hadi eyvallah…. Derviş yavaşça doğruldu ve sallana sallana karıştı gecenin karanlığına. Nesimi taş duvara sırtını verdi. Bir sigara daha yaktı. Derin bir nefes çekip doğruldu. Ve bir küfür savurdu var olmanın acı yanına. Dünya dönüyordu. Sıcak yatağına ilk adımı atarken en mahmur yanıyla, titrek dudaklarından sadece bir kelime döküldü. Sevdalara düşmanım artık!. Tam var olacağım derken, bir sevda ateşi yok etmişti bu kırılgan bedeni. Kırılgan umutları eşliğinde yaşadı hayatı ve bir daha sevemedi Nesimi… Sevemedi korktu sevmelerden….. www.hamzaekiz.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |